İmralı heyetinin şifreleri
İmralı’ya gidecek heyet meselesi gittikçe büyük bir krize dönüşüyor. BDP tarafı, Ada’ya eşbaşkanların gitmesini istiyor. Kandil de aynı fikirde. Başbakan Erdoğan ise dört eşbaşkandan oluşan listeye karşı olduğunu açıkladı. Erdoğan’ın gerekçesi ise şöyle:
“Başlattığımız süreci gelişen şartlara göre devam ettiriyoruz. Sürecin içinde MİT, devletin şu anda süreci yönetmekle görevlendirdiği birimidir. Ve İmralı’nın talebi üzerine de kendisinin belli yerlere mesajını ulaştırması bakımından kendinin güvenebileceği (BDP milletvekilleriyle görüşme) siyasi talepleri vardır. Ama bu siyasi talepte de bizim özellikle koyduğumuz bazı şerhler vardır. Nedir bu? Bir, biz dağdaki ile kucaklaşanı İmralı’ya göndermeyiz. İki, şu âna kadar verdikleri mesajla bu ülkenin hassasiyetlerine darbe vuranları İmralı’ya göndermeyiz. Çünkü onların, oradan aldıkları mesajı farklı şekilde götürme ihtimalleri olabilir...”
Başbakan, bu açıklamasında İmralı’ya gidecek isimler için iki kriter getiriyor. Birincisi malum; gerilla ile kucaklaşanlar. Gültan Kışanak ve Aysel Tuğluk, bu yasak kriterlerine uyuyor. Erdoğan’ın ikinci yasak kriterine “Şu âna kadar verdikleri mesajlarla bu ülkenin hassasiyetlerine darbe vuranlar” giriyor. Bu kritere uymayacak olan kaç BDP’li çıkar, bilmiyorum. Ama sanırım Erdoğan, bu sözlerle Selahattin Demirtaş’ı kast ediyor.
Hatırlarsak Demirtaş, Şemdinli ve Çukurca’nın PKK denetiminde olduğunu açıklamış, örgütün 400 kilometrekarelik bir alanı kontrol ettiğini savunmuştu. Bu sözleri kamuoyunda ve özellikle de hükümet cephesinde büyük tepki çekmişti. Kulislerde de Başbakan’ın Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak adını bu iki yasak kriterine göre veto ettiği konuşuluyor.
Erdoğan her ne kadar bu yasak kriterlerini “hükümetin siyasi tasarrufu” olarak savunsa da bana pek doğru bir karar olarak gelmiyor. BDP’li eşbaşkanların bugüne kadar barış için gerekli hassasiyet göstermedikleri ortada. Savaşın ve ölümlerin önüne geçebilmek için yeterince gayret sarf etmediler. Siyasi risk almadılar. Bu durum kuşkusuz BDP’li eşbaşkanların hanesine eksi olarak yazıldı.
Aynı şeyler Başbakan Erdoğan için de söylenebilir. Uludere katliamı hâlâ ortada öylece duruyor, sorumlulardan hesap sorulmuş değil. AKP, Meclis Uludere Raporu’nu bile kamuoyuna açıklamadı.
Ancak yeni bir süreç başladı. İmralı’da barış müzakereleri yürütülüyor. Öfke ve kızgınlıkları geride bırakmak gerekiyor. Eşbaşkanlara ilişkin veto sadece geçmişte Türk kamuoyunda hassasiyet uyandıran birtakım açıklamalara dayandırılıyorsa, bu çok yanlış. İmralı heyetinde yer alacak isimler ancak ileriye dönük gerekçelerle veto edilebilir, geçmişe ilişkin gerekçelerle değil.
Heyet konusunda diyalog şart
Bence sorun “ileriye dönük” gerekçelerden çok, Başbakan ile eşbaşkanlar arasındaki diyalog eksikliğinden kaynaklanıyor. Eğer iki taraf arasında yeterli diyalog gelişirse, kuşku bulutları da tümden ortadan kalkar. BDP’nin başlatılan bu yeni sürece daha aktif, daha içten katılmasının önü ancak diyalog kurularak açılabilir.
Kürt hareketi işlerin sadece İmralı üzerinden yürümesine aslında tepkili. Gerek Kandil’den yapılan açıklamalarda ve gerekse BDP cephesinden verilen tepkilerde bu hissediliyor. Çok uzatmadan bir heyetin İmralı’ya gitmesinde fayda var. Heyette kimlerin yer alacağına dair tartışmalar uzadıkça çözüm süreci zarar görüyor, barış heyecanı soğuyor.
Bugün yarın ya da bu hafta başında umarım beklenen o ziyaret gerçekleşir ve heyette yer alacak isimler de Kürt tarafının gönlüne göre olur.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT