İmralı- Diyarbakır- Kandil hattında sular duruldu
İmralı- Diyarbakır- Kandil arasında yaşanan ‘silahlı mücadele miadını doldurdu’ gerilimi, Osman Baydemir’in istenen özeleştiriyi yapmasıyla duruldu.
Abdullah Öcalan, Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir’e yönelik sert sözleriyle legal Kürt siyasetine yeniden ayar verdi. Aysel Tuğluk, Ahmet Türk, Gültan Kışanak da Öcalan’ın sert çıkışından nasibini aldı.
Kandil’deki örgüt liderleri, dağın Kürt siyasetçiler üzerindeki gücünün bir kez daha pekişmesinden memnun, Baydemir’den beklenen ‘özeleştiri’yi aldı. Kürt siyasetinin nabzının attığı kulislerde, Osman Baydemir’in ‘özeleştiri raporu’ verdiği konuşuluyor. Baydemir, kendisini şöyle savunmuş: “Bir belediye başkanı olarak kamuoyu nezdinde silahlı mücadeleyi, silahı savunmam mümkün değil. Benim o sözlerim (‘Silahlı mücadele miadını doldurmuştur’ –KT) yanlış anlaşıldı. Amacım örgüte silahı bırak çağrısı yapmak değildi. Maksadını aştı...”
Kulislerde daha ayrıntılı dolaşan bu ifadelerin doğruluk derecesinden emin olamadım.
Belki de KCK, kendi tabanına ne kadar güçlü olduğunu göstermek için bu yönde söylentiler yayıyordur. Ancak, Baydemir’in basına ve Roj TV’ye yaptığı açıklamalara bakarak zaten sözkonusu ‘özeleştiri’den kaçmadığı rahatça anlaşılabilir.
Kandil’in Osman Baydemir dışında adı geçen Kürt siyasetçileri de uyardığı kulislerde konuşulan diğer önemli bir gündem. KCK, silahlarla ilgili konularda tek yetkili kişinin Öcalan olduğunu hatırlatıp, Kürt siyasetçilere bu konuda konuşma yasağı getirdi. Kürt siyaseti üzerinde dağın artan ağırlığını en iyi önceki gün örgütün sitesinden KCK adına yapılan bir açıklama ortaya koydu: “Şunu herkes bilmeli ki, artık Kürdistan’da bir önderlik gerçeği vardır. Kürt halkı önderliğiyle gerillası ve siyasetçisiyle her zaman bir bütün olmanın zeminini yakalamıştır. Eleştirilmesi gereken eleştirilecek, özeleştiri vermesi gerekenler özeleştiri verecektir.”
İmralı- Diyarbakır- Kandil hattında gerilimin daha fazla tırmanması beklenmiyor. İmralı da, Kandil de istediğini elde etmişe benziyor. Ancak Kürt siyasetinin daha ne kadar bu baskıları sineye çekeceği merak konusu. Kürt siyasetinde çoğulculuk gelişmezse, siviller silahlı otoriteye mahkûm kalacak. Bunun anlamı da açıktır; kimse silahlı güçleri barışa zorlayamayacak. İmralı’nın da Kandil’in de aslında Kürt siyasetine çektiği bu ayarın altında bu gerçek yatıyor. Toplumda yükselen barış talebini bir şekilde gündeme taşıyan siyasetçiler, otomatik olarak İmralı ve Kandil’in hedefi durumuna geliyorlar. Barış toplumun çıkarı ve talebi. Ama örgütün çıkarı temsil ettikleri toplumun beklenti ve çıkarlarının önüne geçmiş durumda. Kürt siyasetçiler arasındaki gerilim buradan kaynaklanıyor. Yediden yetmişe bütün Kürtler makul bir barıştan yana. Örgüt de barıştan yana. Ateşkes ilan etti, belli. Ama makul olanından yana değil. Devlet-İmralı müzakereleri makul bir barış planı ya da yol haritası ortaya çıkaramazsa barış kolay kolay sağlanamayacak. Devleti barışa zorlayan toplumsal baskı Güneydoğu’da örgüt üzerinde de olmak zorunda. Kürt siyasetçiler kendilerine dayatılan teksesliliği savundukça kimse PKK’yı ve İmralı’yı barışa zorlayamayacak. Oysa barış kimsenin tekelinde değil. Barış toplumun ortak beklentisi ve talebi. Ama savaş sadece örgütün talebi. Beklentileri karşılanmadığında tekrar devreye sokmak için hazır bekliyor.
[email protected]
TARAF
YAZIYA YORUM KAT