İmam Humeyni ve Suriye’nin Değeri
Geçtiğimiz günlerde İran İslam Devriminin 36. yıldönümü kutlandı. Ajanslar önceki hafta Tahran’da Azadi Meydanını dolduran kalabalıkların devrime bağlılıklarını haykırdıklarına dair haberler geçtiler. Tahran’da ve İran’ın diğer şehirlerinde icra edilen kutlamaların, bundan tam 36-37 yıl önce gerçekleşen ve milyonlarca insanın Allahu Ekber feryatları eşliğinde Amerikan uşağı despotik bir iktidarı devirdiği günlerin coşkusunu ne kadar yansıttığı bilinmez ama “inkılabın sirayeti” yani İslam Devriminin Ümmetin diğer beldelerine taşınması şiarının yerinde yeller estiği açık ve acı bir hakikat olarak önümüzde durmakta.
Bu durumun nedenleri ve nasıl geliştiğine ilişkin söylenebilecek bir hayli söz mevcut. Mamafih Afganistan ve Irak işgalleri karşısında takınılan tutumların ardından, Suriye’de sergilenen zalimlik artık geçmişe gidip bir dizi akidevi, siyasi, idari tartışma yapmayı neredeyse tümden gereksiz kılacak kadar açık ve de ibretlik bir tablo sunmakta. Bu yüzden şimdilik uzun uzadıya tahliller, değerlendirmeler yerine geldiğimiz noktada “bir hayaldi, geldi ve geçti” demekle yetiniyor ve Devrimin Önderinin kaleminden bir alıntı ile nerden nereye gelindiğine ilişkin bir soru, daha doğrusu bir hatırlatmada bulunmayı arzu ediyoruz.
Ayetullah Humeyni bir eserinde Müslümanlar açısından, İslami hareketler açısından asıl belirleyici kabul edilmesi gereken şeyin geçici kazanımlar değil, ilkeler olduğu gerçeğini ve pratik kaygıların İslami netliği gölgelememesi gerektiğini Hazret-i Ali’den aktarılan bir rivayetle şöyle vurgular:
“…(Sıffin’de) tam savaşa başlayacakları sırada birisi Emiri’l-Müminin’e tevhid hakkında bir soru sordu, o da soruyu cevaplamaya başladı. “Şimdi bunun sırası mıydı?” diye itiraz edilince şöyle söyledi: “Biz bunun için Muaviye ile savaşıyoruz, dünya menfaati için değil. Asıl amacımız Suriye’yi almak değil, Suriye’nin değeri nedir ki?” Peygamberin veya Emiri’l-Müminin’in amacı Suriye’yi veya Irak’ı almak değil, insanları hakiki birer insan kılmak ve onları her türlü zulüm pençesinden kurtarmaktı.” *
Allah aşkına ne adeta kutsayanların, ne de Şia’yı toptan tekfir edenlerin tutumlarıyla değil; İmam Humeyni’nin kimliği, akidesi, yaşadığı dönemde İran’ın izlediği siyasetin tutarlılığı vb. tartışmaları da bir kenara koyarak şu alıntıyı bir daha okuyun!
Ve İmam Humeyni’nin örneklik oluşturması gayesiyle aktardığı Hz. Ali’nin (Allah ondan razı olsun!) sözü, uyarısı ve vurgusuyla, Ali’nin yolundan gittiğini ve Humeyni’nin takipçisi olduklarını iddia edenlerin Suriye’de ve Irak’ta yaptıklarını bir karşılaştırın, ne görüyorsunuz?
“Suriye’nin değeri nedir ki? Hedef insanları zulmün pençesinden kurtarmaktır” diyenin takipçilerine bir bakın hele!
Zalim, katil bir tağutun iktidarının yanında yer alıp, “Allahu Ekber” şiarıyla ayağa kalkan insanları kadın, çocuk demeden kitleler halinde katledenler; varil bombalarıyla şehirleri yakanlar, mümin kadınlara karşı işledikleri insanlık suçlarıyla, sistematik tecavüzlerle Ümmeti yaralayanlar, kirletenler; reelpolitik, bölge gerçeği, ulusal çıkarlar, Rusya faktörü ve daha bir dizi gerekçeyle direnişçilerin kazanamayacağını, kazanmaması gerektiğini ifade edenler ve tüm bu zalimliği icra eden bir sistemi hala İslam Cumhuriyeti ve İslam Derimi sıfatıyla taltif edenler siz hiç Allah’tan korkmaz mısınız?
(*) İmam Humeyni, “Fatiha Sûresi Üzerine Dersler”, Hamid Algar’ın İngilizce’ye çevirdiği ve derlediği Imam Khomeini-Islam and Revolution: Writings and Declarations isimli kitabın içinde, Londra, 1981, s. 400-401.
YAZIYA YORUM KAT