İktisadi Kaynak, Siyasi ve Ahlaki Batak
“İki milyon Suriyeli’ye 5.5 milyar dolar para buluyorsun. Sıra emekliye gelince para yok. Emekliye de para var, vatandaşa da para var.” Niğde mitinginde konuşan CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Sarayı etrafında kurduğu cümlelerin pek bir anlamı yok. Lakin dört yıldır diline doladığı Suriyeli muhacirler için sarf edilen insani yardımların CHP’nin 7 Haziran seçimleri dolaysıyla ülke ve topluma vadettiği refah düzeyi için ‘iktisadi kaynak’ olarak işaretlenmesi esas mevzuyu teşkil ediyor.
Esed zulmünden kaçan Suriyeli muhacirlerin Türkiye’ye alınması da bu muhacirler için kaynak aktarılması da Kemalist iktidar sınıfları için büyük bir yara, dermansız bir dert oldu. CHP’si, MHP’si, HDP’si kadar ulusalcı veya sol karakterdeki aydın ve sanatçılar arasında da şiddetli bir muhacir düşmanlığı, nefret dolu bir ensar düşmanlığı vakayı adiyeden sayılır oldu.
Suriye ve Irak’tan gelenler Ezidi, Alevi veya PKK kontenjanından makbul Kürt değilse her türden aşağılama, itibarsızlaştırma, nefret objesine dönüştürme operasyonu mubah hatta vacip sayılıyor.
Para Kaynağın Hayali, Ahlaki Kaynağın?
Seçim sürecindeki Türkiye bir yandan hayali projelere yaslanan refah söylemleriyle diğer yandan da geride bırakılmak istenen Batı işbirlikçisi devlet karakterini daha güçlü bir biçimde ihya etmeye dönük tehditlerle karşı karşıya. İlginçtir ikisi de birbirini tamamlayan bu siyasal söylemler bir taraftan alabildiğine yoksulluk ve yolsuzluğu diğer taraftan da Batı dışı toplumlara ama özellikle de İslam toplumlarına karşı yükseltilen düşmanlığa kolayca tebdil edilebiliyor.
Türkiye’nin giderek yoksullaştığı, siyasi ve kültürel olarak gerilediği, diplomatik ve siyasi olarak yalnızlaştığı vurgusu iktidar sınıflarını temsil eden aktörlerin en önemli argümanını oluşturuyor. Mesela Kılıçdaroğlu’nun Niğde ve Edirne mitinglerinde sarf ettiği şu ifadelere bir bakalım. Birinci vurgu şöyle: "Kavgadan, sert sözlerden bıktık. Yeni ve güzel bir başlangıç yapacağız. Huzurlu bir Türkiye'yi, barış içinde yaşanacak bir Türkiye'yi beraber inşa edeceğiz."
Ne kadar hoş ve ümit verici değil mi? Artık halka hasım kesilmiş, resmi ideoloji adına toplumu köleleştirmekte inat eden siyaset söylemi terk edilmiş kanaatini güçlendiren işaretler bunlar.
İyimser olmak, muhatabınıza güvenmek isterken elbette saflığa, kullanıma hazır hale gelmek istemiyorsak dikkatli olmak, konuşmaların tamamına ve icraatlara bakmaya mecburuz. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun huzur veren barışı, endişe gideren açılımı hususundaki diğer vurgusu şuracıkta duruyor: “Ortadoğu'ya da barışı getireceğiz. 2 milyon Suriyeli'yi kendi ülkelerine göndereceğiz. Hiç kimsenin endişesi olmasın. Barışı da, huzuru da biz getireceğiz Ortadoğu'ya.”
Ne yarım asırdır Suriye’de devlet terörü estiren Baas/Esed rejiminin cinayetlerine ilişkin bir ima var ne de despot rejimler tarafından hayatları cehenneme çevrilmiş Müslüman toplumlarla küçük bir empati girişimi söz konusu. Güzel bir başlangıç yapmaktan maksatları tel örgü, duvar ve mayınlardan müteşekkil sınırları daha sıkı bir biçimde tahkim etmek üzerinden yürüyüp gidiyor.
Ülkenin iktisadi kaynakları az mı, çok mu, yeter mi, yetmez mi tartışılabilir ama Kılıçdaroğlu gibiler için insanlık, ahlak, merhamet kaynakları çoktan kuruyup yitmiş bile. Zannedersiniz ki “Suriyeliler başımıza bela olana hassaten de AKP iktidar olana kadar İsviçre’den daha zengin ve müreffeh bir ülkeydi Türkiye.”
Utanmaları Yok, Nefretleri Çok!
İnsanları birbirine karşı kışkırtmak muhakkak kötüdür, çirkindir. Fakat güçlüleri zayıflara, yerlileri yabancılara, geniş kitleleri azınlıklara karşı öfke ve düşmanlıkla kışkırtmak en kötü, en çirkin siyaset tarzı olsa gerek. Bu düşmanlık selini harekete geçirmek için adeta Kemalist devlet sınıfları cephe mantığıyla hareket ediyor.
İşsizlik ve geçim sorunu muhakkak sıkıntılı alanlardan biri halen. Fakat ne işsizliğin ne de geçim sorununun çözümü konusunda CHP ve MHP’nin Suriyeli muhacirleri sınır dışı etmekten başka bir formülünü henüz duyan yok. Kılıçdaroğlu’nun şu kıyası insani değerleri çürümeyi aşıp alenen kokuşmaya başlayanların sefaletine bir örnek değil midir?
“Sen Türklere, bizim vatandaşlara iş buldun mu? Şimdi kalkmışsın yabancıya iş buluyorsun. Bunu işsiz hiçbir kardeşim unutmasın. Niye öyle oluyor. Sen kendi vatandaşına iş buldun da yabancı mı kaldı? Önce kendi insanına iş bul.” Alenen hemen herkese dertlerinin, sıkıntılarının hatta acılarının kaynağı olarak katliamlardan kaçıp ülkemize sığınan Suriyelileri göstermek hangi insanlık suçuna girer? Sizin ahlaki düşüklüğünüzü, tavan yapan nefretinizi topluma aşılamaktan başkaca bir bildiğiniz yok mudur?
Suriyeli muhacirler mevzuunda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de Kılıçdaroğlu’ndan geri kalır yanı yok. Suriyeli mültecilerin yapılan yardımlarla ilgili olarak, “Makul sınırı çoktan aşan Suriyeli sığınmacılar sınır il, ilçe ve kasabalarımız başta olmak üzere, milletimize ilave külfetlere yol açmaktadır. Milletimizin alın teri, insanımızın el emeği Hükümeti tarafından çarçur ve heba edilmektedir."
Külfet ve çarçur edilen nedir? İktisadi kaynaklar mı, insani erdemler mi? Yok yok bunlar faşizmi filan çoktan geçmiş de barbarlığın sosyal demokrat ve milliyetçi temsilcileri olarak karşımıza dikiliyorlar.
YAZIYA YORUM KAT