İktidar-Medya Meselesi
1 Kasım’daki AK Parti seçim zaferinden sonra iktidar-medya meselesini de bitirmiştir. Artık siyaseti dizayn etmeye kalkan, iktidarlara külhanbeylik, düşmanlık yapan/yapacak olan medya dönemi bitmiştir.
Hüseyin Gülerce / Star
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkiye’nin bir iktidar-medya meselesi olmuştur. Tek parti döneminde, yönetimin desteğindeki gazetelere, yeni sistemi yerleştirme adına görev verildiğini biliyoruz. Kısacası bir vesayet sistemi, statüko kuruluyordu ve basına ihtiyaç vardı. Statükoyu korumakla, tahkim etmekle görevli bir basın gerekiyordu. Statükonun korunması adına 27 Mayıs 1960 müdahalesi ile darbeler dönemi başladı. Görevli basın, hemen darbelere çanak tutma, darbecileri alkışlama, kamuoyu nezdinde aklama görevini üstlendi.
Kestirmeden söyleyelim; darbe varsa darbenin gazeteleri var. Vesayet varsa vesayetin basını var.
Vesayetin; basını olduğu gibi, darbelere fetva veren üniversite hocaları, darbecilerin ayağına gidip tebrik eden yüksek yargı mensupları, Batı sermayesi ile bağlantılı iş dünyası, sanatçıları, sendika yöneticileri de var. 28 Şubat sürecinde bu saydıklarımızın tamamının devreye nasıl girdiklerini, bütün cephelerden seçilmiş iktidara karşı nasıl anti demokratik ve canavarca saldırdıklarını hatırlayalım.
İşin özeti, seçilmişlerden yana, gerçekten demokratikleşmeden yana samimi bir merkez medyamız hiç olmadı bizim. Milletin değerlerine, seçtiklerine karşı hep tavırlı, tepkili oldular. Menderes’le, Özal’la, Erdoğan’la uğraşanlar hep himayeye mazhar statüko medyasıydı. Son 25 yılda medya, büyük sermayeye ihtiyaç duydu. Medya patronlarının menfaatleri ile bağımsız ve özgür medya tezadı, bizim mesleğin genleriyle oynadı. Medya patronları, iktidarları baskına altına almanın ötesinde, hükümetlerin kurulmasına, bakanların tespitine kadar müdahil oldular.
3 Kasım 2002’den itibaren bu medya AK Parti ile uğraştı. Zaman zaman kendilerinin işine gelen yerlerde uzlaşmacı tavırlar sergileseler bile Erdoğan’a taktılar. AK Parti’nin 12 Eylül 2010’daki referandumda demokratikleşme yönünde yüzde 58 Evet ile aldığı destek, onları çileden çıkardı. Hepsi “hayır”a destek vermiş ve yenilmişlerdi.
2011 seçimlerinde, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve son olarak 7 Haziran ve yenilenen 1 Kasım seçimlerinde hep Erdoğan’ın ve AK Parti’nin önünü kesmek için çabaladılar. 7 Şubat MİT müsteşarının üzerinden Erdoğan’a ulaşma hamlesinden itibaren, Gezi Olaylarında, bilhassa 17/25 Aralık darbesiyle bir de bunlara Gülen medyası katıldı. Medyanın eleştiri yapmasına kimsenin bir şey diyeceği olamaz. Ama bunlarınki, bilhassa Doğan medyası ile Gülen medyasınınki eleştiri değil, nefret söylemi ile düşmanlığa varıyordu. İzahı gereken budur: Türkiye’nin Cumhurbaşkanına, Başbakanına, hükümetine neden düşmanlık yapıyorsunuz. Düşmanlık cephesinde sizin ne işiniz var?
Türkiye, 1 Kasım’daki AK Parti seçim zaferinden sonra iktidar-medya meselesini de bitirmiştir. Artık siyaseti dizayn etmeye kalkan, iktidarlara külhanbeylik, düşmanlık yapan/yapacak olan medya dönemi bitmiştir. Aynı zamanda, radyoları, televizyon kanalları ve gazeteleri ile Gülenist cemaat gibi ülke yönetimine yön vermeye, el koymaya kalkanların da dönemi bitmiştir. İster medya, ister sosyal medya üzerinden, artık ülkeyi yönetenlere küfür edilemeyecek, hakaret yağdırılamayacaktır. Bundan böyle medya, basın meslek ilkelerine dönecek, medyayı silah gibi kullanmaya kalkan cemaatler de sivil toplum kuruluşu olmaktan bir adım öteye gidemeyecektir. Bu hakikat, vesayetin diğer payandaları için de geçerlidir. Üniversiteler gerçek bir akademi dünyası olacak, emniyet ve yargı, legal görünümlü illegal yapıların at oynattığı zemin olmaktan çıkacak, sendikalar ve büyük iş dünyası da işine bakacaktır...
Türkiye’de taşlar şimdi yerine oturmaya başlıyor. Yeni, sivil, demokrat bir anayasa ile göreceksiniz Türkiye aydınlık ufuklara doğru yol alacaktır.
HABERE YORUM KAT