İktidar Bindiği Dalı mı Kesiyor?
FETÖ soruşturmasında öne çıkan sorunlara dikkat çeken Özgür-Der, bir açıklama yaparak iktidarın FETÖ ile mücadele yaklaşımının gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı.
FETÖ operasyonları her gün çok sayıda gözaltı ve tutuklama kararlarıyla hız kesmeden devam ederken farklı kesimlerden mağduriyet şikayetleri giderek yükselmekte. Konunun çok uzun sürelere yayılacak toplumsal bir soruna dönüştüğüne dikkat çekilen Özgür-Der açıklamasında iktidarın FETÖ ile mücadele yaklaşımının gözden geçirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Açıklamanın Tam Metni:
FETÖ İle Mücadele Adına İcra Edilen Yanlışlar Dizisi Son Bulmalı!
VİCDAN ve ADALET DUYGULARININ TAHRİBİNDEN KAÇINILMALIDIR!
11 Ekim 2016
Alçakça bir darbe girişimine maruz kalmamızın üzerinden yaklaşık 3 ay geçti. Ve bugün itibariyle baktığımızda, 15 Temmuz’da büyük bir halk direnişiyle darbenin püskürtülmesinden ötürü duyduğumuz övünç ve memnuniyetin, ‘FETÖ operasyonları’ adı altında ortaya konulan özensiz, hukuksuz, mantıksız uygulamaların giderek gölgesi altında kaldığını görmekteyiz. Her ne kadar iktidar çevreleri, konunun harareti dolayısıyla usulsüzlük ve haksızlık eleştirilerini pek dikkate alıyor görünmeseler de, ne yazık ki mağduriyet olgusunun toplumsal bir yaraya dönüşme sinyalleri verdiği her geçen gün biraz daha belirginlik kazanıyor.
15 Temmuz’dan bu yana, darbeyi gerçekleştiren Gülen yapılanmasıyla bağlantılı, irtibatlı oldukları iddiasıyla kamu kurum ve kuruluşlarından açığa alınan, ihraç edilenler ile gözaltına alınan ve tutuklananların sayısına baktığımızda ortaya son derece ürkütücü rakamlar çıkmaktadır. Aynı şekilde mezkûr yapılanmayla ilişkili oldukları gerekçesiyle müsadere edilen mal varlıklarının ve el konulan şirketlerin cesameti düşündürücü boyutlara ulaşmış durumdadır. Söz konusu veriler kitlesel çapta bir tasfiye operasyonuyla karşı karşıya olunduğu gerçeğine işaret etmektedir.
Tüm bu yapılan edilene ve 15 Temmuz’dan sonra FETÖ ile mücadele adı altında ortaya konan tutuma 2 noktada itiraz edilmesi, karşı çıkılması gerektiğini düşünüyoruz.
Öncelikle bu tür kitlesel operasyonlarda haksızlıkların yaşanması ve mağduriyetlere yol açılması kaçınılmazdır. Açıkçası Gülen yapılanmasını tasfiye gerekçesiyle mücadeleyi bu kadar geniş bir alana yaymanın kaçınılmaz sonucu ile karşı karşıyayız. Öyle ki, her gün artan sayıda insan kendisine haksızlık yapıldığını ve söz konusu yapıyla hiçbir ilişkisinin bulunmadığını ispatlama çabası içerisine girmektedir. Hukuk mantığına açıkça tezat teşkil edecek şekilde haklarında somut deliller ileri sürülemeyen, sadece birtakım ithamlarla işinden, aşından, özgürlüğünden edilen on binlerce kişi, yakınlarıyla birlikte ‘suçsuz’ olduklarını kanıtlama gayreti içinde adeta çırpınmaktadırlar.
Oysa somut deliller olmadıkça insanların suçlanmaları ve haklarından mahrum edilmeleri ne hukuka, ne ahlaka sığar! Bu noktada mağdur edilenlere yönelik olarak yetki ve güç sahiplerinden sadır olan “Hele biraz bekleyelim, bir bağlantıları yoksa zaman içinde nasılsa temize çıkarlar ve haklarına kavuşurlar!” türünden nasihatler ve sabır telkinleri ise hem büyük bir ayıp ve aynı zamanda da bir vicdansızlık örneği teşkil etmektedir.
Öte yandan sorunu sadece suçlanan kişilerin mezkûr yapılanmayla bağlantısı olup olmadığı zemininde ele almak da hakkaniyete uymayacaktır. Bu yaklaşımdan hareketle, ancak geçmişte Gülenci yapılanmayla hiçbir ilişkisi olmadığını ispatlayabilenlerin mağdur sayılmaları, buna karşın şu veya bu şekilde bu yapılanmayla irtibatı olmuş olanlarınsa otomatik olarak suçlu addedilmeleri adil bir tutum olamaz. Bu mantıkla on binlerce, yüz binlerce kişiyi terör örgütü üyeliğiyle mahkûm etmeye kalkışmanın hukuk sistemini ve ülkeyi nasıl bir çıkmaza sürükleyeceğinin idrak edilmemesini ise anlamak mümkün değildir.
Bu noktada hem Gülenci yapılanmanın bir suç örgütü olarak tanımlanmasına, hem de vatandaşların bu yapılanmayla irtibatlarına ilişkin geliştirilen kriterler mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir. 17-25 Aralık’ın milat kabul edilmesi kendi içinde tutarlılıktan uzak, hukuk mantığıyla bağdaştırılması zor bir yaklaşım içermektedir. Bu yüzden hukuki mahiyeti tartışmalı 17-25 Aralık değil, açık bir suç eylemi olan 15 Temmuz darbe kalkışması Gülenci yapılanmanın illegal bir suç örgütü vasfının belirginleştiği tarih olarak kabul edilmelidir. Bu darbe kalkışmasına doğrudan ya da dolaylı olarak bulaşanlar hak ettikleri şekilde cezalandırılırken, geçmişte devletin de her açıdan destekleyip, büyüttüğü bu yapılanmayla irtibat içinde olmuş kişiler eğer açık bir suç eylemi içinde yer almamışlarsa suçlanmamalı, mağdur edilmemeli, bilakis bu suç örgütünün çekim alanından çıkabilmeleri için kendilerine fırsat tanınmalıdır.
Çok sıradan, basit ithamlarla insanların gözaltına alınıp, tutuklanmaları; cezaevlerinde yaşanan intiharlar; akrabalık ilişkisinden ötürü yaşlı ve hasta insanların hapse atılmaları; mütesettir hanımların ellerinde kelepçelerle emniyette ve adliye koridorlarında teşhir edilmeleri; hapse atılan bazı kamu görevlilerinin tüm mallarına el konularak adeta ailelerinin açlığa, sefalete sürüklenmesi ve daha buna benzer pek çok can yakıcı, vicdan sızlatan tablolarla karşı karşıyayız. Herhalde tüm bunlar sevinerek, övünerek savunulabilecek manzaralar olmasa gerek!
Açıkçası tüm bunlar bugünlerden yarınlara devredilecek kötü bir mirasın habercisi olarak görülmeyi hak eden acı ve ağır tablolardır. Sağlıklı bir toplum yapısını hedeflemek zorunda olan iktidar, adeta skor peşindeki savcılarla, işgüzar bürokratlarla, amigoluğa soyunmuş medya canavarlarıyla bu sonuca ulaşamayacağını görmek, anlamak zorundadır. Hesabı, kitabı günü kurtarmak, koltuğunu sağlama almak, köşesini kaybetmemekten ibaret olanların kılavuzluğuna hiçbir şekilde ihtiyaç duyulmamalıdır.
Ve yine ‘FETÖ’ gündemini fırsat belleyip, son kertede dindar insanlara duydukları kini, nefreti fiiliyata döken Kemalist kadroların provokasyonlarına karşı da uyanık olma zorunluluğu mevcuttur. Konjonktürü fırsata çevirip dindar kadroları devletten kazıma gayretine girişen bu zevatın yarınlarda imkân bulduğunda başka kimlere neler yapabileceğini görmek isteyenlerin ise çok eskilere değil, 28 Şubat rezilliğine bakmaları yeterli olacaktır!
FETÖ operasyonları adı altında yürütülen icraatın açık bir yanlışlıklar ve aşırılıklar dizisine dönüştüğü görülmek zorundadır. Hukuki zemini son derece zayıf, ahlaki ve vicdani ilkelerden soyutlanmış karar ve icraatların toplumun adalet duygusunu yaralama riski büyüktür. Tam bu noktada dikkate alınması, görülmesi gereken bir husus da şudur ki, söz konusu icraat sadece hukuku sarsmakla ve vicdanları yaralamakla kalmayıp, bizzat AK Parti tabanında büyüyen bir rahatsızlığa dönüşme yolundadır. Gidişat itibariyle kendi eliyle, ayağıyla bu tuzağa düşüyor görünümü veren iktidar kin ve öfkeyle değil, her durumda basiret ve adaletle hareket etmek zorundadır.
Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı
HABERE YORUM KAT