İkna Olmanın Dayanılmaz Hafifliği
İnsan çoğu zaman akli delillere ve mantıklı değerlendirmelere bağlı ikna olmaz. Etkilendiği, nefsine hoş gelen hissi bağlılık duyduğu şey’e ikna olmak ister. İkna olduktan sonra hissettiği hafiflik bu buluşmanın şevk halidir aslında. Oysa ikna olunan gerçek insana bir sorumluluk yüklemeli ve bunun ağırlığını hissetmeli değil mi?
İkna ediciler de insanların bu zaafları bulur ve kaşırlar, kuyruk acıları, nefretleri ya da fobileri üzerine oynar, ardından etkileyici bir sahne, söz ya da hobilerine yönelik atraksiyonla noktayı koyarlar. Dikkatle tahlil eder, incelerseniz bu tip ikna olmuş kişilerin takıntılı olarak tekrarladıkları o noktaları fark edebilirsiniz, ya da o fobileri önlerine koyduğunuzda kontrolü kaybeden ezber tekrarlarını, şartlı reflekslerini de görebilirsiniz.
Çoğu durumda gerçeklik payı olan ve hakikatten doğruya doğru, yanlışa yanlış dedikleri noktalarla örülü ama arka plana attıkları birçok farklı doğru ve yanlışları nasılda hasıraltına süpürdüklerini görebilirsiniz. Reklam yanında kalite devede kulaktır. Bu nedenle olsa gerek gündemde olan, kendi sahasında ve hatta mümkünse kendi kendilerine oynarlar. Bu tipler için, kendi söyleyip, kendi inandıkları ve mutlak kabul ettikleri kurmacalar, ayan beyan gerçeklik olarak sunulan putlara dönüşür.
İkna olmayı hidayete erdim sanan ikna olunmaya şartlanmış hafifi insanların kaynaştığı çevrede yaşıyoruz.
Ve aslında onların yaygaralarına boyun eğdiğimizde, yaşamıyoruz.
İkna edici küçük kompedan gurupların ve ikna olmuş holigan gurupçukların yanında çok daha büyük kitleler kafaları karıştırılmış, kararsızlığa sürüklenmiştir. Daha önemlisi muhafazakâr bir tepki ile karışıklığın sağlıklı değerlendirilmesi ile oluşacak dinamizmden kaçarak uyuşturulmuş bir toplum oluşur.
Şeytan’ın da en büyük ikna edici olduğunu söyleyebiliriz. Şeytan doğru yolun üstünde pusuya yatar. Âdem’e yasak ağaca yaklaşması için “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.” vesvesesini verir.
Allah Elçisinin bir avuç yareni ile mücadele ettiği Mekke’deki aristokratlar bu ikna edicilerin örneğidir. 40 ile 100 kişi arası Müslüman’ın 15-20 000 arası nüfusa sahip Mekke’deki sayılarının azlığına karşı ikna edici Müstekbirler 10 bilemediniz 15 kişi ve bunların holiganları da Müslümanlardan fazla değildir.
Mekke’nin önde gelenlerinden Velid b. Muğire bir ara Kur’andan olduka etkilenir ve evine kapanır, hatta bazı önde gelenlere “Muhammed’in getirdiğine sahip çıkalım, çevre Arapları yabanidir O’nu öldürürlerse kurtulursunuz, yok Muhammed başarılı olursa bu Arapları birleştirir ve bizi daha güçlü kılar” der. Ebu Cehil başta önde gelenler “ Ey Velid para ya da mal mülk ihtiyacın varsa aramızda toplayıp sana verelim” derler. Gurur ve kibir zaafı kaşınan Velid b. Muğire tekrar Elçiye düşmanlık yapmaya başlar. Kuran’dan etkilendiği dönemde ağırlığının altında düşüncelere dalan Velid b. Muğire ikna edildikten sonra eski rahat, fevri ve ukala tavırlarına döner.
Yine Allah Elçisine bütün muhabbetine rağmen Müslümanlığı kabul etmeyen Ebu Talib’in “Mekke ileri gelenlerinin kendinden küçük yeğenine itaat etti demelerinden korkuyorum” dediği rivayet edilir. Buradan Mekke ileri gelenlerinin büyüklük, saygınlık zaaflarının nasıl kaşındığını görebiliriz.
En son günümüzde, ikna edicilerin ikna ettiği holiganlarında desteği ve toplumun daha geniş kesimlerini ise tereddütlerle pasifleştirdiği tarihin en büyük hareketlenmelerinden birisi olan Ortadoğu intifadalarında pasif, etkisiz, umarsız bir toplum haline geliyoruz, hatta mazlum kanlarının, feryatlarının körleştirdiği vicdanların arasından. Yanı başımızda yakınlarımız yetim, toprağa uzanmış ve boyunduruktan kurtulmak isterlerken merhameti tükenmişlerin sarp yokuşlarda tükenmemek için, ikna edilmişlerden olmak istemeyenlere ya da vesvesenin pençesindeki cehaletten kurtulmak isteyenlere;
“Bu belde tanıklığa çağrılıyor,
İçinde yaşadığımız bu belde,
Anne baba ve çocuklar tanıklığa çağrılıyor.
İnsanı acı, sıkıntı ve imtihan ile yüklü bir hayat sürer.
Ve İnsan, kimsenin kendi üzerinde güç sahibi olmadığını mı zanneder.
‘Ben, yığınla servet tükettim!’ diye övünüp durur.
Peki, kimsenin kendisini görmediğini mi sanır?
Ona iki göz verilmedi mi?
Bir dil ve bir çift dudak,
Ona kötülüğün ve iyiliğin iki yolunu da gösterilmedi mi?
Ama o, sarp yokuşa tırmanmayı denemedi...
Nedir o sarp yokuş?
O, boynunu kurtarmaktır.
Yahut açlık günü doyurmaktır,
Yakını olan bir yetimi,
Yahut toprağa uzanıp kalmış olan yabancı bir yoksulu,
Ve imana ermişlerden ve birbirine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır.
İşte böyleleri dürüstlüğe ve erdemliliğe erişmiş olanlardır.”
90 Beled 1-19
YAZIYA YORUM KAT
Bu gün Suriye direnişinin anti-emperyalistliği (benim kanaatime göre) diğer modellerden ve hatta diğer Ortadoğu intifadalarından çok daha kitlesel ve pratiklere sahiptir.
Yanıtla (0) (0)Fıkhetme yeteneğini kaybetmiş ve durağanlaşmış akımların entegrist bir Resul’un Yolu değerlendirmeleri, gerçekten Resul’ün yolu değil Ehli Kitap inadıdır.
Başa dönersek bu tip değerlendirme metodolojisinde farklılıklarımız olması doğaldır, doğru ve tutarlı olan tarihin ve toplumun fıtratını yakalayarak, ıslah eksenli metodoloji başarıya ulaşacaktır. Ama birinci maddede değindiğimiz mazlumların yanında olma, ahlaki ilkesi terk edildiğinde doğal olmayan farklılıklar vebal getirir. Sorun da tam buradadır.
Diğer yandan, Doğu blokunda Stalinizm’in, Türkiyede Kemalizm’in, Ortadoğuda Baas ya da Arap Ulusu Sosyalizmini (Buna Nasır Sosyalizmi da dâhil) yaşamış bir İslam toplumu, sahte ya da yetersiz bir anti-emperyalist duruşu çok iyi bilmeleri gerekir. Ve Batı emperyalizminin entrikacı tutumuna karşı Rus ve Çin emperyalizminin totaliter ve primitif yapısını da görmezden gelmemeliyiz. Totaliter dönemlerin kalıntıları üzerinden İlkel Kapitalizm davranışına sahip Rus ve Çin Kapitalizmine dikkatli olunmalıdır.
Yanıtla (0) (0)Son olarak Suriye Muhalefeti geniş bir yelpazede baskı unsuruna karşı ittifak halinde kesimlerden oluşmaktadır. Bu oluşum İran İslam İnkılâbı dâhil bütün sosyal hareketlenmelerde görülebilir. Bu ittifak dâhilinde bazı gurupçukların Emperyalist odakların her hangi birisi ile gizli işbirliği ya da startejik yaklaşımları gözlenebilir. Gördüğümüz kadarı ile ana hareket buna karşıdır. Sahaya inmeyen Suriye örneğinde İhvan, Selefi, Hizbuttahrirci ya da diğer hareketlerin lider, sözcü ya da temsilcileri ile görüşmeden yapılan (ben entelektüelizm hastalığı diyorum) kitaplar ve Batı entelijansı üzerinden değerlendirmeler sosyal hareket fıkhının doğasına aykırıdır. Bu gerekliği saklamak için muhalefetin her kanadına kulp bulma hastalığı kanatların mazlumluğu üzerinden hareket etmeyen ideolojik körlüğün ürünüdür. Yine gördüğüm kadarı ile karizmatik bir lider’in olmamasından yola çıkarak yapılan spekülasyonlar, karizmatik liderler döneminin kapandığını yeni sosyal yapılanmalardaki konsensuların bu karizmatik liderler döneminin yan etkisi olan totaliterleşmenin de (İran örneğinde olduğu gibi) sorunlarını ortadan kaldıracak avantaj olduğunu göremiyorlar. Bunun getirdiği en büyük körlüklerin birisi de, model kabul edilen sistemlerin yeni duruma uymadığını görüp yenilenmek yerine inkâra giden modeli kutsama eğilimleridir. Kendi modellemesinin haricindekileri hain, Emperyalist işbirlikçisi değerlendirmeleri ajitatif slogan ve ters tepebilecek sığ etiketlemelerdir.
Emperyalizm ve Siyonizm ile mücadele için temel bir özellik yeterlidir.
Yanıtla (0) (0)Birincisi ve en önemlisi mücadelenin mazlumların yanında diktatörlüklerin karşısında durmaktır. Bu, en avami ve bilgi yetersizliği de olsa, Tevhid inancına ve merhamet duygularına sahip her Müslüman’da bulunan bir özelliktir. Yeter ki bunu gölgeleyecek zaafları olmasın.
Sağlıklı ve başarıya ulaşabilecek bir mücadele için ise takviye bazı özellikler bulunması gerekir. Bu topluma yön verecek öncül kişilerde bulunan sağlam bir toplum tahlili, tarihi arka plan bilgisi, tecrübe ve yol haritası çizecek gelecek tahayyülüdür.
Yine bunların sağlıklı süreçte işlemesi için sahada kendini ortaya koyan, pratiklerin içerisinde gelişen hareket fıkhı diyeceğimiz yaşam gerekir.
Burada söz konusu olan Ortadoğu intifadaları baskıcı yönetimlere karşı başlayan spontane bir hareketlenmedir. Bunları Emperyal güçlerin kurgulaması ihtimali mazeret değildir, zira tohum’un bile tutması için gerekli şartlar vardır. Bunların tamamını emperyal projeye bağlayanlar öncelikle, “Neden bu halkların taleplerine biz karşılık veremedik?” ve “Mustazafların yanında yer alarak bu oyunu nasıl bozarız?” sorularına yoğunlaşmalıdırlar. Bunun yerine kutsadıkları metodları üzerinden, mazlumlara değil de diktatörlere bel bağlayan yaklaşımlar Ehli Kitaplaşmanın en bariz özelliğidir. Kaldı ki toplumsal hareketlenmelerde Emperyalizm’in en kurnazı Liberal Kapitalizm asla tek ata oynamayacak hareket tarzını bilmeyenler olan biten her şeyi bir proje’ye bağlı at gözlüklü bir değerlendirmeye tabi tutarlar. Buna karşılık Batı Emperyalizmi oluşan yeni durumlara göre davranarak gerektiğinde mavi boncuk dağıtıp, dün savunduğunu bu gün yererek, dün karşı çıktığını bu gün manipüle ederek geniş hareket sahasında, statik düşünen komplocu zihni tarumar eder.
Sevgili murat. inananların kolay ikna olması ve sorgulamadan teslim olması doğrumudur. İslami yayın odaklarının başlarındaki kişilerin kişisel çıkarları ve dünyevi saplantıları onları islama değil şeytana hizmet ettiriyor olamazmı. inancımız bize kesinlikle sorgulamamızı emrederken la ilahe illallah derken bile bir tevhid nizamı olarak önce la dedirttirip tüm tanrı-cık ları reddetmemizi emretmiyormu. bu tevhdi düstur neyi reddettiğini bilen ve neyi kabul ettiğini bilen takipçiler oluşturmayı hedeflemektedir.
Yanıtla (0) (0)Anadoludaki masumane! tabirle müslüman kim ? inanıcı, düsturu sorgulamayan bir islami toplum kısaca namaz kılan köleler doğurmuştur. Kısaca mevzuyu toplarsak şunu demek istiyorum.. sorgulayan bir islam toplumumu yoksa sorgulamadan her islam kişisi! nin her islami! yayının peşinden giden islam toplumumu.. ben acizane 1. sınıftaki islam toplumunu savunuyor bir elinde kuran diğer elinde resulullahın ıtreti ile tüm olayları sorgulayan ve duracağı safı seçen.. koyun olmayan güdülmeye aday olmayan olayları derinlemesine düşünmeye çalışan ve seçtiği safta yanındakilerin emperyalist ve siyonist ve onların işbirlikçileri olabileceklerini akledebilen bir islam toplumu...
SORUYORUM SİZE ;
-ikna olmanın dayanılmaz hafifliğimi
-ikna olmamanın dayanılmaz ağırlığımı
Biz tüm medya ve tüm siyasi baskılara tüm maddi manevi linçere... rağmen İKNA OLMAYIP HAKkı tebliğden geri durmayan RESULUN YOLUNDAYIZ. esenlikler diliyorum..
Ali Değirmenci hocam Beled suresinin meali, çerçeve olarak Muhammed Esed'den, sadece hitabı genelleyerek bize yönelik aldım. Sonuçta meal...
Yanıtla (0) (0)“Bu Haksözcüler, Ebu Talip düşmanı(!), Yezid b. Muaviye taraftarı(!). Aynı zamanda Nato’cu(!) ve Katar Suudi ittifakından milyonlarca dolar para alıyorlar(!)”
Yanıtla (0) (0)Siz ey, Suriye Baas rejimi müttefikleri, bunlara inanmak sizi ikna ediyor ve dayanılmaz bir hafiflik hissediyor musunuz?
eline, emeğine sağlık murat hocam. "ikna çeşitlemeleri" içeren güzel bir yazı olmuş.
Yanıtla (0) (0)yazının sonundaki beled suresi çevirisi / meali de ilgimi, dikkatimi çekti.
bu çeviri kime ait acaba?
Sevgili Bülent, yazının sorumluluğa çağıran ve mazlumlara merhamete çağıran içeriğinden kopup çıkara çıkara üzerinden bunu mu çıkardın?
Yanıtla (0) (0)Tarihi inanan inanmayan olarak okuyan, kalp ve niyet okuyucularının düştüğü acınası durum onları zalimlerin yanına iter. Sevgili Bülent kalpleri yargılayacak olan Allah'tır, tarih zalim-mazlum mücadelesidir. Ebu Talip mazlumların yanında duran sevdiğimiz bir şahsiyettir. Ama mücadele sahasında Kur’an perspektifli İslam toplumunun köklü inşasında Allah Elçisini davasında zaafa uğratabilecek tek kişidir de.
Keza Allah Elçisinin ardından gelen zalimlerden de beriyiz.
Yazı tam da sana sesleniyor, edindiğin tabular ve ikna olmak için kendi çizdiğin yolda, Beşar gibilerin cehennemine odun taşıyacağına keşke Ebu Talip gibilerin yanında olsaydın.
Ebu Talip resulullah aleyhisselamın amcası idi. Peygamberlik ilanından sonra çok sevdiği yeğenine bir zarar gelmesin diye onu koruması altına almış ve ona sahip çıkmıştı. Resule iman edenlerin tecrit edildiği dönemdede yine Ebu talip yeğeni resulullahın yanında idi. İmanını ilan etmemesi resule olan koruma zırhının kabul görmeyeceğindendi. İslam tarihi bunu böyle yazar.. Ancak üzücü olan şudurki resule karşı savaşan ebu süfyana, imam ali'ye karşı savaşan Muaviye'ye, ve İmam huseyni katleden Yezid'e hiç bir dil uzanmaz iken Ebu Talip'in imanının sorgulanması ve onun müşrikler içinde anılması üzücüdür.. vesselam...
Yanıtla (0) (0)