İkinci Nejad dönemi mi? Nejad'ın ikinci dönemi mi?
Bilindiği gibi İran başkanlık yarışı; koltuğunu korumaya çalışan ve İran bayrağından esinlenerek seçim kampanyasında kırmızı rengi öne çıkaran mevcut devlet başkanı Mahmud Ahmedinejad ile ani bir kararla 20 yıldan beri uzak kaldığı aktif siyasete dönme kararını verip değişimin rengi yeşili benimseyen Mir Hüseyin Musavi arasında yaşandı.
Musavi taraftarlarınca yüksek sesle dile getirilen "diktatöre ölüm-hükümete ölüm" ile "bye bye Ahmedi" sloganlarıyla, aslında seçimin yalnızca Musavi ve Ahmedinejad arasında değil, Nejad'ın yanında duran ülkenin muhafazakâr kesimini temsil eden İslam Devrimi Rehberi Ayetullah Ali Hamaney, Devrim Muhafızları Anayasayı Koruma Konseyi ile reformist-özgürlükçü kanadın barındırdığı ilk kez oy verecek olan altı milyon gencin büyük bir bölümü Musavi'ye destek veren iki eski cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani ve Muhammed Hatemi gibi isimler arasında yaşandığı görülmüştür. Dahası önceki seçimde Nejad karşısında hezimete uğrayan Rafsancani'nin bu kez Musavi'nin arkasında yer alarak elde etmeye çalıştığı hesaplaşma fırsatının bir başka bahara kaldığı ortaya çıkmıştır.
İRAN SEÇİMİ, İSRAİL'E CEVAP MI?
12 Haziran tarihiyle beklendiği gibi İran'ın onuncu dönem cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına dikkatle bakıldığı takdirde; -46 milyon seçmenden 39 milyonunun sandık başına gitmesi, İranlı seçmenin % 85'lik katılım oranına ulaşarak 1997'deki rekoru kırmayı başarması, İran halkının sandıkta tercihini % 62'ye varan bir oranla Nejad'dan yana kullanması, buna karşılık seçimin iddialı gücü ve başa baş bir mücadele vereceği düşünülen Musavi'nin ise sandıkların kapanmasını takiben yüksek oy farkıyla seçimin kesin galibi olduğunu iddia etmesine rağmen ancak % 33'te kalması, Diğer bir deyişle toplam yirmi dört milyon seçmenin yani sandığa giden her üç seçmenden ikisinin tercihini Ahmedinejad'dan yana kullanması, Ülke dışında yapılan anketlerin tamamen ciddiyetten ve objektiviteden uzak olduğunu ve Batı merkezli kamuoyu yoklamalarının gerçek durumu aksettirmekten çok yönlendirme maksadını taşıması, Ve son olarak ilk defa İran'da seçim sonuçlarını kabullenmeyen bir kesimin bu hoşnutsuzluğunu sokak çatışmaları yoluyla sert bir biçimde yansıtması gibi etkenler, ortaya çıkan durumun son derece büyük önem arz ettiğini göstermektedir.
Seçim boyunca en az erkekler kadar varlık gösteren kadın seçmenlerin etkili bir biçimde devreye girmeleri dikkati çeken bir başka husus olmuştur. Musavi'nin eşi Zehra Rahnud, Ahmedinejad'ın kız kardeşi Bervin Nejad, Muhsin Rızai'yi destekleyen Humeyni'nin torunu Leyla Brujervi ve reformist aday Mehdi Kerrubi'nin eşi Fatma Kerrubi gibi isimlerin bizzat kürsüye çıkmaları ve katı İslami prensiplere sahip ülkede örneği görülmemiş bir biçimde eşlerinin yanında yer alarak seçimde etkili olmaya çalışmaları kayda değerdir.
3 aydan beri ABD Başkanı Obama ile gelen ve esmeye devam eden değişim rüzgârları İranlı seçmeni her ne kadar etkilemiş ise de aslında Ahmedinejad'a yönelik bu yoğun halk desteği, onun siyasi kariyerinden çok son dönemde ülke içinde izlediği olumlu ekonomik ve sosyal politikalar kadar, başta Filistin olmak üzere, Irak, Afganistan ve Pakistan'dan da bir onay olarak görülmelidir.
Nitekim İranlı seçmenin Ahmedinejad'ın arkasında durması, özellikle İsrail'de son genel seçim sonrası iktidarın aşırı dinci–milliyetçi akıma kayması ve Netanyahu'nun önderliğinde ortaya koyduğu politikalara verilen bir cevap niteliğindedir. Başka bir deyişle Tel Aviv ve Tahran'daki aşırı muhafazakâr ve milliyetçi grupların tezleri birbirine yakın olduğu kadar karşılıklı olarak ortaya koymuş oldukları talepler birbirinin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramamaktadır. Tel Aviv'in" İran rejiminin bu seçimle birlikte çok daha büyük bir tehdide dönüştüğü" yönündeki açıklaması, uluslararası toplumun artan baskıları ve İran halkının tercihini reform yanlısı bir isimden yana yapacağını beyan etmeleri Nejad'ın gücünü azaltmaktan çok, onu daha da güçlendirecek bir etken olarak ortaya çıkmıştır.
İran'ın seçim sonucunda ortaya çıkan tabloyu İsrail'deki gelişmelerden farklı kılması için başta nükleer çalışmalar olmak üzere sıcak çatışma ihtimalini gündeme getiren ve krize dönüşme olasılığı bulunan politikalarını gözden geçirmesi şarttır. Bunun için Tahran yönetiminin artan halk desteğini daha radikal adımlar atmak için değil, aksine ülkenin ve halkın huzur ve istikrarını sağlamak hususunda bir destek olarak görmesi gerekir.
Batı tarafından dile getirilen "seçimde geniş çaplı usulsüzlük yapıldığı", "ciddi şüpheler bulunduğu" ve "büyük endişeler duyulduğu" şeklindeki söylemler, daha sonra "cin şişeden çıktı" ve "pandoranın kutusu açıldı" tezleriyle pekiştirip reformist bir aday arkasında saf tutmaktan ziyade kendisine yakın olabilecek bir iktidarın kartını oynamak istediğini açık bir biçimde ortaya çıkarmıştır. Sonuçların açıklanmasını takiben Ahmedinejad'ın yaptığı konuşmada, bu seçimin yalnızca İran için değil pek çok toplum ve ülkeye mesaj niteliği taşıdığını ifade etmesi manidardır.
İRAN HALKI RİSK ALDI
ABD'nin Birleşmiş Milletler nezdindeki büyükelçisi Susan Rice'ın "Washington'un İran'ın nükleer çalışmaları konusunda izlediği politikanın seçim sonuçlarına endeksli olmadığı" söyleminin doğruluğu, Obama yönetiminin son iki aydır bu ülkeye karşı izlediği politika dikkate alındığında çok daha iyi bir şekilde anlaşılabilecektir. Bu açıdan İran seçimleri hakkında şimdilik bağlayıcı bir yorum yapmaktan kaçınan Beyaz Saray yönetimine düşen görev, İranlı seçmenin tercihine saygı duymak ve Tahran'a yönelik yapıcı politikalar geliştirmek hususunda çaba gösterilmesidir.
Sonuç itibarıyla İran halkı ezber bozan niteliğini bir kez daha ortaya koymuş ve tüm riskleri alarak, Batı âleminden gelebilecek baskılara boyun eğmeden tercihini yapmıştır. Dahası, seçim hilelerinin tartışıldığı bir dönemde İranlı seçmen 1979 tarihinde ülkede gerçekleşen Devrim'in ilkelerine bağlılığının aynı yönde devam ettiğini Nejad'ı seçerek göstermiştir. Seçim ile birlikte kanıtlandığı gibi İran'da önemli bir denge unsuru haline gelen muhalefet, derhal yaşadığı şoktan uyanmalıdır. Bu denli açık oy farkının olduğu bir seçimde yolsuzluk ve usulsüzlük söylentilerini ön plana çıkararak ülkeyi kutuplaşmaya götürecek olayları alevlendirmek yerine, İran halkının huzurunu önemseyen, değişimi şiddete başvurmadan, akılcı ve barışçıl bir siyaset izleme yöntemleriyle gerçekleşeceği mesajlarını vermenin daha doğru olacağı kanaatindeyiz. Her şeye rağmen söz konusu yolsuzluk söylentilerinin sokağın hakemliğine bırakılmaksızın hukuki bir süreç içerisinde çözümlenmesi şarttır. Her şeye rağmen seçim sonrası Devrim Muhafızları tarafından dile getirilen "her şey bitmiştir" yorumlarına destek vermek doğru değildir. Nitekim şimdilik her şey bitmiş ise de, Nejad'ın ikinci döneminde İran'ı bekleyen son derece önemli gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda hiçbir şeyin bitmediği gibi aslında her şeyin yeni başladığı anlaşılmaktadır. Kuşkusuz ülkedeki siyasi ipleri elinde tutan Hamaney'in, "Düşmanlar kötü niyetli kışkırtmalarla halkın seçim sonuçlarına yönelik sevincini bozmak istiyorlar, bu seçim gerçek bir bayramdır." sözleri sonrasında artık seçim sonuçlarını değiştirme imkânı ortadan kalkmıştır. Ancak yeni iktidar seçimlere yönelik usulsüzlük iddialarını hızlı bir biçimde ele almak zorundadır.
Özetle, Musavi'nin, seçimdeki usulsüzlük söylentilerine karşı ülkenin önde gelen din adamlarının suskun kalmasına tepki göstererek "hiç kimsenin dünyanın gözü önünde bu denli büyük yolsuzluklar yaşanmasını beklemediği, bu tehlikeli senaryoya karşı boyun eğilmeyeceği ve bu oyun peşinde olanların yıkıcı sonuçlara sebep olacağı" yönündeki açıklaması, önümüzdeki dönemde cevap bekleyen bir başka soru niteliğindedir.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT