İhvan’dan kim, neden korkuyor?
Faruk Beşer, Hasan El-Benna’nın şehadet yıldönümü vesilesiyle İhvan-ı Müslimin’i konu edindiği yazısında, hareketin kimleri neden korkuttuğuna dikkati çekiyor.
Faruk Beşer’in Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (14 Şubat 2021) şöyle:
İhvan ve Hasan el-Bennâ
Bu sütunlarda çokça cemaat ve fırka karşılaştırması yapıp ümmetin fırkalar ve fırkacılık sebebiyle yenildiğini yazmışımdır. Din adına ortaya çıkan bir oluşum tek adam İslam’ına dayanıyor, ümmetin ulemasını hesaba katmıyor, yegâne doğrunun kendilerinin olduğunu sanıyorsa bu oluşum fırkadır ve Resulüllah (sa) kendisi ve ashabı gibi yaşayanlar dışındaki bütün fırkaların cehennemlik olduğunu, hepsinin terk edilmesi gerektiğini ve böyle olan fırkaların her birinin başında kendi yoluna çağıran bir şeytanın bulunduğunu söyler (Ahmed, ibn Hibban).
İslam’ın yeniden uyanış döneminde fırkacılıktan sıyrılıp ümmeti bütün olarak temsil etmenin yollarını arayan oluşumlar da vardır. Benim gördüğüm kadarıyla bunların en başarılısı ‘İhvan-ı Müslimîn’dir. İsimleri bile bütün müslümanları kardeş bilme esasına dayanır. İhvan, İslam’ı da hayatı da bir bütün olarak ele alan, ilmi, irfanı, sanatı, şurayı ve bilimsel gelişmeleri birlikte kullanan, alimler, düşünürler, yazarlar yetiştiren, böylece tek kişi istibdadına imkân bırakmayan, aşırılıklardan uzak bir oluşumdur. İhvan’dan korkulmasının asıl sebebi budur. Suud, Mısır, BAE İhvan’dan bunun için korkarlar.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, İhvan’a karşı olanlar ya cahildirler, İslam’ı da İhvan’ı da bilmemektedirler, ya da İslam düşmanıdırlar. Üçüncü bir ihtimal yoktur. Bildiğim kadarıyla Türkiye’deki hiçbir alim ya da bir Müslüman, örgüt olarak İhvan’a bağlı değildir ama onlara göre böyle bütüncül ve ilmi düşünen herkes Müslüman kardeşlerdendir. Yani hepimiz ihvanız.
Bu hareketin kurucusu olan Hasan el-Bennâ’nın bu şehadet günlerinde İhvan’ın ne olduğunu, teşkilattan olmayan bir Kuveytli akademisyen Tarık et-Tawarî’nin geçen yıl not ettiğim ve özellikle Mısır İhvan’ının siyasi duruşunu değerlendirdiği tiwitlerinden yararlanarak anlatmak istiyorum. Gençlerimize de Hasan el-Bennâ’yı yeniden ve iyice okumalarını tavsiye ediyorum:
İhvan Mısır’da çok net bir pratik ve teorik vizyon, değişim ve yönetim için açık ve gerçekçi bir siyasi program ortaya koyan İslami bir parti idi ve dediklerini başardılar. Onlara işte bu yüzden savaş açıldı. Kendilerine azıcık özgürlük verildiği an katıldıkları her seçimde zafere ulaştılar. Pek çok ülkede Müslüman halkın sevgisini kazandılar.
İhvan bütün ilmi ve kültürel alanlarda kadın erkek geniş kadrolara sahiptir. Ondan bunun için korkuldu. Gençleri, devlet adamları, onurlu kadınları, bir mesajın ve bir davanın düşünürleri ve taşıyıcılarıdırlar.
Aşırılıklardan uzak İslami bir yaklaşımla halkın özlemine kavuştuğu ve onurlu bir hayat taleplerini kendilerinde bulduğu bir harekettir.
Düzenin en güçlü rakibi onlardı. Ümmetin kalbini esir alan sömürgecilik ruhu kalıntılarını süpürüp atma kabiliyetleri vardı. Henüz devlet olmamışken bile sosyal hayatta, eğitimde, davette, siyasette, İslam iktisadını uygulamada başarılı oldular.
Ülkesi için çalışan, vatanını seven, teröre bulaşmayan, şiddete inanmayan, sosyal reformlar gerçekleştiren, ahlaki değerleri yaygınlaştıran, yolsuzluklarla mücadele eden örgütlü kadrolara sahip idiler.
Parlamento ve belediye meclisleri, şura konseyleri, öğrenci birlikleri, sendikaları ve sokağı tartışmasız harekete geçirme ve etkileme yetenekleri vardı.
İslam’ı sunmalarında teori ile pratiği, din ile devleti birleştiren, orta yolu temsil eden bir reform hareketi idiler. Yıllarca baskılara ve iftiralara maruz kaldılar ama ne hapisler ne dışlamalar ne tehditler ne fetvalar onları rabbani bir sel gibi gün gün büyümekten alıkoyamadı.
(Bilindiği gibi Sisi darbesinden sonra onun genel müftüsü Ali Cuma İhvan üyelerinin terörist sayılıp idam edilmesine fetva verdi. Bizim ‘Cemaat’ dediğimiz hareket de onu destekledi).
Devleti elinde bulunduranları ve devlet selefiliğini korkuttular. İsrail, Amerika ve bölgedeki müttefikleri için rahatsızlık sebebi oldular. Çünkü Kudüs’ü yeniden kazanmaya, Filistin’i kurtarmaya, Gazze’deki direnişin sürmesine ve İsrail’i tanımamaya çağırıyorlardı. Onlar aynı zamanda Yemen, Mısır, Körfez ve Fas’taki büyük Sünni derinlik idiler. Bu yüzden izole edilip onlara düşmanlık oluşturulması, bölgedeki İran yayılmacılığı karşısında Sünni dünyanın zayıflatılması isteniyordu. Onlar yüzbinlerce, hatta milyonlarca gencin zihnini ve yüreğini kazanmada, sosyal ve ahlaki reformlarda kimsenin başaramadığını başardılar. Ümmetin derdiyle dertlendiler.
Siyasetteki ve ekonomideki başarıları sebebiyle onlara yakılarak, öldürülerek, hapse atılarak, takip ve tacize uğratılarak savaş açıldı.
Sonunda kim kazandı?
Laiklik, devlet selefiliği, gücü elinde bulunduranlar ve İsrail.
HABERE YORUM KAT