İhvan nefretinin ardındaki sığlık
Taha Kılınç, İslam coğrafyasında yaşanan hadiselere karşı basmakalıp fikirlerle akıl yürütmenin sakatlığına dikkat çekiyor.
Taha Kılınç / Yeni Şafak
“İhvân’ın hezimeti”
Tunus’ta Nahda Hareketi lideri Râşid Gannûşî’nin tutuklanması ve Nahda temsilciliklerinin kapatılmasının ardından, Türkiye’de zaten tetikte bekleyen bazı kalemler hemen harekete geçti. Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nı (kısaca: İhvân) neredeyse “coğrafyamızdaki bütün kötülüklerin anası” olarak gösteren sözüm ona “analiz”ler özetle şunu söylüyordu: “Bir Atlantik projesi olarak Ortadoğu’ya giydirilmeye çalışılan İhvân gömleği parçalandı. Ilımlı İslâm adına bölgeyi dizayna çalışan Amerikan planları iflas etti. Mısır, Libya, Yemen ve Sudan’dan sonra Tunus’ta da İhvâncılar hezimete uğradı…” Bu cümlelerde, doğrudan iç siyasete atıf yapan bir alt metnin -hatta istihzayla karışık bir tehdidin- bulunduğunu anlamak için dahi olmak gerekmiyordu elbette.
Daha önce de yazmıştım: Seküler / din dışı kesimi, bizimkiler kadar İslâm düşmanı olan ikinci bir Müslüman ülke yoktur. Dolayısıyla, bizde “muhafazakâr iktidar”a yönelik birçok eleştiri, hızla Müslüman düşmanlığına doğru kayar. Eleştirilerine delil getirmek isteyen cahil kalemlerin, İslâm dünyasından herhangi bir şeyi eline alıp kafasına göre yorumladığı da çoktur. Bizdeki “İhvân eleştirileri”nin ekseriyeti, başka karın ağrılarının mahsulüdür velhasıl.
Dikkat çekilmesi gereken bir başka husus, Arap dünyasındaki İhvân karşıtı mahfillerin, meseleyi izah ederken hiçbir zaman, içinde “Atlantik”, “BOP”, “Washington”, “Ilımlı İslâm” vb. kavramların geçtiği cümleler kurmamalarıdır. Bu da, bizdeki “analiz”lerin indîliğine ve sığlığına bir başka işarettir. Bu bağlamda, sıklıkla karşımıza çıkan / çıkarılan “Siyasal İslâm” kalıbının, İslâmî duyarlılığa sahip siyasetçilerin sistem dışına itilerek marjinalleştirilmeleri için kullanılan bir ezber olduğu da izahtan varestedir.
Köksüz ve yüzeysel yorumlama çabalarını bir yana bırakacak olursak, İslâm dünyasının en önemli siyasî örgütlenmelerinden biri olan İhvân Hareketi’ni değerlendirirken, şu beş noktanın altını özellikle çizmek gerekiyor:
* Bu bir süreçtir ve devam etmektedir
İhvân, Mısır’da kurulduğu 1928’den günümüze nice badireler atlatmış, yükselişler ve düşüşler yaşamıştır. Teşkilâtın tarihinde, bugün gelinen noktadan çok daha derin bunalımlar ve belirsizlik dönemleri vardır. Ancak hepsinden sonra da toparlanmalar görülmüş, kayıplar telafi edilmiştir.
* İhvân’a temel teşkil eden fikriyat, yok olmayacaktır
İhvân, fikrî bir arka plana yaslanan, -sahadaki başarıları tartışılabilir olmakla birlikte- ciddi bir teorik altyapısı bulunan, yazılı metinleri ve külliyatı oluşmuş, kendi düşünürlerini yetiştirmiş bir harekettir. Bu nedenle, İhvân’a temel teşkil eden fikriyat yok olmadıkça ve zihinlerden silinmedikçe, İhvân da yok olmayacaktır
* Mevcut modeller zamanla antitezlerini üretecektir
Farklı ülkelerde İhvân’ın yerine ikame edilen veya İhvân devrilerek iktidara gelen yapıların da sosyolojik ve siyasî açıdan bir ömürleri vardır. Mevcut modellerin aksayan yönleri zaman içinde giderek daha görünür hale geldikçe, bir antitez olarak İhvân çizgisi de yeniden belirginleşecektir. Bunu anlamak için, tarihi çok boyutlu bir okumaya tabi tutmak yeterlidir.
* Her ülkede yaşanan tecrübe farklıdır
İhvân, Ortadoğu ve İslâm dünyasındaki her ülkede başka bir tecrübe ve serüven yaşamıştır. Örneğin Ürdün ve Kuveyt’te siyasal yapının parçası olmuş, Katar’da eğitim sistemine idrac edilmiş, Yemen’de sosyal yardımlaşma ve dayanışma örgütlenmesine dönüşmüştür. İhvân’ın en sert direnişlerle karşılaştığı bir-iki ülkeyi öne çıkarıp buradan bir genellemeye gitmek de, teşkilâtın mahiyetine ve yakın tarihte oynadığı role dair bizi yanıltabilir.
* İhvân, muhaliflerini de İslâmî çizgiye yaklaştırmıştır
İhvân’ın etkili olduğu her ülkede, diğer tüm siyasî odaklar da zaman içinde İslâmî tezahürleri benimsemiş ve İslâmî söylemler kullanmaya başlamıştır. “İslâmlaşma yarışı” şeklinde adlandırabileceğimiz bu süreç, -velev ki İhvân karşısında mevzi kazanmak niyetiyle olsun- İhvân Hareketi’nin Arap toplumlarında -hatta İslâm dünyasının genelinde- meydana getirdiği en derin tesirlerden biridir ve henüz bütün boyutlarıyla incelenmiş değildir.
Kıymetli okurlarımızın Ramazan Bayramı’nı en içten dileklerimle kutlar, bayramın getirdiği güzelliklerin ve bereketlerin Âlem-i İslâm’ı tamamen kuşatmasını niyaz ederim. Bayram, yaralarımızın sarılmasına, kırık gönüllerin onarılmasına ve dirilişimize vesile olsun.
HABERE YORUM KAT