İhvan-ı Müslimin'in ibret verici kısa tarihi
1928'de Hasan el-Benna ve arkadaşları tarafından Mısır'da kurulan "Müslüman Kardeşler Cemiyeti", İngiliz sömürge döneminin koşulları altında hayatiyet kazandı. Sultan Abdülhamit'in "İttihad-ı İslam" siyasetinin mirasını devralan "Müslüman Kardeşler" sömürge sonrasındaki güdümlü askeri diktatörlük rejimlerinde sivil muhalefeti temsil ettiler. Sömürge altındaki İslam dünyasının pek çok yerinde etkisini hissettiren Müslüman Kardeşler 80 yıldan fazladır Mısır'da büyük bir zulüm ve baskı sürecinden geçtiler. Hasan el-Benna bir suikast sonucunda şehit edilirken, sonraki liderlerin neredeyse tamamı uzun yıllar hapiste kaldılar.
Mısırlı gençler "Tahrir Meydanı"nda Mübarek rejimine karşı devrimi başlattıklarında herkesin gözü "Müslüman Kardeşler" teşkilatının üzerindeydi. Çünkü "Müslüman Kardeşler" Mısır'ın en eski, en yaygın ve en örgütlü sivil hareketini temsil ediyordu.
Mübarek'in devrilmesinden sonra yapılan seçimlerde "Müslüman Kardeşler" teşkilatında yetişen Muhammed Mursi'nin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte Mısır zorlu bir süreçten geçiyor.
İngiliz işgaline karşı Mısır milli hareketini temsil eden "Hizbü'l-Vatani"nin Mustafa Kamil'den sonraki lideri Muhammed Ferid, Birinci Dünya Savaşı yıllarında uzun bir süre İstanbul'da yaşadıktan sonra 1919'da Berlin'de sürgünde vefat etmişti.
Hem 1952'deki askeri darbeden 60 yıl sonra Mısır'da ilk kez bir sivilin Cumhurbaşkanı seçilmesi, hem de seçilen kişinin 74 yıllık "Müslüman Kardeşler" mensubu olması dikkatlerin Mısır'a çevrilmesi için yeterliydi.
"Müslüman Kardeşler" Mısır'da kurulduğu halde etkisini bütün İslam dünyasında hissettirmişti. Bu bağlamda "Müslüman Kardeşler" küresel çapta ilk İslami-sivil siyasi bir harekettir.
ABDÜLHAMİT'İN SİYASİ MİRASI
Mısır'ın ardından Lübnan, Suriye ve Filistin'e taşan hareket kısa süre içerisinde İngiliz ve Fransız sömürgesinde yaşayan Arap-İslam dünyasının her bölgesinde İslami hareketlere esin kaynağı olmuştu.
Sultan II. Abdülhamit'in "İttihad-ı İslam" siyasetinden sonra sömürgeci devletleri en fazla endişelendiren hareket "Müslüman Kardeşler" idi. Ondan önce Cemalattin Afgani ve Mısırlı Muhammed Abduh'un 1880'lerde çıkardıkları "Urvetu'l- Vuska" dergisi müslümanların sömürge egemenliğine karşı bilinçlenmelerini sağlamıştı.
"Müslüman Kardeşler"in kurucu kadroları hem Mısır'daki işgalci İngiliz idaresine karşı bayrak açan Mustafa Kamil, Muhammed Ferid ile "El-Müeyyet" gazetesinin sahibi Şeyh Ali Yusuf gibi Sultan Abdülhamit'in "İslam Birliği" siyasetini destekleyen Osmanlı yanlısı aydınların mücadelesinden etkilenmişlerdi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı safında yer alan Mısırlı mücahitlerden Abdurrahman Azzam, Abdülhamit Said, Şeyh Muhammed Hıdır Hüseyin, Şeyh Abdülaziz Çaviş gibi meşhur şahsiyetler de "Müslüman Kardeşler'e esin veren isimler arasında yer alıyorlar.
İstanbul, İkinci Meşrutiyet sonrasında da İslam dünyasının sömürgeci devletlerin işgali altında yaşayan Kuzey Afrika'dan gelen "İttihad-ı İslam"ı savunan mücahit aydınlara ve liderlere ev sahipliği yapmıştı.
Öte yandan Mısır'daki yenilikçi alimlerden Şeyh Reşid Rıza da "Müslüman Kardeşler"in kurucu lideri merhum Hasan el-Benna'nın etkilendiği şahsiyetlerin başında geliyordu.
El-Benna'nın etkilendiği şahsiyetlerden biri de Osmanlı ordusunda yetişmiş, Suriye'de Fransız işgaline karşı verdiği mücadeleyle tanınan ve bir süre Mısır'da sürgün yaşayan doktor Şeyh Muhammed Said el-Arafi'ydi.
HİLAFET BOŞLUĞU VE İRŞAD
Efsanevi bir teşkilat olan "Müslüman Kardeşler" teşkilatının kurulduğu dönemde Hilafetin merkezi olan Osmanlı İmparatorluğu tasfiye edilmişti. Daha 1800'lerden itibaren Osmanlı egemenliği altındaki Cezayir, Tunus, Mısır-Sudan, Libya İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar tarafından işgal edilerek sömürgeleştirilmişti.
Orta Asya İslam-Türk coğrafyası dahil İslam dünyası sömürgeci devletlerin işgali altındaydı.
Dolayısıyla Müslüman Kardeşler sömürgeleştirilmiş İslam dünyasının yüzyüze bulunduğu sorunların ezici ağırlığı altında kurulmuştu. Müslüman Kardeşler kurulduğunda Mısır İngiliz güdümündeki Kral Faruk'un idaresi altındaydı.
El- Benna Mısır'ın sömürge idaresinden kurtulup bağımsızlığını kazanması, yanı sıra Mısır'ın islami kimliğiyle uyumlu sivil bir rejimin kurulması için gençlerin eğitim, kültür ve inanç düzeylerinin yükseltilmesi gerektiğine inanıyordu. İslami İrşad geleneğinin yeniden canlandırılması için yoğun bir çalışma içerisine girmişti.
'O HALDE BİZ İHVAN-I MÜSLİMİNİZ'
Genç bir öğretmen olan El-Benna, 1928 yılı Mart ayında İsmailiye şehrinde arkadaşları Hafız Abdulhamit, Ahmet el-Husari, Fuad İbrahim, Abdurrahman Hasebullah, İsmail İzz ve Zeki el-Mağribi ile bir araya gelmişti.
Toplantıya katılanlar aralarında İslami çalışmanın gayesi ve prensipleri üzerinde anlaşmışlardı. Aralarından biri El-Benna'ya şu soruyu sormuştu:
"Kendimize ne ad vereceğiz? Biz bir cemiyet veya bir dernek veya bir tarikat veya resmi bir şekil alıncaya kadar bu şekilde kalacak kimseler miyiz?"
El-Benna'nın bu soruya vediği cevap şöyleydi:
"Hayır, ne bu, ne o. Şekilcilikten veya resmilikten vazgeçelim. Bu ilk toplantımızın temeli; düşünce, maneviyat ve çalışmak olsun. Biz, İslam'a hizmet eden kardeşleriz. O zaman biz; İhvan-ı Müsliminiz."
El-Benna'nın 1932'de Kahire'ye taşınmasıyla Cemiyetin merkezi de Kahire'ye intikal ettirildi. Okullar, mescitler, enstitüler açan, dergiler yayınlayan, konferanslar tertipleyerek İrşat çalışmalarına başlayan Cemiyet'in mürşitliğine de El-Benna getirilmişti.
MEDENİYET VE TECDİD PROJESİ
El-Benna'nın 1942'de milletvekilliği adaylığı İngilizlerin baskısıyla engellendi.
Aynı şekilde, 1944-1945 seçimlerine de bağımsız aday olarak katılan El-Benna milletvekili seçildi, ancak İngilizlerin tazyikiyle Mısır Hükümeti seçimleri iptal etti. El-Benna ile birlikte 60'a yakın İhvan adaylıktan düşürüldü.
Filistin'de İsrail devletinin kurulmasının ardından başlayan savaşlarda "Müslüman Kardeşler" mürşitleri El-Benna'yla birlikte Sina cephesinde gönüllü olarak savaştılar.
"Filistin meselesi" Müslüman Kardeşler'in en fazla hassasiyet gösterdiği meselelerden biriydi. Bir ara Kral Faruk rejimi tarafından tutuklanan Hasan el-Benna sessiz kitlelerin sesi olmuştu.
Benna'nın 1949'da Kahire'de Krallık istihbarat servisi tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda şehit edilmesi Mısır halkının "Müslüman Kardeşler"e olan teveccühünü daha da artırdı.
Hasan el-Benna İslami tecdit(yenilenme) hareketinin önemli temsilcilerinden biriydi. Prof. Hayrettin Karaman Hoca "Hasan el-Benna'nın medeniyet ve tecdid projesinin esasları" başlıklı bir tebliğinde El-Benna'nın Anayasaya dayalı parlamenter sistemi İslama aykırı görmediğini aktarır.
Sivil muhalefet
"Hür Subaylar"ın 1952'deki darbesinin kolayca gerçekleşmesinde Müslüman Kardeşler'in kitlesel desteği de rol oynamıştı. Ne ki darbeciler, kurmayı düşündükleri diktatörlük rejimi için "Müslüman Kardeşler"i bir tehdit olarak gördüler.
Sömürgeciler Mısır'dan ve diğer Arap ülkelerinden çekilmeyi kabul etmişlerdi ama arkalarında askeri rejimler bırakmışlardı. Müslüman Kardeşler hareketi askeri diktatörlük rejimlerine karşı İslami sivil ana muhalefeti temsil etmişlerdi.
1950'lerin ilk yarısında sadece Mısır'da İhvan'ın 1500 civarında şubesi, üye sayısı 1 milyondan fazlaydı.
"Resmi sömürgecilik" sonrası dönemde artık mücadele askeri rejimler ile Müslüman Kardeşler arasında cereyan edecekti. Diktatörleri birer birer düşüren Arap devrimleri ile "Müslüman Kardeşler" hareketi de yeni bir sürece girmiş oldu.
NOT: Konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen okurlar, "Medeniyet Derneği" ile "Genç Birikim Derneği"nin yayımladığı "Hasan el-Benna ve Müslüman Kardeşler Uluslararası Sempozyumu-Tebliğler" başlıklı iki ciltlik eseri edinebilirler. Yanısıra, Dr. Süleyman Kızıltoprak'ın "Mısır'da Osmanlı'nın son yüzyılı", Salih el-Verdani'nin "Mısır'da İslami Akımlar" kitaplarının yanı sıra, Muhammed Ferid'in "Mısır Mısırlılarındır: İngiliz İşgaline Karşı Osmanlı Hilafeti" başlıklı anılarıyla Hasan el-Benna'nın "Dava ve davetçinin hatıraları" isimli hatıratına başvurabilirler.
60 yıl sonra ilk sivil Cumhurbaşkanı..
1952'de "Hür Subaylar" tarafından gerçekleştirilen ve Kral Faruk'un devrilmesiyle sonuçlanan askeri darbeden bu yana Mısır, General Muhammed Necip ile birlikte asker kökenli dört diktatör tarafından yönetildi.
General Muhammed Necip, Mısır Cumhuriyeti'nin ilk devlet başkanı oldu. General Necip ile darbenin en popüler ismi Albay Cemal Abdünnasır arasındaki iktidar kavgası, Nasır'ın zaferiyle sonuçlandı. Albay Nasır 1956 yılında Mısır Cumhurbaşkanı oldu.
"Nasırizm" olarak bilinen, popüler Arap milliyetçiliği ile sosyalizmin karışımı bir doktirinle otoriter bir rejim kuran Abdünnasır, Mısır'ın en güçlü İslami hareketi olan "Müslüman Kardeşler" i şiddet kullanarak yeraltına itti.
"Arap milliyetçiliğinin bayraktarı" sıfatıyla şöhret kazanan ve Albay Muammer Kaddafi başta olmak üzere diğer Arap ülkelerindeki darbecilere rol modellik yapan Nasır, 1970'deki "6 Gün Savaşı"nda İsrail karşısında ağır bir yenilgiye uğrayarak karizmasını yitirmişti.
Bu yenilgiden kısa bir süre sonra kalp krizi geçirerek ölen Abdünnasır'ın yerine "Hür Subaylar" darbesinde Nasır'dan sonra ikinci adam olan Enver Sedat geçti.
1978'de İsrail ile "Camp David" anlaşmasını imzalayan Enver Sedat 1981'de bir tören sırasında Üsteğmen Halit İslambuli(Halit İstanbuli olarak da anılıyor) ve arkadaşları tarafından suikaste uğrayarak öldürüldü.
Enver Sedat'ın koltuğuna ise yardımcısı Hava Kuvvetleri eski komutanı Mareşal Hüsmü Mübarek geçti. Arap Devrimi'nin sebebiyet verdiği tazyikler sonucunda geçen yıl Devlet Başkanlığı'ndan istifa eden Mübarek bilahare tutuklanmıştı. İdam cezası talebiyle yargılanan Mübarek ömür boyu hapse mahkum edildi.
60 yıl sonra Mısır, Muhammed Mursi'nin seçilmesiyle ilk defa sivil Cumhurbaşkanına kavuşmuş oldu. Mursi seçilmeden önce, Yüksek Askeri Konsey Cumhurbaşkanının yetkilerini daraltmıştı. Bu duruma tepki gösteren Mısırlılar, Mursi'den Tahrir Meydanı'nda halk önünde Cumhurbaşkanlığı yemini etmesi için çağrıda bulunmuşlardı.
Önceki gün Tahrir Meydanı'nda halka hitap eden Mursi, Cumhurbaşkanlığı sırasında sivil ve anayasal bir devletin inşası için çalışacağını belirtmiş, otoritenin tek kaynağının Mısır halkının iradesi olduğunu ve bu iradenin üzerinde hiçbir gücün bulunmadığını vurgulayarak yetkilerini kullanmaktan kaçınmayacağı mesajını verdi.
Müslüman Kardeşler ve Mürşitler..
Hasan el-Benna 1928'de kurulan "İhvan-ı Müslimin"in ilk mürşidiydi. El-Benna bir suikast sonucunda şehit düşerken, kendisinden sonra Mürşitlik görevine seçilen 5 şahsiyet askeri diktatörlük dönemlerinde düzmece iddialarla yargılanarak uzun yıllar hapis yattı.
Binlerce İhvan mesubu da aynı dönemlerde işkencelerden geçirildi, hapislerde çürütüldü.. İhvan sempatizanı olmak bile büyük bir suç olarak görüldü. Müfessir Prof. Seyyid Kutub ve Abdulkadir Udeh gibi alimler de Nasır döneminde yargılanarak idam edilenler arasındaydı.
El-Benna'dan sonra 1951'de Genel Mürşitliğe Hasan İsmail Hudeybi getirildi. 17 yıl hapis yatan Hudeybi'nin 1973'te vefat etmesi üzerine, Ömer Tilmisani bu göreve seçildi. Ömer Tilmisani de 17 yıl hapis yatmıştı.
1986'da vefat eden Tilmisani'nin arkasından görev Muhammed Hamid Ebu'n-Nasr'a tevcih edildi. 20 yıl hapis yatan Ebu'n-Nasr da 1996'da vefat edince yerine Mustafa Meşhur getirildi. Mustafa Meşhur üç kez hapse mahkum edildi ve yaklaşık 20 yıl hapiste kaldı. 1981'de sürgüne gitmek zorunda Mustafa Meşhur 1986'da Mısır'a dönebildi.
Mustafa Meşhur'un 2002'de vefat etmesi üzerine Genel Mürşitliğe, Hasan Hudeybi'nin oğlu Memun Hudeybi getirildi. Memun Hudeybi de ilk defa 1956'da Mısır-İsrail savaşı sırasında İsrailler tarafından esir alınmış, daha sonra da Abdünnasır'ın talimatıyla tutuklanarak uzun yıllar hapiste kalmıştı.
2004'de 83 yaşında vefat eden Memun Hudeybi'nin yerine Muhammed Mehdi Akif geçti.
Kendi isteğiyle Mürşitlik görevinden ayrılan Muhammed Mehdi Akif'in yerine ise Muhammed Bedii seçildi. "Müslüman Kardeşler" teşkilatında teamül haline gelen ömür boyu Mürşitlik görevi Mehdi Akif'le birlikte son bulmuş oluyordu.
1928 yılında dünyaya gelen Muhammed Bedii'den önceki mürşitler, Müslüman Kardeşler'in ilk halkasında yer alan şahsiyetlerdi.. Mürşitler temelde aynı çizgide yer almakla birlikte, hem görev yaptıkları dönemlerin koşulları, hem de kişisel nitelikleri nedeniyle Müslüman Kardeşler'e kendi renkleri verdiler.
Askeri diktatörlük rejiminin getirdiği ağır baskı koşulları yüzünden mutedil İhvan çizgisinden koparak şiddete başvuranlar da oldu. İhvan merkezi, şiddet yöntemlerini benimseyen gruplarla arasına mesafe koyarak geleneksel çizgisini muhafaza etmeye çalıştı.
Hiç kuşkusuz "sömürge dönemi" ve sonrasında "askeri diktatörlük dönemleri"nin koşullarından etkilenen İhvan çizgisinde demokrasi ve evrensel insan hakları gibi konularda çeşitli açılımlar da gerçekleşti.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT