İHL meslek liseleri midir?
Birand, dün kısmen alıntı yaptığım yazısında “İmam Hatip Liselerinin sayısının fazla olduğunu, bunların aslında kaliteli imam hatip yetiştirmek üzere meslek liseleri olarak açıldığını, ama böyle devam etmediğini, halen mezunlarının yüzde 54'nün kızlar olduğunu kaydettikten sonra soruyor:
“Şunun adını koyalım. İHL'ler din okulları mı, yoksa Meslek Lisesi mi ?”
Sayın Birand,
Ben bu okulların ilk mezunlarındanım, 1951 yılında yedi vilayette açıldıklarında nitelikleri ne meslek, ne lise, ne de din okulu idi. Bize söylenen şuydu: “Yedi yıl okuyup mezun olacak, daha ziyade köylerde imam olacaksınız. Sizin için İlahiyat alanı dahil hiçbir yüksek öğrenim imkanı olmayacak”.
Biz mezun olunca yüksek tahsil görmekte ısrar ettiğimiz için İlahiyat Fakültesine ve diğer fakültelere almak yerine bir Yüksek İslam Enstitüsü açtılar. Daha sonra ilgili kanun çıktı ve okullarımız “hem mesleğe hem de yüksek öğrenime öğrenci hazırlayan orta öğretim kurumu” niteliğini kazandı; mezunları, katsayı ayrımcılığı olmaksızın her dalda yüksek öğrenim görme hakkını elde ettiler. Bu da yıllarca böyle uygulandı, -laikçilerin korkusu veya vehmi dışında- hiçbir kötü sonucu da olmadı.
Şu halde İmam Hatip Liseleri, ilgili kanuna göre “meslek lisesi” değildir; “hem mesleğe hem de yüksek öğrenime öğrenci hazırlayan” liselerdir. 28 Şubat'tan sonra “Hem yüksek öğrenime” cümlesi haksız olarak “kendi alanlarında” şeklinde uygulanmaya başladı. Kanun yıllarca böyle bir kayıt bulunmadan (bütün yüksek öğrenime açık olarak) uygulandı, o zaman meşru olan sonradan niçin meşru olmaktan çıkarılıyor? Bunun ideolojik bağnazlık ve hak tanımamadan başka açıklaması olabilir mi?
“Hem mesleğe” olduğu için İmam yetiştiryor, “hem de yüksek öğrenime” olduğu için kızlar dahil binlerce gencimize orta öğrenim veriyor ve yüksek öğrenime hazırlıyor.
Bunun neresi kötü?
İşin aslını birkaç yıl önceki bir yazımda şöyle ifade etmiştim:
Türkiye'nin egemen laiklik anlayışına göre genel devlet okullarında belli bir dinin (mesela yalnızca İslam'ın ve Sünnî yorumun) eğitim ve öğretimi yapılamıyor. Başka ülkeler bunun çaresini iki şekilde bulmuşlar: 1. Haftanın belli bir gününde okulda, program ve hoca seçimi dindar velilere bırakılan din eğitim ve öğretimi yapılmasına imkan vermişler ve/veya öğrencilerin kiliseye götürülmelerini, kilisede Pazar okullarına devam etmelerini mümkün kılmışlar. 2. Kilise, vakıf ve derneklerin, standart orta öğretim seviyesindeki derslerin yanında -devlet okullarında bulunmayan- belli dinlerin eğitim ve öğretimine de program içinde yer veren okullar açmalarına imkan tanımışlar.
TC bu iki yolu da açmaya yanaşmıyor. Dini ve din eğitimini kontrol altında tutmakta ısrar ediyor. Bir yandan bu hassasiyet, diğer yandan halkın baskısı İmam hatip Okullarının açılması ile sonuçlandı. Uzun yıllar muhalif seslere rağmen bu okullar, hem mesleğe hem de yüksek öğrenime öğrenci yetiştiren okullar olarak devam etti, bundan hiçbir kötü (ülkeye, halka, dünyaya zararlı) sonuç çıkmadı, tam aksine bu okullar, zaman zaman, yer yer hem eğitim ve öğretim kalitesi hem de disiplin yönünden bir adım ileride de oldular. Fakat bu yol, bu “iki tarafı da tatmin etmesi, üzerinde uzlaşma sağlanması gereken çare” laikçi kesimleri rahatsız etti; kehanetlere, geleceğe yönelik gülünç tehlike beklentilerine (mesela bu okullardan mezun olanlar şu tarihte iktidara gelip şeriat yönetimi getirecekler kehaneti) dayanarak, bunları yayarak okulların, birden olmasa da zaman içinde kapanması için radikal tedbirlere başvurdular. Bu tedbirlerin demokrasi ortamında yürütülmesi mümkün olmadığı için askere müracaat ettiler, 28 Şubatlara hayat verdiler, dipçik göstererek tedbirleri yürürlüğe koydular. Bu yöntemin demokrasi ve insan haklarına aykırı olması bir yana ülkede birlik, beraberlik ve huzura zarar vereceği apaçık ortada iken buna da aldırmadılar. Şimdi İmam Hatip Liselerinden (zaten ortası yok edilmişti) mezun olanlar yalnız İlahiyat Fakültelerine girebiliyorlar, bu da okullara rağbeti azaltıyor, öğrenci sayısını düşürüyor, 1930 lu yıllarda olduğu gibi “öğrenci bulunamadığı için kapandı” hikayesi tekrar sahneye konmaya çalışılıyor.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT