İfsadı Yaygınlaştırmak “In” Eleştirmek “Out”
İhsan Eliaçık’a yönelik hakkın hatırı için dile getirilen eleştiriler kimi ve neden rahatsız eder?
HAKSÖZ-HABER
Hatice İslamoğlu Erdem, Milat gazetesindeki köşesinde İhsan Eliaçık’a yönelik eleştirilerin mümin ahlakından uzak olduğunu belirterek bir insanın yanlışlarını dile getirmenin günah olduğuna dikkat çekmiş. Eliaçık’ı hatasıyla-sevabıyla sahiplenmek gerektiği kanaatinde olan Erdem, eleştirileri mümin kardeşinin etini yemek (gıybet) olarak yorumluyor.
İlginçtir, Eliaçık, açıktan görsel, yazlı, sosyal medyanın bütün imkanlarını kullanarak düşüncelerini dile getirecek, birtakım eylemler içerisine girecek ve böylelikle ifsadı yaygınlaştıracak; fakat aynı yolla hakkın/hakikatin çiğnediğini dile getirmek ölü eti yemek olacak.
Erdem’in, bazı ayetler ve üslupla ilgili birtakım genel-geçer ilkelere dikkat çekmesi elbette prensip olarak doğrudur. Fakat Kur’an’ın hangi ayetinin açık ifsad karşısında susmayı ya da ifsad edeni her haliyle kabullenmeyi tavsiye ettiğini biz bilmiyoruz! Birtakım doğru ilkelerden yanlış eylem hallerini temize çıkarma refleksi kurnazca bir yöntem hakikaten.
Öte yandan Eliaçık’ın yaygınlaştırdığı ifsadın pire hükmünde olduğu kimin kanaati ki, Erdem, eleştirileri yorgan yakmakla nitelendiriyor? Safını açıkça belli eden ve bunu dillendirmekten mutluluk duyanı; “Halen yok sen bizimlesin, bizdensin!” söylemleriyle karşılamayı avuntuyla mı yoksa temenniyle mi izah etmeli?
Yazıdaki bilgi yanlışları da İhsan Eliaçık’ı sempatik kılmaya yönelik olsa gerek. “Nerede bir eylem, nerede bir miting var İhsan hoca hep orada, en ön safta yer alırdı.” hükmünde bulunmak için Erdem’in yaşı ne kadar müsait bilmiyoruz ama bildiğimiz gerçek 28 Şubat sürecine karşı ortaya konan direnişte kendisini hiçbir zaman yanımızda göremediğimizdir.
Erdem’in “İhsan Eliaçık kimin sokağından, niçin kovuldu?” şeklinde hakikat içermeyen sorusunun yorum kaldıracak bir yönü olmadığını hatırlatıyor ve ilgili yazıyı okuyucularımızın da değerlendirmesine bırakıyoruz:
***
İhsan Eliaçık: Sahi! Neyimiz olur?
Hatice İslamoğlu Erdem / Milat
Gelenekçilerin elinde şamar oğlanına dönmüş bir adam düşünün. Yazdığı ve arkasında durduğu tüm yazılarında Müslümanların deli çocuğu diye sevildi. Dile getirilen sabiteleri yerinden ettiği için zaman zaman yerinden edildi. Alışılmamışın, yani geleneğin dışında bırakıldı. Birileri ‘din elden gidiyor’ diye bağırırken, o ‘çağın dili’nin yenilenmesi gerektiğini vurguladı. Cezaevine girdi yazdı. Dışarı çıktı, yine yazdı. Hareket adamıydı. Nerede bir eylem, nerede bir miting var İhsan hoca hep orada, en ön safta yer alırdı. Devlet eliyle zulme uğrayan Müslüman ile solcu arasında bir fark görmediği için sevilmedi, sevilmesi istenmedi. Birileri oturduğu yerden Taksim manifestosu yayımladı, sevildi de, o bir türlü yaranamadı, sevilemedi.
Söylediklerini sevimli bir dille değil, kaba, ağır, küfürlü bir tarzda ifade etmesini onaylamadık fakat ayıklamadık da. Bebeğin kirli bezini çöpe atmamız gerekirken bebeği çöpe atmaya razı olduk. Bebeğe değil, kirletilmiş bezine talip olduk. İhsan hocayı ‘Müslüman’ dışında ‘marjinal, radikal, kominist, reformist, antikapitalist’ diye andık.
O kendi dilinin tövbesini etti mi bilemem fakat birilerinin dili onun üzerinden fazlasıyla kirlendi, fazlasıyla büyüdü. Geçtiğimiz günlerde sofralarda fazlasıyla ‘İhsan Eliaçık’ eti yenildi.
Genel bir söylemle; İhsan hoca ‘gelenek’ ile ‘yenilik’ arasında sıkışmış kalmış biri olarak gündemden yerini tuttu. Peki neyi savunur/du?
Gelenekçinin zihninin geçmişe, yenilikçinin şu ana/geleceğe dönük olduğunu savunur, gelenekçinin derdinin korumak, yenilikçinin değiştirmek; gelenekçinin silahının savunmak, yenilikçinin silahının sorgulamak; gelenekçinin malzemesini nakil, yenilikçinin malzemesini akıl olarak görür.
Onun tarifi ile gelenekçiye göre yenilikçi; ‘türedi, yeni yetme, maceracı, kandırılmış, dış güçlerin maşası, bid’atçı, modernist’; yenilikçiye göre gelenekçi ‘dar kafalı, gerici, tutucu, muhafazakar, maziperest, şerhçi, haşiyeci’ idi.
Peki İhsan Eliaçık kimin sokağından, niçin kovuldu?
Haklının meşruiyetini kazanması için; eşitliği sadece ‘Müslüman’ diye kendini tanımlayanlara dağıtmadığı için mi, yoksa Taksim’e gidecek en son insan olması gerekirken önde giden atlı olduğu için mi? Ben niye hiç şaşırmıyorum o halde? Yıllar önce bizimle de aynı safta değil miydi?
Daha düne kadar ‘helal sana’ diyordunuz ya. Bugün ne oldu birden de; ‘kalpazan, adi, yalancı, sahtekâr, düzenbaz’ ve ağza alınamayacak ithamların/küfürlerin sahibi oldu?
Biz değil miyiz? Rad suresinde ifade edilen ‘O müminler ki iyiliği kötülükle savarlar’ hitabına muhatap olan, ‘sözünü en güzel şekilde savun!’ tezinin sahipleri.
İhsan hocanın yaptığı ayıba daha büyük ahlaksızlık yaparak cevap vermek kimin takvasını arttırır?
Azılı bir münafık gibi üstüne saldırılacak ilk kişi, ilk kurban bu sokaklardan daha önce de defalarca geçerek mazlumun hakkı uğruna bedel ödemiş, safını paradan puldan yana değil de mazlumdan yana olduğunu iddia etmiş İhsan Eliaçık mıdır?
Ey ‘İslamcıyım’ diye geçinen tayfa!
Tüm sapmalar, tüm sapıklıklar doğru yolda olduğunu iddia edenlerle başlar. Pire için yorgan yakmak sahte dindarlık gösterisidir. Sahte dindarlık gösterisi gerçek erdemi yok eder. Sahte dindarlık bir sektördür. O sektörü besleyenler dinde olmayan hurafeleri körükler.
Ey erdemsizlik üzerinden erdem tüketenler!
Gezi parkı süresi boyunca girdiğim her ortamda ‘antikapitalistler’ üzerinden konuyu nasıl ediyorsanız bir şekilde İhsan Eliaçık’a getiriyorsunuz. Bir tuzak gibi beni de konuşulanlara ve ortaya konarak yenen et ziyafetlerine davet ediyorsunuz. Daha fazla öteye gidip benden kendi nefretinizi dillendirmemi ve sizi onaylamamı bekliyorsunuz.
Bir müminin ayıbını konuşarak suni gündemler üretmek ne kadar da hoşumuza gidiyor. Allah’ın kulları arasında şefkati, merhameti, hüznü zannı birbirine hatırlatan kulları bu kadar mı az?
İhsan hoca kendine neyi yakıştırıyor bilemem fakat ben müminlere bu yıkıcı dili hiç yakıştıramıyorum.
Söz sonu yazımın müsebbibi ve onun üzerinden tüm insanlığa Rabbin öğüdüdür; ‘onlar ki, Allah’a verdikleri söze sadakat gösterirler ve fıtrat sözleşmesini ihlâl etmezler. Yine onlar Allah’ın kurulmasını emrettiği bağları kurarlar: Zira onlar Rablerinin sevgisini yitirme kaygısıyla titrerler ve hesabı kötü vermekten korkarlar.’
‘…Dahası onlar kötülüğü iyilikle ortadan kaldırırlar!’ Rad 20-22
HABERE YORUM KAT