İflas Eden İdeoloji ve Kadroları Uzakta Aramayın
Kenan Alpay, 28 Şubat örnekleri üzerinden kaleme aldığı yazısında Müslümanlara dönük müdahalelerin benzerliğine dikkat çekti.
Kenan Alpay bugünkü yazısında Türkiye ve Ortadoğu'daki askeri müdahalelerden bahsederek, zihniyetin ayniliğine dikkat çekti. Halkına karşı silahlı müdahalelerin güce değil aksine güçsüzlüğe dalalet olduğunu ifade eden Alpay, bu tip müdahalelerin Batı tarafından profesyonel olarak kullanıldığına ve bunun temelinde İslam düşmanlığının bulunduğuna dikkat çekti.
***
Gerekirse Değil Ancak ve Sadece Silahla
Kenan Alpay
28 Şubat cuntasının Hürriyet gazetesinin manşetinden “Topyekûn Savaş” ilanını izleyen manşetlerden biri de “Gerekirse Silah Bile Kullanırız” tehdidiyle çıkmıştı karşımıza.
Hem hakka-hukuka hem de toplumsal meşruiyete sahip olmayan, olamayan resmi ideoloji ve iktidar sınıflarının tepeden tırnağa askeri bir örgütlenme, propaganda ve mücadele yöntemini benimsemeleri çok da beklenmedik bir siyasi pozisyon alış sayılmamalı.
Bekasını en temelde askeri darbe ve silahlı bürokrasiye dayandıran bu siyasi pozisyon alış sadece Türkiye’deki laik-ulusalcı kesimlerle ilgili ve sınırlı olmadığını uzun uzun anlatmaya gerek var mı? Bakın Suriye ve Mısır’a. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi laik-ulusalcısı da liberal demokratı da sol-sosyalisti de iktidar yolunun ancak askeri cuntanın kanatları altında mümkün olduğunu hiç utanıp sıkılmadan nasıl da bütün bir dünyaya şevkle, neşeyle ilan ediyorlar.
Darbe; Katliam, Tecavüz ve Yolsuzluktur!
Görünen köy kılavuz istemez ama durum şudur: İslam coğrafyası ve toplumlarında Batıcı ideoloji ve sınıfların iktidar olabilmelerinin/iktidarda kalabilmelerinin yolu “gerekirse” değil her daim ancak ve sadece silahla mümkündür. Bu sebeple Batıcılar prosfesyonel bir meslek anlamında askeri darbe örgütlenmeleriyle muktedir olmanın, Batılılar da askeri darbeleri meşrulaştırmanın uzmanıdırlar.
AB ve ABD sadece askeri darbeyi değil darbeciler eliyle işlenen katliam ve tecavüzleri de görmezden gelmekte. Özellikle de halkın iradesiyle işbaşına gelen İslami siyasi hareketleri itibarsızlaştırma noktasında geniş çaplı bir seferberlik başlatarak tecavüzcülerin masumiyetini hatta mecburiyetini ihsas etmeye girişmektedir. General Sisi ve Nobel ödüllü liberal Baradey’in darbe ve katliam politikaları Batıya rağmen değil ancak Batıyla birlikte icra edilebilmekteyken şu husus vurgulanmasa eksik kalır: Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez monarşileri de İran’da bu süreçte el birliği edip “Siyasal İslam’ın İflası” için dayanışmaktadırlar.