İfade özgürlüğünün akıldan çıkartılmaması gereken sınırları!
Ali Osman Aydın, Kitab-ı Kerim üzerine söz söylemenin belli kıstasları olması gerektiğini ifade ederken gündemdeki başka konulara da değiniyor.
Ali Osman Aydın / Yeni Akit
İfade özgürlüğü, yasaklar ve kentsel dönüşüme karşı çıkanlar
İhsan Eliaçık’ın dini görüşlerini paylaştığı kitapları piyasada yıllardır satılıyor.
Fakat ‘Yaşayan Kur’an Türkçe Meal-Tefsir’ini Diyanet yasaklamış. Bununla ilgili bir tartışma dönüyor. Tabi ki bu tartışma “ifade özgürlüğü” çerçevesinde dönüyor her zamanki gibi…
Ben söz konusu meali okumadım. Bir tahrifat var mı bilmiyorum. “Yasaklanmak yerine reddiye yapılsaydı” gibi meselelere girmiyorum… Meseleye sadece teknik olarak bakıyorum: Yani özgürlükler nerede biter, yasaklar nerede başlar. Sıradan bir fikir kitabı söz konusu olduğunda değil, özellikle kutsal bir kitap söz konusu olduğunda…
Kur’an uzmanı olmadığım için aklıma şu takılıyor.
Mensubiyeti, ideolojisi fark etmeksizin, herhangi bir kişi Kur’an’a “dilediği” gibi mana verebilir mi?
Buna verilebilir denirse…
Bir kutsal kitaba, onun temel tezlerini reddeden anlamlar vermek dahi olsa, yapılan şey ifade özgürlüğü olarak kabul edilecekse… O halde yarın bir ateist ya da putperest çıkıp, “Kur’an tevhidi reddeden, ateizmi tebliğ eden bir kitaptır” diyerek kendi arzusuna göre bir meal yazacak olursa, bu da ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilecek mi?
Yasağa yapılan itirazda bir başka ilginç yaklaşım öne çıktı.
Mesela “Kur’an’ın manasının tahrif edildiğine kim nasıl karar verecek?” demiş bir ilahiyatçı. Bu çok enteresan bir savunma. Hatta bu yaklaşım yasağın kendisinden daha enteresan bana kalırsa!
Merak ediyorum…
Hakikaten, herhangi bir mealde Kur’an’ın tahrif edilip edilmediğini anlamamız mümkün değil mi!?
Bunu bilebileceğimiz ölçülerden mahrum muyuz?
Kur’an bir metin olarak bu kadar “muğlak” bir metin mi?
Eğer Kur’an’ın tahrif edilip edilmediğini anlayabileceğimiz bir kıstasımız yoksa belki ortada bir metin de yoktur?!
Şunu kastediyorum:
Eğer ortada ne kastettiği aşağı yukarı belli olan, İslam dünyasının ve bin dört yüz yıllık geleneğin ana hatlarında, temel kavramlarında asgari mutabakata vardığı bir metin yoksa, Kur’an “var” diyebilir miyiz?
Bana zor görünüyor.
Fakat, eğer elimizdeki metin bu derece muğlak değilse, tahrif edilip edilmediğini anlamamız mümkün olmaz mı?
Eğer mümkün olduğunda anlaşabiliyorsak, o halde birilerinin tahrif ettiğini de
pekala söyleyemez miyiz?
Dediğim gibi Kur’an uzmanı değilim. İşin uzmanları konuya bir açıklık getirirlerse memnun olurum.
Kentsel dönüşüme engel olmak
Sanatçı Orhan Aydın’ın kızı depremde hayatını kaybetti. Allah rahmet etsin.
Orhan Aydın hükümete dava açtığını söylüyor. Konu tabii ki depreme karşı önlem alınmamış olması.
Fakat Orhan Aydın’ın sosyal medyada dolaşan videolarında çok çarpıcı ifadeler var kentsel dönüşümle ilgili.
Aydın, kentsel dönüşümü “rant ve talan” olarak yorumluyor ve kışkırtmaya çalıştığı mülk sahiplerine de “sizi buradan kovacaklar, direnmelisiniz” diyor. Yani Kentsel dönüşümü engellemek için uğraşıyor.
Peki kentsel dönüşüm girişimlerini halkı da galeyana getirerek durdurmaya çalışan birinin kentsel dönüşüm yapılamadığı için hayatını kaybedenlerin hakkını savunması çelişki değil mi?
Acısına saygı duyuyoruz ama Aydın burada tamamen mantık dışı bir hınçla hareket ediyor.
Benzer ifadeleri Merak Akşener’de kullanmış. “Gürültü çıkardık ve durdurulmasını sağladık” diyor gururla, İstanbul Tozkoparan’daki kentsel dönüşüm projesiyle alakalı.
Üsküdar Kirazlıtepe’de yapılacak kentsel dönüşüm ile ilgili Kemal Kılıçdaroğlu da benzer sözlerle halkı dönüşüme karşı kışkırtmış.
Hükümetin kentsel dönüşüm uygulamalarını peşinen “rant, talan, yağma” şeklinde yaftalayarak oluşturduğunuz düşmanlık size oy olarak geri dönüyor olabilir. Ama bu politikanız kentsel dönüşümden caydırdığınız insanlara ölüm olarak geri dönüyor, örnekte görüldüğü gibi.
Eğer biraz vicdanınız varsa, lütfen, vazgeçin bu her şeyi aynı torbaya koyan, iktidarın her işine kökten karşı olan tutumunuzdan. Belki de kentsel dönüşüm, sadece kentsel dönüşümdür; yapılır ve insanların hayatları kurtulur, ne dersiniz?
Ekşi Sözlük kapatıldı
Muhalefet bunu ifade özgürlüğüne darbe olarak okuyor.
Fakat şöyle bir şey var: Bu platformda sabahtan akşama kadar küfür eden, nefret kusan, kutsallara söven tımarhanelik bir grup var.
İnanılır gibi değil. Önlerine gelen herkese en ağır hakaretleri, küfürleri etmekte mahzur görmüyorlar.
Bu ifade özgürlüğü mü?
Küfür düşüncenin ifadesi değil ki, özgürlük tanınsın.
Yeni Zelenda’da camide katliam olmuş, ekşi yazarı, “Videoyu izlerken keşke gelip bu Cuma günü camileri temizlese diye iç geçirdim” diyor.
Böyle bir ifade özgürlüğü olabilir mi?
Ak Parti’ye oy veren herkese ana avrat küfrediliyor.
Bu ifade özgürlüğü olabilir mi?
Hemen herkese ana avrat küfredilen, toplumsal nefreti körükleyen bir operasyon merkezinden bahsediyoruz.
Ve tüm paylaşımlar oracıkta duruyor. Hiçbir şikayet onları oradan kaldıramıyor.
Küfrü, nefreti, ifade özgürlüğü olarak yorumlarsanız, bu kavramı şeytanlaştırmış olursunuz.
Fakat, neymiş. Onlar küfredecekmiş biz de dava açacakmışız.
Ben şahsen kaç yazarı Allah’a, Peygambere küfür ettiği için şikayet ettim. Hiçbir şey olmadı. Yönetim o kişilere dokunmadı bile. Paylaşımlar olduğu gibi kaldı.
Çok şükür birileri bu pislik yuvasını kapatmış.
Umarım sonsuza dek kapalı kalır.
Küfrü ve bir topluluğa topyekun nefret kusmayı reddediyorum. Küfrü ve toplumsal nefreti körüklemeyi meşrulaştıran bütün yaklaşımları reddediyorum.
HABERE YORUM KAT