İdlib’e Yönelik Bir Saldırı Büyük Bir Felakete Yol Açar!
Suriye’nin İdlib kentindeki insani durum hakkında bilgiler verdiği bugünkü yazısında Ahmet Varol, Esed ve işbirlikçilerinin bu kente saldırması hâlinde büyük bir felaket yaşanabileceğine dikkat çekiyor ve buna engel olunması gerektiğini söylüyor.
Bugün Yeni Akit gazetesinde “İdlib’e Yönelen Tehlike” başlığıyla yayımlanan Ahmet Varol imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:
Suriye halkının özgürlük mücadelesi karşısında gerek bölgesel ve gerekse uluslararası sömürgeci güçlerin hepsi ittifak oluşturdu. Tabii IŞİD (DAİŞ) de Suriye halkının özgürlük mücadelesinin arkadan vurulması için bir komplo aracı olarak kullanıldı ve hâlen ona ihtiyaç duyulduğu için bu örgüt bir şekilde varlığını sürdürüyor.
Suriye halkının özgürlük davasının karşısında emperyalizmin bütün kanatlarının birleşmesi bu halkın yalnızlaştırılmasına neden oldu. Şu an gelinen durum da bunun bir sonucudur. Suriye halkı karşısında oluşturulan emperyalist ittifak Halep’in, Doğu Guta’nın ve Suriye’de halkın kitlesel gösterilerinin ilk başladığı yer olan Dera’nın düşmesine neden oldu. Şimdi tehlike muhalefetin elinde kalan son kale durumundaki İdlib’in kapılarına dayanmış durumda.
Rejim güçleri PKK’nın Suriye kanadı durumundaki PYD ile zaten iş birliği içindedir. Dolayısıyla bazı bölgelerin onun kontrolüne geçmesini önemsemiyor. Gerektiğinde onunla bir özerklik anlaşması yapabileceğini düşünüyor. IŞİD’i de fazla ciddiye almıyor. Gerek gördüklerinde bu örgütü Irak’tan çıkardıkları gibi Suriye’den de çıkarabileceklerini ve böylece onun için biçilen role son verebileceklerini biliyorlar. O yüzden şimdilik onunla uğraşmaya pek ihtiyaç duymuyorlar.
Ama Baas rejimi ve onun arkasında duran işgalci güçler şimdi askerî tehditlerini İdlib’e yöneltmiş durumdalar. İdlib, Suriye içinde yerlerini değiştirmiş olan mültecilerin büyük bir çoğunluğunun toplandığı yer. Halep’in düşmesinden sonra burada yaşayanlardan, rejim tehdidiyle karşı karşıya olanların önemli bir kısmı İdlib’e geçti. Aynı şekilde Doğu Guta ve Dera’dan çıkma zorunluluğu duyanların da önemli bir kısmı İdlib’e geçti. Şimdi İdlib’in tehditle karşı karşıya olması oraya sığınmış olanların Suriye’yi tamamen terk etmeleri sonucuna neden olacaktır. Bu da onların Türkiye’ye akın etmelerine ve Türkiye’ye yönelik yeni bir mülteci akınına neden olacaktır.
Türkiye’de üç milyondan fazla mülteci barındırılıyor. İdlib’e yönelen tehditten dolayı yeni bir mülteci akını olması bu sayının bir hayli artmasına neden olabilir. O yüzden oluşacak mülteci sayısı belki bu yüzden oluşacak yükün Türkiye’nin kaldırabileceği kapasiteyi de aşmasına neden olabilir.
İdlib’deki muhalefet, rejim güçlerinin ve arkasında duran işgal güçlerinin saldırması durumunda bütün gücüyle müdafaada bulunacağını söylüyor. Sivil halktan da bölgeyi terk etmemesi, bütün zorluklara rağmen varlığını sürdürmesi isteniyor. Ama bu mülteci akınını önleyemez. Çünkü bilindiği üzere rejim güçleri ve onlara destek vermek için Suriye’de bulunan işgal güçleri silahlı kişilerle sivil halk arasında herhangi bir ayrım yapmaksızın hedef aldığı bölgenin tamamına yönelik saldırılar gerçekleştiriyorlar. Uluslararası anlaşmalarda tamamen yasaklanmış olan kimyasal bombaları kullanmaktan da çekinmiyorlar. Halep, Doğu Guta ve Dera’ya yönelik saldırılarında buraları aylarca kuşatma altında tutarak insanî yardımın ulaştırılmasını da engellediler. İnsanlar gıda yardımından ve sağlık desteğinden bile yoksun bırakıldılar. Bütün bu tecrübeler karşısında İdlib’i hedef alan yoğun bir saldırının gerçekleşmesi durumunda bu bölgede yaşayan dahilî mültecilerin, özellikle zikrettiğimiz bölgelerden gelenlerin hemen telaşa kapılacaklarını ve ilk fırsatta kaçmanın yollarını araştıracaklarını tahmin etmemiz mümkündür.
O yüzden İdlib’de büyük bir insanî felaket yaşanmasının önlenmesi için Baas rejiminin bu bölgeye yönelik saldırı düzenlemesinin engellenmesi gerekmektedir. Ama gidişat ve yapılan hazırlıklar bu konuda endişe vericidir.
HABERE YORUM KAT