İdlib’de Kimyasal Gaz ve Kerkük’te Zehirli Hava
Saint-Petersburg (Sovyetler Birliği dönemindeki ismiyle Leningrad) metrosunda 3 Nisan sabahı meydana gelen terör saldırısı geride 15 kurban ve de onlarca yaralı bıraktı.
Saldırganın, Ekbercan Celilov isimli, yani Müslüman toplumuna mensup ama Rusya vatandaşı bir Kırgız Türkü olduğu açıklandı. Eğer bu iddia gerçekse, gerçekten de teessüf edilecek bir durumdur. Çünkü sivil, savunmasız insanlara karşı hele de İslam adına saldırıldığı gibi bir görüntüye âlet olmanın ağır sorumluluğu söz konusudur. Sivillere yönelik bu gibi saldırıların haram olması hasebiyle, İslam adına yapıldığı iddiasının bütün Müslümanlarca ve kesinlikle reddedilmesi gerekir.
***
St. Petersburg metrosundaki saldırının hemen ardından, Suriye’de, Türkiye sınırının 60 km. kadar güneyindeki İdlib vilayetinin Han Şeyhun mıntıkasına yönelik bir kimyasal saldırı daha gerçekleşti. Esasen, Suriye rejiminin kimyasal gaz saldırıları yıllardır devam ediyor. Beşşar Esed’in de Baasçıların da tıpkı bizdeki niceleri gibi ‘Vatan söz konusu olunca, gerisi teferruattır..’ diyerek işledikleri bu çağdaş barbarlık ve insanlık suçunu, dünyaya egemen emperyalist güçlerin ‘Kınıyoruz..’ laflarıyla geçiştirecekleri de ortada..
Ama bu son saldırı, bir gün önceki metro saldırısına misilleme olarak bile düşünülebilir. Çünkü Suriye rejiminin elinde doğru dürüst hava gücü bile kalmamışken, bu kimyasal gaz saldırısının, Suriye bayrağı taşıyan Rusya uçaklarınca yapılmış olması uzak ihtimal değildir. Ayrıca İdlib’de son saldırıda da o kadar ağır insan kaybına mal olan saldırılar tekrar gerçekleştirilirken, Putin’in ‘Beşşar Esed’i desteklemeye devam edeceği’ni açıklaması ilginçtir.
Son saldırının, sadece Beşşar Esed’e değil, DEAŞ’a da karşı oluşlarıyla bilinen ve İdlib’i elinde bulunduran grup ve örgütlere ve onlara destek veren halk kitlelerine de yapıldığı açıkça ortada..
Daha önce ‘Beşşar Esed’le yola devam edilebileceği’nin işaretlerini veren Trump Amerikası’nın ise bu son saldırı üzerine, Esed’i ve onunla birlikte Rusya ve İran’ı da suçlaması ilginç bir gelişme..
***
Hatırlayalım ki, 1980-88 arasındaki 8 yıllık İran-Irak Savaşı’nın son demlerinde, 29 sene önce, Mart-1988’de Saddam Hüseyin, İran’ın eline geçen Halebçe kasabasını kimyasal gazlarla vurmuş ve çocuk, kadın-erkek, savunmasız beş binden fazla sivil insan, bir anda kavrulmuş ve dünyadan bir kınama lafı bile yükselmemişti. Çünkü dünyanın egemen güçleri o zaman Saddam’ı destekliyorlardı. Ve bütün bu kimyasal gazları o emperyalist güçler üretip satıyorlardı, halen de öyle..
Kerkük şu veya bu kavmin değil Müslüman halkın şehridir
Irak’ın Amerikan işgaline düştüğünden beri idari statüsü öteden beri tartış(tır)ılan Kerkük şehri, bir anda yeni bir saatli bomba haline geliverdi, Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürdistan Yönetimi bayrağının da Irak bayrağı yanında gönder’e çekilmesiyle.. Bu oldu-bitti’yi Bağdat’taki merkezî hükûmet gibi, Türkiye ve İran da kabul etmiyor. Çünkü bütün bölgeyi etkileyebilecek bir yeni yangın başlatılabilir. Ama Mesud Barzanî, o bayrağın inmeyeceğini söylüyor ve hattâ Irak Kürdistanı’nda bağımsızlık için bir referanduma gitmekten bile söz ediyor. Ama elbette bu gibi kararlar Irak’ta, Amerika’dan vize alınmadan sahnelenemez.
Ve, nutuklar çekiliyor.. Kimisi bu şehrin bir kürd şehri olduğunu söylüyor, kimisi türk ve kimisi de arab şehri!.
Gerçekte ise, Kerkük bir etnik kolleksiyondur ve halkının yüzde 95’inden fazlasını çeşitli kavimlerden oluşan Müslüman halk teşkil etmektedir. Yani, bu şehir bir Müslüman şehridir ve bu kavmî unsurlar asırlardır, barış içinde yaşamaktadırlar. Ve hattâ bazen insanların hangi etnisiteden oldukları bile anlaşılamaz.
Çünkü, her üç dil (arabça, kürdçe ve türkçe) de müştereken kullanılabilmektedir.
Ama şu veya bu etnik unsur adına devletler kurarsanız, bu çağrıdan herkes nasibini almak ister ve bu fırsatı, emperial güçler de elbette değerlendirmekten gaflet etmezler.
Bugün gelinen hassas nokta işte bu yüzdendir.
Star
YAZIYA YORUM KAT