"İdeallerimiz ve Gerçeklik Arasında Denge"
Sivas Özgür-Der'de bu ay ki seminerin konusu "İdeallerimiz ve Gerçeklik Arasında Denge" idi. Programa Batman'dan Şefik Sevim hoca konuşmacı olarak katıldı.
Sivas Belediye Kültür Evi'nde yapılan seminerin özeti:
Öncelikle rabbimiz bize bu tarz çabaları bereketli kılsın. Aramızdaki kardeşlik bağını güçlü kilsin ve cehdimizi arttırsın inşallah!
Bir konunun iyi anlaşılmasında anahtar kelimelerin, ama kavramların iyi bilinmesi gerekir. Merkezi kavramlarımızın gayesini ve ne anlamda kullanıldığını kavramalıyız.
İdeal dediğimiz şey sunnetullah gereği hedef ulaşılabilir olmalıdır. Bunlara ulaşırken kusurlu olduğumuzu bileceğiz çünkü biz insanız ve eksiklerimiz, kusurlarımız olacaktır.
"İdeali olmayan insan ölüdür." (Hüseyin Fadlullah)
Değerli kardeşlerim, ideallerimiz olmazsa biz aslında hiçbir şey yapamayız. Çünkü ideal insanı davası konusunda biler ve aktif kılar.
İnananlar olarak ideal ve gerçeklik arasındaki sınırı iyi belirlemeliyiz.
Acele etmemeliyiz. İnsanın “aceleci olduğu”, “zayıf olduğu” Kur’ani bir hakikat iken, öyleyse Rabbimize dayanma zorunluluğumuz vardır. Umutsuzluk, hangi koşullar içerisinde olursak olalım haramdır. Allah’ın varlığı bile bizim için umut, güven, güç ve moral kaynak olarak yeterlidir.
İdeallerimizin aşınmasıyla, inanç hayatımızda, düşünce hayatımızda, pratik hayatımızda ölçüsüz ve sınırsız bir esnekliğin yaygınlaştığını görüyoruz. Bu tür bir esneklik büyük bir kişilik ve karakter erozyonuna / bozulmasına neden oluyor. Ölçüsüz ve sınırsız esneklik bağlılarını uzun vadeli erdemlerden uzaklaştırarak anlık, günlük inançlara ve ilişkilere mecbur bırakıyor.
Yabancılaşmanın, çözülmelerin, bozulmaların, çürümelerin, bilincine varamadığımız için bozulma ve çürümelerin bir parçası haline geliyoruz. Her gün, bir şekilde kalbimizden vuruluyoruz; ancak kalbimiz duyarlılığını yitirdiği için vurulduğumuzu hissetmiyoruz.
Şu da bir gerçektir ki içinde bulunulan koşulların etkisi, dünyevi birtakım hesaplar, hepsinin temelinde yatan iman zafiyeti bizleri zaman zaman inandıklarımızdan farklı pratiklere sevk edebilmekte, inandıklarımızla bire bir örtüşmeyen tutumlar takınmayı getirebilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Müslümanın hayata bakışının ne olması gerektiği En’am Suresi’nin 162. ayetinde gayet açık ve özlü bir biçimde hatırlatılmaktadır.
“De ki: Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir."
Bu ayet mü'minin şairi olmalıdır.
Kardeşler, gerçekçi olmak ucuz yoldan uzaklaşmaktir. Bizler bedel ödemeden ideallerimizi gerçekleştiremeyiz. Realiyeti görmeden yaşamadan hedeflere ulaşılmaz.
Gerçekçi olmak, adalete sahip çıkmaktır. Adil olmaktır bir anlamda. Kendi gerçeklerimizi ve şatlarımızı samimi bir şekilde okuyabilme/görebilme basiretidir. Gerçekçilik, ideallerin daha disiplinli bir davranış formuna dönüşümünü sağlayabilecek ilk dakik çaba ve hassasiyetimizdir. Gerçekçi davranma, kendi içinde “olanı” sorgulayıp” “olması gereken” üzerinde yoğunlaşmadır. Bir hedef belirleme vardır. Olması gereken ile olmaması gereken arasındaki ince çizgiyi işaret eder. Gerçekçi yaklaşımların en anlaşılmaz ve rahatsızlık verdiği ortamlar samimiyet sınavında sıkıntılı olan ortamlardır.
Gerçekçi davranmada sorgulayıcı yön vardır. İtiraf vardır. Muhasebe ve muhakeme vardır. Hedef belirleme vardır. Gerçekçi olmanın temelinde kaygı ve dürüstlük vardır. Bunlar da ideallerden vazgeçmeyi değil, bilakis ideallere hayatiyet ve hassasiyet kazandırır.
İDEALLERİMİZİN TOPLUMSAL BİR ŞAHİTLİĞE DÖNÜŞMESİNİ NASIL SAĞLAYABİLİRİZ?
1- Tevhidi mücadelede samimi çabalarıyla, emek ve bedelleriyle Müslüman kamuoyunda saygınlıkları kabullenilmiş şahsiyetlere sahip çıkılması ve onlarla sağlıklı iletişim damarlarının güçlendirilmesi.
2-İslami çevrelerin, yaşadığımız ülkenin gerçeğini, hatta Ortadoğu gerçeğimizi iyi görerek/okuyarak güçlü, kolektif, yapısal bir güç oluşturma çabası içerisinde olmaları. Bunun için:
-Bu gerçeğin hikmetli bir şekilde gündemleştirilmesi
- Müslüman çevrelerin birbirlerine karşı mütevazı olması
-Gerek İslami şiarların gündemleştirilmesinde gerekse gelişmelere bağlı olarak yapılan etkinlik ve organizasyonlarda pragmatizm illetinden soyutlanarak ihlasın merkeze alındığı bir duyarlılık ve katılımın gerçekleştirilmesi.
3- Yaşanan hayat gerçekleri karşısında ideallerini yitirip bireysel bir yaşamı ve onun rehavetini tercih eden Müslümanların gündemine idealsiz bir yaşamın yarınlarda bedelinin ne olabileceğinin gündemleştirilmesi.
4- Kolektif çabalarda yapısal işleyiş ve süreçle ilgili yaşanan sorunlara bağlı olarak oluşan güven bunalımlarını aşma yollarını zorlamak.
5-İç disiplin ve dinamiklerini yitirerek yıpranan çevrelerde ideallerini korumak isteyen müminler, kendi gerçekleri üzerinde zihinsel bir yoğunlaşmayla hayırlı çaba ve açılımlarda bulunmayı, ibadi bir görev olarak öncelikleri arasına almalıdırlar.
6-Ailenin ortak bir kimlikle şekillenmesi.
7- Türkiye gerçeğinde kendi değerlerimizi ve kimliğimizi merkeze alarak sanat, müzik, sinema, tiyatro vb. etkinliklerin ortak kitlesel hassasiyetler oluşturmada ideallerimizi ne kadar canlı tutabileceği gerçeği görülmeli, gereken açılım/adımlar atılmalı.
8-Ahlaki donanım: Ahlak, dengedir, ilkedir, erdemdir, saygınlıktır, itidaldir, inceliktir, şefkat ve merhamettir. İnançlarımızla sözlerimiz, sözlerimizle davranışlarımız arasındaki uyumu ahlaki donanımlarımızla sağlayabiliriz. Ahlaki donanım eminlik vasfını oluşturur. Bu durum bugün sıkıntısını çektiğimiz temel sorunlarımızdan birisidir. Ahlaki donanımın azlığı; İslami mücadeleyle beraber pratiğimizde doğal olarak görülmesi muhtemel tüm sıkıntılara, zorluklara, yorgunluklara, yıpranmışlıklara karşı sığınabileceğimiz limanlarımızın azlığıdır. Genel anlamda ahlaki donanım açısından zafiyetimiz; cesaretimizi, özgüvenimizi ve ideallerimizi etkilemektedir.
Ahlaki donanımın pratiğimize tekabüliyeti dürüstlüktür. Unutulmamalıdır ki dürüstlük, kolektif çabalardaki bereketin mayasıdır. Değerlerimize ve birbirimize karşı dürüstlük her anımızı etkilemektedir. Ahlaki donanımımızın en belirgin göstergesi olan dürüstlüğe halel gelmesi, pratik hayatımızda deprem etkisi yaratabilir. Bu, sahip olduğumuz ideallerimizi ciddi anlamda etkiler. Bir peygamberi bile ihtiyarlatabilecek kadar ağır bir sorumluluk veya anlam barındıran“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” uyarısının ilahi hikmeti belki de bu gerçeğimize mebnidir. Bu cepheden en kötü vurulduğumuz nokta belki de ideallerimizi zayıflatan gerçek, modernizm belasından etkilenmemize bağlı olarak yaptığımız kurnazlıklarımızdır. Kanaatimizce İslami organizasyonların en büyük sorunlarından birisi kendi kadrolarını modernizmin sarsıcı, ayartıcı, değiştirici gerçeğine karşı terbiye edici ortamları oluşturma dirayetini göster(e)memeleridir. Ahlaki zaaflarla malul küçümsenmeyecek bir potansiyel hem kendi amellerinin Allah katında buharlaşmasına hem İslami değerleri temsiliyette kötü örnek teşkil etmesine hem de çevresinde çok sayıda Müslümanın duygularının, umutlarının ve ideallerinin ölmesine neden olabilmektedir.
Müslümanların kendi aralarındaki bireysel ve grupsal anlamda karşılıklı yaşanan pragmatist tavırları, İslam ahlakının Müslüman şahsiyetlerde kâmil manada yerleşmemesinden kaynaklanan ahlaki bir zaaf olarak kabul edilmelidir.
9-Tevhidi düşünce öbeklerinin güç birliği arayışlarının canlı tutulması: Bu güç birliğinin oluşmasında ön hesapsız bir işbirliği, lider veya yönetici kadroların birçok marazi faktörden arınması gerekir.
10-Hayatın bütününü kuşatan bir arınmayla Kur’an’dan beslenme… Günümüzde Müslümanların birçok alanda derin ihtilaflar, açmazlar, başkalaşım ve bölünmüşlükler içinde olmalarının temelinde dini farklı algılamanın ve kaynakta aynileşememenin büyük etkisi vardır.
11-Hayat gerçekliği karşısında ideallerimizin bedelini ödemede Müslümanlar için örnek tablolar iyi işlenmelidir.
12- Tebliğin canlı tutulması: Toplumun, özündekini tevhidi istikamette değiştirmesini ilkeli ve tavizsiz davetçiler başaracaktır. Siyasal yoğunluklu söylemden ziyade, Kur’ani perspektifi geliştirme, ahlaki dinamikleri önceleme, ifsat gerçeği, arınma gibi yakıcı gündemler üzerinden toplumla makul bir iletişimin kurulması, gerek ideallerimizi canlı tutma gerekse kazanımlarımızı topluma ne kadar ifade edebildiğimizin değerlendirilmesi açısından önemlidir. Uzun yıllar boyunca edindiği birikimi çocuklarına, evlerine aktaramayan bir tutum mutlaka sorgulanmalıdır. Aile, komşu, öğrenci, akraba ile iletişim damarlarımız gözden geçirilmeli.
13- “Azınlık olma” veya marjinallik kompleksini aşma: Azınlık olma her dönemde inanan kitlenin görüntüsüdür. Nuh’un bir avuç insanı, mağaraya sığınan bir avuç genç, Talut’un askerleri, Lut’un ailesi, Yunus’un yalnızlığı bu duruma örnek gösterilebilir.
14-İdeallerimizi sahiplenişte önemli bir sermaye olarak “eminlik” vasfı: Eminlik, her şeyden önce, istikrarlı bir kişilik ve kişiliğin uzun soluklu bir pratiğidir. Bir düşüncenin hayat bulmasının iki temel özelliği istikrar ve çelişmezliktir.
Eminlik olgusunu dumura uğratan ise reel şartları önceleme, reel şartlara teslim olma, realitenin dayatmalarını kabullenme ruh ve psikolojisidir. Emin ve istikrarlı olmak, insanların teveccühü için en cazibeli ve etkileyici unsurlardır. Nebilerin bize en önemli mirası “eminlik”tir. İslami mücadelede, eminlik vasfı istikrara dönüştürülebildikçe İslami hayat kaçınılmaz olacaktır.
15. Konforizm bizi tuzağa çekiyor. Rehavet, gayretsizlik vb. hastalıklar konforizmin getirdikleridir. Bu konuda birbirimizi uyarmak zorundayız. Yoksa Allah muhafaza dunyevileşme alıp götürür bizi. Bir de bakmışız ki ortada ne idealler ne de gerçekçilik kalır.
Değerli kardeşlerim, son olarak şunu belirteyim. Bizler dünyada iyiliği yaymak ve kötülüğü men etmekle mükellefiz. İnanıyorum ki Sivas'ta da iyi aileler ve kişiler mevcuttur. Bize düşen bu sorumluluğumuzun ideallalerimiz gercekliginde dengeyi yakalamaktır.
Program yazarın kitap imzasıyla sona erdi.
HABERE YORUM KAT