İçine sürüklendiğimiz tuzak: FETÖ üzerine odaklanıp asıl darbeci damar unutturulmak isteniyor
Mehmet Metiner,Tokat'ta Vali'yle tokalaşmayıp geçen askeri erkanın Kemalist darbe geleneğinin temsilcileri olduğunu ifade ederken Afyonspor-Amedspor maçında Jandarma İl Komutanının tavrını da bu bağlamda ele alıyor.
Mehmet Metiner / Yeni Şafak
Askeriyedeki o damara dikkat…
Üstünde üniforması var. Kibir abidesi gibi içeri giriyor. Kulağında tuttuğu cep telefonuyla konuşuyor. Kapıda bekleyen valinin bırakınız elini sıkmayı yüzüne bile bakmadan yürüyüp gidiyor. Arkasından diğer irili-ufaklı rütbe sahipleri ve eşleri de…
O fotoğrafı gördüğümde evvela inanamadım. Eski Türkiye’ye ait bir fotoğraf sandım. Veya 15 Temmuz öncesine ait. Sordum-soruşturdum. Meğer günümüze aitmiş. Bir ay öncesine. Tokat Valiliği’nin düzenlediği 30 Ağustos töreninde yaşanmış bu olay. Ama nedense olay medyaya yansımamış. Veya birileri üstünü örtmeye çalışmış. İkincisi de en az birincisi kadar kabul edilemez bir suçtur.
Valilik bir temsil makamıdır. Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın şahsında devleti temsil eden kişidir vali. Onun elini taammüden sıkmamak, onun şahsında alenen seçilmiş otoriteye saygısızlığın ötesinde meydan okuma anlamına gelir.
Bu olay kim ne derse desin münferit bir hadise değildir. Diğer rütbeli subayların da o en öndeki komutanla birlikte hareket ettikleri açıkça görülüyor. Ama bence asıl önemlisi, ordu içinde böyle bir damarın hâlâ varlığını sürdürdüğünün görülmüş olmasıdır. Sorun münferiden Tokat’la ilgili düşünülürse asıl sorun gözden kaçırılmış olur. Bunun ileride yol açacağı sonuçlar da elbette vahim olur.
Hemen o birileri “damar”dan kastımın FETÖ olduğunu söyleyeceğimi varsayabilir. Bence sürüklenmek istediğimiz asıl tuzak da bu işte. Hep FETÖ üzerinde odaklanıp asıl diğer damarı görmezlikten gelmemiz isteniyor. Veya FETÖ ile mücadele adı altında o diğer damara iktidar alanının açılması… Ayrıntısına girmenin yeri burası değil. FETÖ’den önce de hangi damarın hangi saiklerle veya ideolojik mülahazalarla kendini rejimin sahibi veya bekçisi sayıp müdahale hakkını kendinde bulduğunu düşünecek olursak ne dediğim anlaşılır. O damarın malum dış ve iç odaklar tarafından tekrar organizeli bir biçimde harekete geçirilmeyeceğine inanmak veya artık bu tür bir meydan okumanın yaşanmayacağını varsaymak ham hayalcilikten öte bir şey değil. Şayet mevcut siyasi seçilmiş otorite buna inanmış veya inandırılmışsa yandığımızın resmidir.
Seçimlerin yaklaştığı bir dönemde böyle bir olayın yaşanmış olmasını tesadüfle izah edenler veya bunu lokal ve münferit bir olay olarak görenler umarım haklı çıkarlar. Ama içimdeki ses, bunun giderek açığa çıkan o damarın rahatsızlığının dışavurumu olduğunu söylüyor. O damarın sivil otoritenin emrindeki bir ordu sisteminden duyduğu rahatsızlık ne kadar aşikârsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında taşıdığı değerler sisteminden duyduğu rahatsızlık da bir o kadar aşikârdır.
O damar bugün kılık değiştirerek varlığını sürdürüyor. FETÖ ile mücadele veya FETÖ’cü unsurların tasfiyesi sürecinde oynadıkları rol, oynamak zorunda kaldıkları bir roldü. Yoksa FETÖ’nün alaşağı etmek istediği Erdoğan’a ve Erdoğan’ın şahsında somutlaşan değerler sistemine duydukları inanç ve güvenle alakalı değildi. Veya sivil otoritenin yegâne belirleyici olduğu demokratik sistemden yana oldukları için değildi. Hepsini kastederek söylemiyorum. Ama ana damar, büyük çoğunluğuyla, bugün bile Erdoğan’ın temsil ettiği sistemin devrilmesinden yanadır. Bunu 15 Temmuz’dan sonra oluşan yeni sistem içinde telaffuz edemiyor olmalarını, artık askeriyenin içinde o damarın kalmadığına yorumlamak akla ve hakikate ziyan olur. Ve sonuçları da hiç hayırlı olmaz.
15 Temmuz öncesinde artık bu ülkede darbe yapılmayacağına inandırılmıştık. Bizi buna inandıranlar darbe yaptılar. O gece bile çoklarımızın aklına darbe gelmedi.
Şimdi de bizi askeriye içinde o eski Türkiye damarının kalmadığına inandırmak isteyenler var. Varsın inanan inansın. Ben yaşadıklarımdan sonra inanmamayı tercih edenlerden olmaya devam edeceğim.
Tokat’taki olay bence asıl bu zaviyeden değerlendirilmeli. Yanlış kurumsal hassasiyetlerin geçmişte bize nasıl yıkıcı sonuçlar doğurduğu zinhar unutulmamalı. Orduya veya ordunun içindekilere yönelik her eleştirinin geçmişte “orduyu yıpratmak” gerekçesiyle adeta suç olarak görülüp savuşturulmasının FETÖ’cü bir yapılanmaya ve darbeye nasıl yol açtığı akıldan çıkarılmamalı.
Söylemek bile gereksiz: Milli Savunma Bakanı’mızın ve Genelkurmay Başkanı’mızla kuvvet komutanlarımızın hassasiyetleri elbette her türlü takdirin üstündedir. Ama geçmişte olup bitenlerden ders çıkartılıp köklü gerekli tedbirler alınmazsa, benzer sonuçlar ve komplikasyonlar doğabilir. Umarım bu kaygımız, yanlış anlaşılmalara veya kurumsal hassasiyetlere kurban edilmez.
JANDARMA KOMUTANI
Peşinen belirtmek isterim: Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Kimse kimseyi peşinen suçlu ilan edemez. Devlet görevi deruhte edenler, herkesten önce bu evrensel hukuk kuralına uymak mecburiyetindedirler. Üstünde askeri üniforma taşıyan devlet görevlileri de siyasetle veya siyasetin ilgi alanına giren konularda kamuoyu karşısında zinhar görüş açıklayamazlar ve en önemlisi siyasal duruş sergileyemezler.
Diyarbakır Amed Spor’un PKK ile iltisakı varsa bu konuda hukuk gereğini yapar. Veya hukuk içinde gereği neyse yapılır. Siyasetçiler veya vatandaşlar bu takımın herhangi bir örgütle veya siyasi partiyle iltisakına inanıyorlarsa bunun eleştirisini yapabilirler. Eyvallah.
Lakin üstünde askeri üniforma taşıyan bir jandarma komutanı görev yaptığı Afyon’da Amed Spor’la yapılan bir müsabakaya dair kendisine uzatılan mikrofona Mersin’deki terör saldırısı üzerinden yorum yapabiliyorsa, ortada ciddi bir sorunumuz var demektir.
Afyon’daki o komutanı tanımam bilmem. Lakin bu yaptığı asla kabul edilemez. Bu tür konularda görüş beyan etmek, bir jandarma komutanının işi değildir. Hangi gerekçeyle olursa olsun herhangi bir spor kulübünü bu tarz iltisaklar üzerinden değerlendirip suçlamak kendi vazifesi değildir. Bu sözleri dolayısıyla sadece o takıma gönül vermiş Kürtleri PKK denklemi içine yerleştirmek hangi akla hizmettir? Bu ülkenin Kürtlerini “Kürt düşmanı” vb. propagandalarla AK Parti’nin ve Cumhur İttifakı’nın karşısına dikmek isteyen odakların değirmenine su taşımak, bu çerçevede siyasi polemiklere kapı aralamak bir jandarma komutanının görevi midir?
Dilerim ilk ve son olsun.
HABERE YORUM KAT