İçinden Sisilerin Çıkmayacağı Bir ‘İslam Dünyası’...
Yazısında Muhammed Mursi’nin şehadetini değerlendiren Ahmet Taşgetiren, “İçimizden Sisiler nasıl çıkmaz?” ve “İslam dünyası nasıl İslam dünyası olur?” soruları üzerine muhasebe etmenin önemine dikkat çekiyor.
Ahmet Taşgetiren’in Karar’da yayımlanan “Mursi’nin Şehadeti: Türkiye’nin 1960’ları” başlıklı köşe yazısının (20 Haziran 2019) konuyla alakalı kısmı şöyle:
Mursi devrilip, İhvan’dan pek çok arkadaşı ile birlikte idamla – müebbedle yargılanmaya başladığında “Mısır Türkiye’nin 1960’larını yaşıyor” diye yazmıştım.
1960’ta Tek Parti döneminden sonraki ilk demokratik süreçte halkın oyları ile iktidara gelen Demokrat Parti – Menderes iktidarı askeri darbeyle devrilmiş, Başbakan ile birlikte iki bakan idam sehpasında can vermişti.
Bir İslam ülkesinin demokratik tecrübesinin son derece dramatik biçimde inkıtaa uğramasıydı bu. İşin en temelinde “Halkın Müslüman karakterinin sistemle nasıl uyum sağlayacağı” sorusu vardı.
Türkiye 1960’la birlikte girdiği “Askeri müdahaleler süreci”ni, yakın zamana kadar yaşamaktan kurtulamadı. 27 Mayıs 1960 – 15 Temmuz 2016 arasına açık – örtük darbeler girdi.
Ak Parti iktidarı 28 Şubat’ın arkasından geldi, 2007’de e-muhtıraya muhatap oldu, 2008’de kapatma davası ile karşı karşıya kaldı, 2016’da da akla ziyan biçimde dini zeminde oluşmuş bir hareketin askeri alandaki uzantılarıyla giriştiği darbe hareketine maruz kaldı. Allah’a şükür püskürtüldü.
Cezayir’de darbe yaşandı. (2012) “İslami bir kadro” iktidara gelecek diye…
Ve Mısır… İlk demokratik seçimde İhvan-ı Müslimin adayı Muhammed MursiBaşkan seçildi. Türkiye gibi Mısır da bu coğrafyanın ve İslam dünyasının kilit ülkelerinden birisi idi. Bu Coğrafya’yı 20’inci yüzyılın başında dizayn edenler her ülkede neyin nasıl gittiğini gözleyegeldiler. Türkiye gibi Mısır da gözlenenler arasında idi.
“Türkiye’de İslam çok olduğunda” orada bir yerlerde “Ne oluyor?” diye sorulduğu gibi Mısır için de, İran için de, Kuzey Afrika için de İslam, öngörülen boyutları aştığında “Ne oluyor?” sorusu sorulur.
İhvan ve Mursi “Mısır’da İslam’ın çok olduğu”nun işareti olarak değerlendirildi. Tayyip Bey oraya gitti, bu tehlikeyi sezdiği – bildiği için kimi uyarılarda bulundu, ama darbe planlayıcılarının eyleme geçmesi önlenemedi. Beş vakit namazlı bir generalden darbe geldi, Amerika onu alkışladı vs…
Mursi’nin “Şehit Seyyid Kutup-1966” ya da “Şehit Menderes” çığırına girişi böyle başladı.
İşkence, Hücre hayatı – Demir kafesli duruşma…. diye sürerken bir mahkeme salonunda son nefesler verildi.
Şehit emanetini Yaradan’a teslim etti, kurtuldu.
2019’lara geldiğimizde Türkiye bir İslam ülkesi olarak yaralarını sara sara ilerliyor. Riskler bitti mi, tabii ki bitmedi.
Ama Mısır başta olmak üzere sıra sıra İslam ülkesi “sistem sancıları” içinde kıvranıyor. Mısır gibi bir İslam ülkesinde 2000’li yıllarda hala darbe yapılabilmesi her Müslüman için ibret vericidir.
Mısır dışındaki İslam ülkelerindeki sancıyı anlatmaya dilimiz varmıyor.
“İslam dünyası” diye içimizde bir umut alanı var ya, devlet yöneticilerini ölüme uğurlaya uğurlaya nasıl olacak o dünya? Mursi’nin şehadetini kutlarken, ona Allah’tan rahmet dilerken, buna kafa yormamız lazım. “İçimizden Sisiler nasıl çıkmaz?” “İslam dünyası nasıl İslam dünyası olur?” sorularının cevabını bulmamız lazım.
HABERE YORUM KAT