İçimizdeki Ergenekonlarla Ne Zaman Yüzleşeceğiz?
"Derin Devlet" olgusunun tarifi nedir? Normalde olması gereken Devletin hukuk kuralları çerçevesinde hareket etmesi ve hukukun/adaletin üstünlüğünü esas almasıdır. Ancak devlet içindeki kimi oluşumlar bunu aşarak kendi çıkarları için hukuk dışı örgütlenmelere gitmekte, hukuku hiçe sayarak sadece ellerindeki gücü kullanarak insanlar üzerinde egemenlik kurmaya çalışmaktadırlar. İşte bu duruma derin devlet denmektedir.
Aynı durum Dini bir yaşam tarzı olarak benimseyen Müslümanlar arasında da yaşanmaktadır. Müslümanlar kendi aralarında Kur'an'ın ve Resulullah'ın ortaya koyduğu hukukla bir ilişki geliştirirler. kendilerini bu hukuka bağlı hissetmeyen ve sadece ellerindeki gücü/kafa sayısını/imkanları kullanarak insanlar üzerinde egemenlik kurmaya çalışan güç odakları da İslami kesimin derin devletidir. Geleneğimizde "İlim ahlakı" olarak ta tanımlanan hukuku hiçe sayarak kendilerinden farklı düşünen başka Müslümanları "sapık" "ajan" "yeşil komünist" vb. Yaftalamalarla insanlar gözünde küçük düşürmeye, karalama kampanyaları düzenlemeyi mübah göre bu mafyatik yapılanmalar her alanda otoritelerini hissetirirler. Derin İslamcılardan çok daha samimi bir Müslüman olan Prof. Dr. Mikail Bayram'ın başına gelenleri hatırlayın, Ferid Aydın'ı, Rahmetli Ercümend Özkan'ı hatırlayın ve onlar gibi sosyal tecrite maruz bırakılan nice Müslüman düşünürü...
Andıçlar, akrediteler sadece karşı mahallede mi var sanıyorsunuz...
Din üzerinden dünyasını kurtaran, insanlar üzerinde egemenlik tahsis eden bu yapılanmalar, bir süre sonra yaptıkları İslam'a uygun mu diye sorulacağına "onların yaptıkları İslam'dır" noktasına getirmişlerdir kitleleri. "Saltanat" sistemini kendi içlerinde devam ettirirler. Kurulan sistemi soy bağına bağlı olarak bir aile şirketi gibi devam ettirirler. Kendi kurdukları kapalı devre dünya ile bağlılarına sanal bir dünya kurar ama bu sanallığı iş, eş vb.dünyevi olanaklarla ayakta tutarlar. Bu derin yapılanmalar kitle iletişim araçlarında etkindirler. "İslamcı" kitle iletişim araçlarının çoğu ayakta kalmak, kapanmamak, raiting düşürmemek pahasına özgür sorgulama ve paylaşım ortamını boğarak bu derin İslamcılığın dengelerini gözetirler. Derin dinsel örgütlenmelerin istediği gibi yazan yazarlar popüler olur, sempozyumlar, konferanslar, danışmanlıklar, köşe yazarlıkları velhasıl tüm kapılar bu avantajla onlara açılıverilir. Gazetelerin trajları ona göre belirlenir, icazet medyası ortaya çıkar...
Laiklerin resmi tarihine karşı bizim derinlerin de kendi resmi tarihleri vardır. "Ulu Önder"'e ve "Ulu Önderciliğe" karşı çıkanlar kendi ulu önderlerini, karizmalarını ve onların holiganlığını yapmaktan sıkılmazlar. Karizmaların gölgesi altında nemalanmak, ezberleri tekrarlayıp bilmem kaç bininci salavat-ı şerifeyi çekedurmak kadar rahat bir şey var mıdır? Hem dünyanı hem ahiretini kazanıyorsun etliye sütlüye dokunmadan... Daha ne istiyorsun mübarek!
Din'in bir geçim kapısı halini almasıyla bu ticarethaneler kendi kırmızı çizgilerini belirlerler. Bu çizgileri aşan düşünce insanları "sapık" damgasıyla bir köşeye atılırken, sosyal linçe maruz kalırken ilmi tartışma ve paylaşım, hakkın aranması gibi erdemler Şeyhin, üstatların, hocaefendilerin, abilerin, cemaatlerin hatrına unutturulur/hasır altı edilir.
Zaten yukarıdan gelen listelerle okunacak kitaplar, dinlenecek hatipler, çağırılacak yazarlar belirlenmiştir. Bu kapalı devre derin İslamcılık aynı zamanda iyi bir oy deposudur bu sebeple "güç" partiler arası trafikte, ihalelerde ve demokratik entrikalarda da kendisini bir "denge unsuru" olarak öne çıkartır. Bu tıkırındaki düzen'e çomak sokan birşey vardır: Düşünmek! Bu sebeple "derin İslamcılık" düşünen, sorgulayan, adil olmaya çalışan, hata kimde olursa olsun eleştirebilen, şahsiyet olabilmiş bireyler istemez! Ölünün Ölü yıkayıcının elinde olduğu şartsız teslimiyet ister, teslim olayan "davayı satmış" "Sakıncalı" "münafık" olmuştur zaten...
Amerika ve İsrail ile ilişkiler, bizden olmayanlara uygulanan herhangi bir haksızlık, İslam'ın değerleriyle çelişen itikad ve uygulamalar, lüks ve şatafatın takvaya olan etkisi mübareklerin umrunda değildir. Sultanlarımız ve onların altında sıralanan zevatın buyrukları yeterlidir mübarek için... Sorgulamak mış? Bunun delili nerde demekmiş ne haddimize! Gerçek Örnek olarak bizim üstadımız, efendimiz, hazretimiz var ise ideal örnek Peygamberimiz gül dağıtmakla anılmış onun için gel! gel! Nameli ajitasyonlarla ağlanılmıştır. Kur'an'ımız okunmuş, dünyanın dört bir yanından getirttiğimiz qari-starlarımızın bülbül sesleriyle Kur'an ziyafetimiz çekilmiştir...
Aynı mahalle edebiyatıyla Allah'ın rızası ve Mü'minlerin hukukunu ertelediğimiz sürece Yakışır imamın kızına demeye devam edeceğiz. Sakalsız yapınca küfredip sakallı yapınca vardır bir hikmeti bekleyelim demeye devam ettikçe, her sakallıya hacı amca diye sarıldıkça içimizden İslam'ı kirleten bezirganları çıkartmaya, onların saltanatlarını güçlendirmeye devam edeceğiz... İslam hukukunu değil de Cemaatlerin Güç ve iktidar alanlarını öncelediğimiz sürece içimizdeki ergenekonlar bizim sürekli lanetlediğimiz şeyleri yapmaya ve biz de onların pisliklerini mahcubiyetle mazeret aramaya devam edeceğiz. Hesaplaşmak bedel ister, yalnız kalırsınız, sansürlenirsiniz ama emrolduğunuz gibi dosdoğru kalmayı başaranlardan olursunuz. Muhlislerin Gösterişçi dindarlıkla hesaplaşması da sancılı geçecek ama başkası el aleme rezil etmeden bizim özeleştiriyi başlatmamız daha nitelikli ve temiz yarınları doğuracaktır...
YAZIYA YORUM KAT