Huylu huyundan vazgeçmiyor
Benim böyle tiplerim vardır, durduk yere kendilerini hatırlatırlar; Cumhuriyet'te yazan Orhan Birgit onlardan... Kendisini ilgilendirmeyen bir konuya balıklama dalıverdi önceki gün.
“Dünkü Yeni Şafak gazetesinde Taha Kıvanç (..) tarafından yazılmış olanlar, öyle anlaşılıyor ki Ergenekon soruşturmasını yapanların bilgisi demeyeyim de savsaklaması nedeniyle iktidar sözcülerine önümüzdeki dönemin basın üzerinde tasarlanan operasyonlarının ipuçlarını da veriyor.”
Ne dediği anlaşılmıyor, ama olsun, sözünü ettiği yazımda, bir süredir seslendirilen “Hürriyet neden Ergenekon konusuna girmiyor?” sorusuna cevap arıyordum. 2006 yılı mayısında, henüz ortada fol yok yumurta yokken, isimlerine kadar örgütün şemasını veren haberler yayımlamıştı Hürriyet; şimdiyse anlamsız mazeretler arkasına sığınarak topu taca atıyordu...
Siz olsanız merak etmez misiniz? Ben ettim ve sorunun cevabını aradım. Yazıda, “İktidarın Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök ile ilgili planlarının ipucunu” filân vermediğim gibi, yıldırma ve sindirme yerine, tam tersine, rahatlatma işlevi görecek tespitlerde bulunuyordum. Ne yazdığımı anlamamış Orhan Birgit, ama daha yazısının başlığından (“Çocuktan ya da Taha'dan al haberi...”) bana hakareti uygun görebilmiş.
Orhan Birgit bir ara CHP'de politikacılığa soyunmuş, devlet bakanlığı yapmış bir basın büyüğüdür. Bu sütunun okurları kendisini iki konuda 'olay kahramanı' olarak tanırlar. Olaylardan biri, 'Tan Matbaası baskını', diğeri de bir eski Özal Harp Komutanı'nın “Özel harp olayıdır, muhteşem bir örgütlenmeydi” dediği siyasi tarihimizin en utanç verici ayaklanmalarından '6-7 Eylül eylemi'dir...
Gençler nereden hatırlayacaklar, ben bile kitaplardan öğrendim: 1945 yılı Aralık ayında matbaası basılan Tan gazetesi 'sol' bir yayın organıydı. Zekeriya-Sabiha Sertel çiftinin çıkardığı gazete, CHP içinden hakiki bir muhalefet oluşturma çabası içerisinde, yeni kurulan DP ile ittifak arayışına girmişti. İttifakın bir ucunda Atatürk döneminin ünlü Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak da bulunuyordu.
Matbaayı basanları 'Gladio' tarzı bir örgütlenmeyle ilintilemek ne derece doğrudur, bilemem... “O da oradaydı” denilerek Tan Matbaası'nı bastıkları sonradan ortaya çıkanların bir bölümü garip yol arkadaşları çünkü: 'Sağcı' Süleyman Demirel'in orada olduğunu biliyoruz. 'Sol' siyasetçi Orhan Birgit'in de... Hatta 'solun simge ismi' İlhan Selçuk'un da Tan Matbaası'nı basan kalabalığın içerisinde bulunduğunu Can Dündar yazdı, İlhan Bey de “Evet, oradaydım” demek zorunda kaldı.
İsterseniz İlhan Selçuk'un ne dediğini tam vereyim: “Ben yürüdüm, ama binaya gitmedim, Tan'ı yağmalayanların bazıları da sonradan DP milletvekili oldu.”
Doğrudur, geçmişin 'karanlık' eylemlerine katılanlar sonradan milletvekili, bakan, Emniyet müdürü, vali, gazete veya ajans patronu, hatta BM örgütünde görev sahibi oldular. O tür eylemlerin böyle 'mükâfatlandırıcı' bir rolü var.
6-7 Eylül olayını bu gözle irdeleyelim isterseniz.
İstanbul'daki azınlıklara ait mağaza ve evlerin yağmalandığı 6-7 Eylül 1955 olayları, “Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalandı” haberi üzerine çıkmıştı. Eve bomba koyan Oktay Engin bir provokatördü, Yunanistan'dan kaçırıldı. Engin sonradan Emniyet müdürü ve vali oldu.
Yalan olay üzerine oturan çarpıtılmış haberi Atina'da Anadolu Ajansı'nı temsil eden Sara Korle yazmıştı. Korle, sonradan, “O zamanlar her nedense bazı gazeteler büyük manşetlerle verdi” diye anlatacaktı olaydaki kendi rolünü. Sara Korle, BM'de protokol müdürü yapılan eşiyle birlikte New York'a yerleşti sonradan.
“Bazı gazeteler” dediği tek bir gazeteydi aslında: İstanbul Ekspres... Olmayan kâğıt bulunmuş, rahvan çalışan makineler coşmuştu. Yüzbinlerce “Ata'nın evine bomba” manşetli gazete o gün İstanbul'u birbirine katmaya yetti. İstanbul Ekspres'in patronu Mithat Perin AP'den milletvekili oldu; yazı işleri müdürü Gökşin Sipahioğlu ise Paris'te SİPA adlı bir uluslararası ajans kurdu.
Mithat Perin sonraları “Ben masumum” dese de 1962 yılında MİT Müsteşarı Fuat Doğu'ya gönderdiği mektupta, “25 seneyi bulan gazetecilik hayatımda açık veya gizli hiçbir faaliyetten geri durmadığımı herkesten evvel servisin bildiği kanaatindeyim” diye yazmıştı.
6-7 Eylül olayında İstanbul Ekspres'i yayan ve kalabalıklar önüne çıkarak ayran kabartıcı konuşmalar yapanlar “Kıbrıs Türk'tür Derneği” yöneticileriydi. Derneğin 2. başkanı Kıbrıslı olmayan tanıdık bir isimdi: Orhan Birgit. Olaydaki rolleri yüzünden yargılananlar arasında o da yer aldı.
Neden durduk yere bana kendisini hatırlattı acaba?
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT