Hüseyin Gülerce’ye haklı öfke!
Hüseyin Gülerce, "İslam'ın şartı 5, imanın şartı 6. İçinde başörtüsü yok!" şeklinde özetlenen görüşlerini dile getirince yıllardır başörtüsü mücadelesi veren ve bunun çilesini göğüsleyen hanımların tepkisini çekti.
En sert tepki de Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca'dan geldi.
'Bu iş bu kadar önemsizdi de niye o zaman binlerce başörtülü kızı yediniz. Bıraksaydınız onlar da Nazlı Ilıcak gibi olsalardı!" dedi.
Nihal Bengisu öyle tam kitabın ortasından bir örtünme stiline sahip olmadığını kendisi yazıyor.
Aynı süreci öğrenci ve gazeteci olarak yaşadığı, birçok arkadaşı aynı dramı sarsıcı bir şekilde tecrübe ettiği için tabii olarak Gülerce'ye yönelik yazısı çok sarsıcı.
Anlaşılan o ki, Nihal Hanım da kendi huzurlu limanında değil.
Örtüsünün tam da Allah'ın istediği gibi olmadığını bildiğini ancak en azından yapamasa da 'Kitapta yazana' gönülden iman edip, oradaki şeklin doğru olduğunu kabul ettiğini söylüyor.
Başörtüsü mağduriyeti yaşayan kızlar gerçekten bunalımda.
Başını açan da açmayıp eve kapanan da, evlenemeyen de.
Bir kısmı büyük ruhi çalkantılar yaşayarak peruk takma yoluna gidiyor. Ahmed Şahin, nereden buluyorsa 'sentetik' peruğa fetva veriyor.
Ama Hayrettin Karaman bu fetvaya karşı çıkıyor.
Bu arada klasik ehli sünnet inanışına göre peruk 'kebair' (büyük) günahtan sayılıyor.
Peruk ciddi bir gösterge.
50 yıldır perukçuluk yapan Mustafa Akdağ, geçenlerde Aksiyon'a yaptığı açıklamada 28 Şubat'tan sonra bu işin bir sektör haline geldiğini söylüyordu. Ancak o dönemde peruk takanlarla şimdikiler arasında çok fark oluşmuş:
"10 yıl öncesine dönersek, başörtülüler Cleopatra tarzı modeller tercih ediyordu. Yani kâküllü, küt ve siyah. Buraya gelip kendini kötü hissedenler, ağlayanlar bile vardı. Bu sert yapı biraz yumuşadı. Çünkü artık daha estetik peruk alıyorlar. Röfleli, kızıl, sarı bile takanlar var!"
Başörtülü/peruklu hanımlardaki bu 'rahatlama' iyi bir sürece mi, yoksa bir çözülüşe mi işaret ediyor. Üzülmek mi, sevinmek mi lazım.
Toplumda örtülü ya da örtüsüz olmanın hiçbir problem oluşturmadığını yazmaya gerek var mı?
Okumuşsunuzdur bazı yabancı sosyologlar, yerli gazeteciler tesettüre girip, günlerce İstanbul'un en kritik semtlerinde dolaştılar ve hiçbir gerilim yaşamadıklarını anlattılar.
O zaman bu heyula nereden kaynaklanıyor; tabii ki, bir kısım Ergenekon medyasının illizyonundan! Zaten bu başörtüsü yasağı belası da Ergenekoncu zihniyetin en kötü mirası Türkiye'ye.
Beyaz Türklerin özel 'kaoslama' yöntemleriyle en basit anayasal hak yıllardır yok sayılıyor.
Öyle komik bir ülkede yaşıyoruz ki, güya yasağa mesned yapılan Anayasa Mahkemesi kararı bile aslında başörtüsünün önünü açıyor. İnanmayan Ahmet Necdet Sezer'in ( o zaman üyeydi) koyduğu şerhe baksın.
Yine işin traji-komiği başörtüsünü bu karar yasaklamadığı gibi ayrıca yasaklayıcı bir kanun da yok. Kanunun tarif etmediği bir ceza da bilinen medeni dünyada 'kanuni' olarak değil, Karakuşi olarak görülüyor.
Karakuş fıkralarına da sadece gülüp geçiyoruz!
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT