Hürriyet ve ‘Hıristiyan terörü’
"Ayın karanlık yüzünde merak edilecek hiçbir şey yok” dedi uzman, konusuna hâkim olmadan programa çıktığı her halinden belli olan civciv saçlı spikere...
“Ayın karanlık yüzü...” onu hiç göremeyiz ve merak ederiz. Bir benliğin bir görünür, bir de saklı tarafı olduğunu biliriz çünkü...
Dexter dizisinin hayranıymış, Norveç kasabı Anders Behring Breivik. Sabıkası yok. Tek suçu, bir keresinde -o da 10 yıl önce- arabasıyla kırmızı ışıkta geçmiş.
İkinci suçu ise 100’e yakın çoğu çocuk masumu öldürmek oldu.
Bir nasyonalist, yani bildiğiniz faşist. Nazi hayranı.
John Stuart Mill’in ünlü sözünün bozulmuş hali olan “İnançlı bir kişinin gücü, sadece çıkarları için hareket eden 100 bin kişininkine denktir” twitter ’da girdiği tek tweet. Belli ki bu sözü yaşam şiarı edinmiş.
Muhtemelen, Norveç’teki siyasi partileri de, STK’ları da, Norveç halkını da Müslüman ve göçmen tehlikesi karşısında çıkarcı ve gevşek olmakla suçluyordu. Ülkeleri ve Avrupa kültürü elden gider, hızla “melezleşirken” kimse onun kadar endişeli ve sorumlu hissetmiyordu kendini. Bunun adı da, Mill’in dediği gibi, en azından, çıkarcılıktı.
O zaman bu çıkarcılığın bedelinin ne olduğunu insanlara gösterecek şiddetli bir eylem gerekirdi. Öyle ki insanlar silkinsin. Böyleleri için öldürdükleri insanların sayısı çok önemli değildir. Çünkü onlar hastalıklı organı keserek bedeni hayata döndüren kutsal cerrahlardır.
Breivik’in www.freak.com adresine gönderdiği “2083, Avrupa Bağımsızlık Deklarasyonu”nu okuyorum. Türkiye çok genişçe yer almış. Türkiye’nin neden AB üyesi olmaması gerektiğine dair, bol dipnotlu ve çok uzuncu bir tarih anlatısı yapmış Breivik. Türkiye hakkında neredeyse her şey var. Osmanlı tarihi, azınlıkların durumu. 1915, Kürt, Alevi sorunları, tek parti dönemi...
Gâvurun faşisti bile emek veriyor işine. Dile kolay 1500 sayfalık tez yazmış, neden birbirimizi öldürmemiz gerektiğine dair. Breivik’in manifestosundan birkaç satır sizin için çevirdim, şöyle...
“Türkiye Hıristiyanların ve din değiştirenlerin hakkını kısıtlıyor. Katiller dolaylı olarak cesaretlendiriliyor. Milyonlarca Kürt, Süryani, Alevi, Ezidi ve diğer azınlıkların statüsü yok. Türkiye’de kadınlar sıklıkla ‘namus’ cinayetlerine hedef oluyorlar...”
“Tüm azınlıklarını Türk sayan, ifade özgürlüğünü yasaklayan, gazetecileri, düşünce insanlarını ‘Türklüğü aşağılamak’ suçlamasıyla cezalandırıp hapse atan bir ülkeden ne beklenebilir? Şiddet ve cinayetlerin hız kesmediği Türkiye, AB’ye girmeye uygun mu? Yoksa o hâlâ Avrupa’nın hasta adamı mı?”
“Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen AB’li tüm parlamenterler üzerinde haç bulunan bir süveterle Türkiye’nin taşrasını ziyaret etmeli, ve dövülmelerinin veya öldürülmelerinin ne kadar süreceğine bakmalı. Türkiyeli Müslümanların ne kadar toleranslı olduklarına tanıklık etmiş olurlar.”
Tabii ki Breivik’in Türkiye’deki azınlıklar, Kürtler ve Aleviler için endişelendiği yok. Bu tek yanlı bilgiler, onun Türk ve Müslüman nefretini gerekçelendiren elverişli malzemeler sadece...
Söylenecek bir şey yok. Yüzyıllardır birbirimizden nefret ettiriliyoruz. Dinler rekabet ediyor. En kutsal değerler bu rekabette eğilip bükülüp, tam tersi bir amaç için kullanılıyor. Birbirimizi öldürmek ve hastalıklı nesiller yetiştirmek için o kadar sebep ve imkâna sahibiz ki!
Bizim gazeteleri okuyorum. Önce ezbere bir şekilde, yanlış bir enformasyonun üzerine atlayıp “Norveç’in 11 Eylül’ü” diyerek olayı “İslami terör” olarak sunuyorlar. Sonra gerçek ortaya çıkınca, katliamın adı bu sefer Hürriyet ’in attığı başlık gibi “Hıristiyan terörü” oluyor. Devasa bir olumsuz bagajı bir kelimeyle milyarlarca insanın inandığı, kutsal bulduğu, hayatını adadığı bir değer üzerine boca ediveriyorlar.
Ne kadar kolay etiket bulmak, yapıştırıvermek. Hürriyet de, Breivik’in yaptığını yapıyor aslında. İslam, olmadı Hıristiyan terörü. Bu cinayetleri de işleyenler İslam’ın, Hıristiyanlığın gereklerini yerine getiriyorlar çünkü, öyle mi?
Öyle değil tabii. Bu canilerin ne Müslümanlıkla, ne de Hıristiyanlıkla ilgisi var. Breivik, tam da bu söylemlerin yarattığı bir yaratık, sıradan bir faşist, kin ve nefret yüklü kendinden farkı olana.
İsveç basını daha organize olan kendi faşistlerinin üzerine daha iyi gidebildiği, Stieg Larson gibi sorumlu insanlar bu zihniyetin ihtiva ettiği tehlikeleri görüp buna karşı dergiler çıkardığı için bu ülkede faşizm gerilemiş durumda. Oysa Norveç, kendi faşistlerini, organize ve profesyonel olmadıkları için hafife almış, aradaki fark bu.
Hrant Dink’in dediği gibi, bizim Avrupa ile kıyaslanmayacak kadar eski bir birlikte yaşama kültürümüz var. Bu konuda onlardan çok daha olgunuz. Ben haçımı takar, bütün Anadolu’yu gezerim, başıma bir şey de gelmez.
Bu kadim mirasımız olmasa, Hürriyet gibi gazetelerin olduğu bir ülkede bir sürü Breivik çıkarırdık herhalde.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT