Humus’un Anne Frank’ları
Hasan Mekiye adlı Iraklı yazar, Saddam dönemiyle alakalı olarak “Korku Cumhuriyeti” kitabını yazmıştı. Galiba bu kitap Suriye için daha fazla geçerlidir.
Eş Şark el Avsat gazetesinde Tarık Hümeyyed, Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah’a adadığı makalesinde Hasan Nasrallah’ın bir tezini tartışıyor. Hasan Nasrallah, son konuşmalarından birisinde “Beşşar’ın reformlarını hangi kral veya emir yapabilir?” diye soruyor. Tarık Hümeyyed ise sorunun kipini şöyle değiştiriyor: Beşşar Esat’ın yaptıklarını ve cürmünü hangi kral veya emir yapabilir? Kraliyet rejimlerinin örtülü despot rejimlerinden çok daha ehven olduğunu yazıyor. Fransa eski Cumhurbaşkanı Mitterrand’a başkanlık sistemi ile kraliyet arasındaki fark sorulduğunda: “Biz krallara nazaran yarı ilah sayılırız” demiştir. “Ben askerlere talimat vermiyorum” diyen Beşşar yeni anayasası ile 14 yıl daha iktidar ömrü kazanıyor. Gerçekten de Bahreyn’deki gibi rejimler otoriter rejimlerdir. Hadis diliyle ümera rejimi. Beşşar ve basasının rejimi ise askeri bir rejim ve hadis diliyle cebabire yani totaliter modelli rejimdir. Tayyip Tızzini gibiler bunun teorik olarak tahlilini yapıyor (Totalitarizmin dört direği, yazımıza bakılabilir). Haklı olarak Humeyyed, Beşşar’ın reformlarını taktik olarak değerlendiriyor ve tiyatroya benzetiyor. Maalesef Hasan Nasrallah Suriye rejiminin totaliter ve askeri yüzünü görmemekte ısrar ediyor. Mısırlı Sadettin İbrahim’in deyimiyle Suriye rejimi Beşşar’la birlikte cumhuriyetçi kraliyete dönüştü. Yeni anayasa ile birlikte kesintisiz 26 yıl iktidarını (12+14) garanti altına alıyor. Yani 2028 yılına kadar Suriye halkının ensesinde boza pişirecek. Ondan sonra kim öle kim kala. Zaten 34 yaşında iken nasıl ki bir çırpıda anayasayı Beşşar’ın ölçüsüne getirmek için değişiklik yaptılarsa, 26 yılın ardından da Hasan Nasrallah’ın deyimiyle yeni bir reform daha yaparlar, olur biter! Ya da ondan öte Putin-Medvedev sistemine geçerler. Beşşar ile Mahir arasında cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık dönüşümlü hale gelir. Olmazsa enişte Asıf ve bacı Büşra ne güne duruyor! Büşra olursa hem de kadın üzerinden reform yapmış olurlar. Arap dünyasına model de teşkil ederler. Ne çıkar, Arap dünyası bir de kadın başkan görsün. Zaten Büşra, Beşşar’ın özel kalem müdürlüğünü yapıyor. Şimdiden staj sayılır.
¥
Geçekten de hiç olmazsa kraliyet rejimlerinde böyle tiyatro sahneleri olmaz. Kendi içinde tutarlıdır. Herkes nasıl bir rejim altında yaşadığını bilir. Münafıkane bir tarafı yoktur. Ziya Paşa ve Namık Kemal gibiler padişahlığı beğenmiyorlardı lakin İttihatçılar geldiğinde padişahlığı bile aradılar. Bediüzzaman bile yağmurdan kaçarken doluya tutulduklarını ifade etmiş ve “Asıl istibdat atide imiş” demiştir. Yöntem olarak daha iyisini isteseler de pratikte daha kötüsüyle karşılaşmışlardır. Ümera döneminden kaçarken cebabire dönemine yakalanmışlardır. Beşşar’ın sıfatı aynen Cemal Paşa’nın sıfatları gibidir. Lakin Cemal Paşa ile karşılaştırmak bile abestir ve insanı hicaba sevk ediyor. Cemal Paşa için seffah denmiştir. Beşşar için hem seffak hem de seffah yani kan içici denmektedir. İnşaallah akıttığı kanda boğulur.
¥
Ahmet Davudoğlu, “Beşşar’dan Gorbaçov olmasını beklerken karşımıza Miloseviç müsveddesi çıktı” demektedir. Humus ise şimdiden Saraybosna oldu ve Baba Amr Mahallesi ise Saraybosna Baş Çarşısı’na benzedi. Süleyman Avde ve Aiz el Karni gibiler Beşşar’ı Hülagu’ya benzetiyorlar. Modern Nasirüddin Tusi ve Alkemi’lerin destek çıktıkları Hülagu rejimine karşı yeni bir Muzaffer Kutz ve Baybars aranıyor. Baybars, Suriye’yi ele geçirdiğinde Batinilerin, İsmaililerin köylerine cami yaptırmış ve yani Suriye genelinde yeni bir İslamlaştırma hamlesi başlatmıştı. Yeni Hülagu rejiminin yıkılmasından sonra yeni Baybars da her halde kendisine böyle bir yol tutturur. Cami saldırılarına karşı camileri tahkim etmek. 1982 yılında Hama’da 80’den fazla cami yıkan rejim Humus’ta da şimdiden 17 camiye saldırmıştır. Humus, Nazilerin av alanına benziyor. Ve tarihin bu yeni Saraybosna’sında Anne Frank örnekleri yaşıyor. Meşhur Suriyeli müfessir Muhammed Ali Sabuni’nin oğlu Ahmet Sabuni ile “TRT Türkiye” kanalında tanıştık. Bize Humus’daki Anne Frank örneklerini anlattı. Özellikle Baba Amr semtinde bazı aileleri toptan ortadan kaldırıyorlar. Aile soykırımı yapıyorlar. Muhammed Nişvan gibi Humuslu eylemcilerin ifadesiyle Baba Amr Mahallesi’nin yarısı Türkmen. Ve bu mahallede yaşayan kimi Arap veya Türkmenlerin soyları kurutuluyor. Bu ailelerden birisi Bahadır ailesi. Kerem Zeytun semtinde yaşayan Bahadır ailesinin bütün fertleri top ateşiyle veya füze mermisiyle ortadan kaldırılıyor. Yani İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni Anne Frank faciaları yaşanıyor. İnşallah bunların günlükleri de yazılır da Humus’ta yaşananları inkar edenlerin yüzüne çarpılır ve ebediyen kara olarak çalınır. Humuslu bir başka Anne Frank örneği ise Et Tirkavi ailesinden Hüseyin et-Tirkavi’dir ve 14 yaşında aile katliamından tek kurtulan tanıktır. Artık Humus olaylarından sonra da ‘survivors (bakaya veya arta kalanlar)’ diye İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma tabir yeniden tedavüle girecektir. Gözleri önünde ailesinin bütün fertleri boğazlanmıştır. O da Anne Frank gibi olan bitenleri çatı katından veya anahtar deliğinden seyretmiştir. Et Tirkavi ailesinin hayatta kalan tek ferdi 14 yaşındaki Hüseyin et Tirkavi’dir. Semir Yunus’un ifadesiyle çağdaş Moğolları temsil eden Baas rejimi acımasızlıkta Siyonizmden de beterdir (El Müctema dergisi, sayı: 1982, 24/12/2011). Anneliese Marie Frank (12 Haziran 1929 - 1945), Almanya’daki katliamların simge isimlerindendir.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT