Hukuksuz demokrasi olmaz
Böyle birkaç tane kritik örnek var ama gelin gerçekte hükümeti en çok kızdıran iki örneği ele alalım.
Birinci örneğimiz, Albay Dursun Çiçek tarafından imzalandığı labaratuvar raporlarıyla kesinleşen meşhur ‘eylem planı.’
Hatırlayın, bu plan Taraf gazetesince duyurulduğunda hükümet ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi çok sert tepki gösterdi, hatta parti plan aleyhinde savcılığa suç duyurusunda bulundu.
İkinci örnek yine Taraf gazetesince duyurulan internet andıcı. Şu sıralar Orgeneral Hasan Iğsız’ın terfi ettirilmeyip emekli olmasıyla yeniden tartışılan andıç ortaya çıktığında da hükümet tepki verdi. Genelkurmay, uygulamayı savundu, ‘Biz bunu Başbakanlığın bize verdiği bir talimatla yapıyoruz’ dedi. Hükümet araştırdı, 2000 yılında Ecevit hükümeti döneminde çıkmış bir genelge bulundu, hemen iptal edildi.
Her iki durumda da, hükümet olaya tepki verdi; çünkü iki durum da (daha tepkisiz, en azından kamuoyu önünde tepkisiz kalınan başka durumlar da var, darbe girişimleri gibi) devletin askerinin kendi amiri durumundaki devletin hükümetine karşı yürüttüğü faaliyetlerdi.
Fakat hükümetin tepkisi sadece tepki olarak kaldı.
Her iki konu da savcılıklara intikal etti, savcılar, kendi kısıtlı araştırma olanaklarıyla bu konuları araştırıyor. Dursun Çiçek belgesi davaya da dönüştü, diğer internet andıcı ise henüz davaya dönüşmedi ama soruşturması ağır ağır devam ediyor.
***
Her iki durumun da demokrasinin, bırakın demokrasiyi hukuk devletinin en temel prensiplerine aykırı olduğuna kuşku yok.
Ülkenin seçilmiş hükümetine karşı muhalefet elbette serbest ama bu muhalefetin birincisi meşru yollarla yapılması gerek, ikincisi meşru kişi ve kurumlarca.
Ne ‘eylem planı’nda ne de ‘internet andıcında’ uygulanan yollar meşru değil bir kere.
Ama bundan da önemlisi, uygulayanlar veya uygulayacak olanların, planları yazanların kendileri meşru değil; çünkü onlar hükümete muhalefet yapmak için kamu parasını ve kamu gücünü kullanan devlet organları.
***
İşte tam da bu sebeple, aslında yapılan hukuk önünde iki türlü ‘suç.’ Birincisi işin ceza kanununu ilgilendiren tarafı. Onu şimdi savcılar kendi kısıtlı olanaklarıyla soruşturmaya çalışıyorlar. İkincisi ise
suçu işlediği öne sürülenler kamu görevlisi oldukları için konu idari anlamda suç.
İşte bana göre işin bu ikinci kısmı, yani idari suçun ortaya çıkarılması için yapılması gereken idari soruşturma kısmı, aslında en az savcılığın yürüttüğü adli suç soruşturması kadar önemliydi.
Hatta aslında daha önemliydi; çünkü diyorum ya savcıların soruşturma olanakları, mesele devlet kurumları olunca, son derece sınırlı. Savcılar en fazla, ‘Söyleyin bakalım böyle belgeler var mı’ diye yazıyla soruyor, ilgili kurum ‘Hayır yok’ derse akan sular duruyor. Savcılar belki bir kez bir askeri karargâhta arama yapılması ve belge aranması için mahkeme kararı çıkardı, bu görece önemsiz konu günlerce manşetlerden inmedi.
Oysa bizim devletimizin bir temel idari soruşturma organı var. Bu organ, olağanüstü yetkilerle donatılmış durumda. Bu organın müfettişlerinin devlet içinde giremeyecekleri oda, açamayacakları kapı yok. Ve bu müfettişlerin sahip oldukları soruşturma kabiliyeti ile devlet tecrübeleri birleştiğinde aslında çözemeyecekleri konu da yok gibi bir şey.
Bu organın adı Başbakanlık Teftiş Kurulu. Ve doğrudan Başbakan’a bağlı bir birim bu. Başbakan emrettiğinde kurulun müfettişleri gerekirse ‘Sorgu hâkimi’ yetkisiyle hareket edip herkesi sorgulayabiliyor, her arşive girip her belgeyi bulabiliyor, her konuyu ele alabiliyor.
Örneğini verdiğim her iki durumda da Başbakan’ın konuyla bire bir yakından ilgilendiğini biliyorum ama nedense hiçbir zaman Başbakanlık Teftiş Kurulu harekete geçirilmedi, gerek internet andıcı ve gerekse Dursun Çiçek belgesiyle ilgili kuruldan araştırma veya soruşturma raporı istenmedi, bu kurulun yetkileri kullanılmadı, herhangi bir idari soruşturma yürütülmedi.
Oysa yürütülseydi hem işin adli kısmıyla ilgilenen savcıların işleri kolaylaşacak, pek çok delile
bu yolla ulaşacaklardı hem de idarenin içindeki gayrı meşru eğilimlere karşı sadece adliye değil idare de hukuki tepki vermiş olacaktı.
Fakat bir yerde işin idari kısmı sümenaltı edildi, ‘Kol kırılır yen içinde’ denmiş oldu ve gelecekte de bu çeşit suçların işlenmesi için cesaret verildi. İdarenin gayrımeşru yollara sapması önlenmek istenmedi.
Evet bu kadar ağır şeyler söylüyorum.
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT