Hrant Dink Cinayetinin Terfileri Bunlar...
Dink Davası ‘devlete’ teğet geçerek bitiyor. AİHM’in ‘yargılayın’ dediği görevliler ise vazifelerine terfi ederek devam ediyorlar.
MARKAR ESAYAN'ın analizi:
19 Ocak 2007’de, Genel Yayın Yönetmeni olduğu Agos gazetesinin önünde suikasta uğrayan gazeteci Hrant Dink cinayeti davası bugünkü duruşmayla büyük olasılıkla nihayetleniyor. İkisi tutuklu 19 sanıklı davada, cinayetin arka planına dair hiçbir ilerleme sağlanamadı. Dava savcısı Hikmet Usta’nın “Bu cinayeti simit satan çocukların tek başlarına işlemediği bellidir. Ergenekon örgütünün Trabzon ayağının işlediği karanlık bir cinayettir” mütalaasına rağmen, içinde hiçbir devlet görevlisinin geçmediği ve Pelitli dışına çıkamayan bir sonuçla karşılaşacağız bugün.
AİHM, cinayette Trabzon ve İstanbul’u işaret etmişti
Hatırlanacağı üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), “Hrant Dink’in yaşam hakkının ihlal edilmesi ve cinayet önleminin alınmaması nedeniyle suikastta kamu görevlilerinin açık sorumlulukları bulunduğu” yönündeki 14 Aralık 2010 tarihli kararı, Türkiye’nin itirazda bulunmaması dolayısıyla kesinleşmiş ve Dink ailesinin avukatlarınca, cinayette ihmalleri olduğu iddiasıyla 30 kamu görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’ne suç duyurusunda bulunulmuştu.
AİHM, cinayetin planlandığı ve hazırlandığı yerin sorumlusu olarak Trabzon Emniyeti ve Trabzon Jandarması’nı, cinayetin işlendiği ve mağdurun ikâmet ettiği yerin sorumlusu olarak da İstanbul Emniyeti’ni işaret etmişti. AİHM, Hrant Dink’in yaşamının korunmasından sorumlu olduklarını belirleyerek bu kurumların ayrı ayrı ya da birbiriyle koordineli biçimde; planlanmasından ve yakında işleneceğinden haberdar olmalarına rağmen Hrant Dink cinayetinin engellenmesi amacıyla harekete geçmediklerini tesbit etmişti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, Dink cinayetinde ihmali olduğu iddia edilen, 30 kamu görevlisine ilişkin, “görev ihmali” suçundan soruşturma açılabilmesi için İstanbul Valiliği’nden izin istemiş, Valiliğin soruşturma izni vermemesi üzerine Savcılık, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’ne başvuruda bulunarak, İstanbul Valiliğine itiraz etmişti. Başvuruyu değerlendiren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin, “yetersiz delil nedeniyle 30 kamu görevlisinin ‘görevi ihmal’ suçundan soruşturulamayacağı” kararını onamıştı. Ve bu karar kesindi. Kamu görevlileri için soruşturma sadece “Dink cinayetinde yardım ve yataklık” ile “iştirak” suçlamaları yönünden yürütülmeye devam edecekti.
30 kişilik dokunulmazlar listesi
Haklarında soruşturma açılanlar arasında halen AKP Milletvekili olan dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler ve cinayette ihmali olduğu iddia edilen şimdinin Osmaniye Valisi, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah da bulunuyordu.
Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek de soruşturulan isimler arasındaydı. Ramazan Akyürek halen Ankara Emniyeti Araştırma Planlama Kurulu’nda uzman olarak çalışıyor. Akyürek, İdare Mahkemesi’ndeki göreve iade davasını kazanmasına rağmen bir dilekçe vererek İstihbarat Daire Başkanlığı görevine dönmedi.
Dink’in öldürüldüğü tarihte İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü görevini yapan ve Trabzon’dan gelen cinayet hazırlığı ile ilgili istihbaratları değerlendirmediği iddia edilen Ahmet İlhan Güler önce Florya Polis Okulu’na tayin edildi. Sonra 4. yıldızını da alarak terfi etti ve halen 1. sınıf emniyet müdürü olarak Araştırma ve Planlama Kurulu uzmanı olarak görev yapıyor. İstanbul Emniyeti İstihbaratı, Dink cinayeti ile ilgili istihbaratı değerlendirmemiş, 17 Şubat 2006 tarihli ihbarla ilgili tahkikat yapıldığı söylenmesine rağmen müfettiş incelemesinde tahkikat raporunun geçmiş tarihle sahte düzenlendiği ortaya çıkmıştı. Yani ihbarlar değerlendirilmemişti.
Dink avukatlarınca, listede adı olmayan dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü, şimdinin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer’in de soruşturma kapsamına alınması istenmişti. Cinayet öncesi Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ne birden çok ihbar yapıldığı ve bu ihbarların İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’e iletildiği iddia ediliyordu.
Halen Emniyet Teftiş Kurulu İstanbul Bölge Başkanlığı’nda Polis Müfettişi olan dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay’ın adı da listedeydi. Reşat Altay cinayetten hemen sonra görevden alınmıştı. Altay verdiği ifadede özetle “Görev yaptığım dönemde, İstihbarat Şube müdürleri Engin Dinç ve Faruk Sarı tarafından Dink’e suikast yapılacağı konusunda bana bilgi aktarılmadı. Brifinglerin hiçbirisinde Yasin Hayal ve Hrant Dink konusunda herhangi bir bilgi almadım. Hayal’in Dink’i öldürmeyi tasarladığını belirtilen 15 Şubat 2006 tarihli F-4 raporunu görmedim” derken, Trabzon Emniyeti’nin cinayet hazırlığından haberi olduğunu da ortaya çıkarmış oluyordu. Altay, Trabzon Emniyeti’nde yardımcı istihbarat elemanı olarak görev yapan Tuncel’le Nisan 2006’dan itibaren ilişkisinin kesildiğini ileri sürüyordu. Oysa Tuncel’in ilişkisi resmen Ekim 2006’da kesilmişti. Tuncel’in telefonu cinayetin işlendiği güne kadar Trabzon Emniyeti’nce dinleniyordu. Trabzon polisinin Tuncel’le telefon görüşmesi cinayetten iki hafta öncesine dek sürmüştü.
İlk “ceza” Albay Ali Öz’e
Öte yandan 2011’in 3 haziranında Trabzon’da Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin “görevi ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma” iddiasıyla yargılanan 8 sanıktan dönemin İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ile İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Yüzbaşı Metin Yıldız 6 ay, 4 sanık ise 4 ay hapis cezasına çarptırılıyordu. Sanıklardan 2’si ise beraat etti. Dink ailesinin avukatları, Albay Öz’ün ‘cinayete iştirak’ suçu işlediğini düşündüklerini ancak mevcut durumda mahkemenin verebileceği en yüksek cezayı verdiğini söylüyor, Öz’ün işlediği suçun “ihmalli davranışla öldürmeye iştirak” olduğunu, “suçun işlenmesinin ardından da makamını kullanarak suç delillerini gizlemeye çalıştığını” ekliyorlardı. Avukat Fethiye Çetin’in “Hâkimin verdiği karar verebileceği en iyi karardır. Bu hâkim çok uğraştı bu dava ağır cezaya gitsin diye olmadı” sözleri manidardı.
Zamanaşımı nelere kadir
Savcılığın soruşturma listesinde 2004 yılında Hrant Dink’i İstanbul Valiliğine çağıran Vali Yardımcısı Ergun Güngör de vardı. Hatırlanacağı üzere Dink, ölmeden evvel yazdığı iki yazıda valilikteki bu ziyaret sırasında Sabiha Gökçen haberi nedeniyle iki MİT mensubu tarafından tehdit edildiğini söylemişti. Ergun Güngör önce Çorum Vali yardımcılığına atandı, oradan da Yalova Vali Yardımcılığı’na getirildi. “O iki MİT görevlisi” hakkında ne mi yapıldı? Önce MİT görevlileri Handan Selçuk ve Özer Yılmaz hakkında Dink ailesinin avukatlarının başvurusu ile soruşturma başlatıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, eylül ayında, Hrant Dink’i “uyaran” MİT görevlileri için zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.
Mahkeme o kayıtlara tedbir koydu
Dink ailesinin avukatları, 10 Ocak tarihinde görülen duruşmada, TİB’den gelen telefon görüşmelerinin incelendiğini ve tutuksuz sanıklardan Mustafa Öztürk ve Salih Hacısalihoğlu ile doğrudan irtibatlı olan ve onlarla çok sayıda görüşme yaptığı tesbit edilen kişiler olduğunu belirterek “Olay günü bölgede bulunan 5 kişinin (veya numaranın) sanıklarla doğrudan irtibatlı olduğu ve olay gününden önce değişik tarihlerde değişik kereler görüşme yaptıkları ortaya çıkmıştır” demişti. Dink ailesinin avukatları, yasa gereği bir ay içinde silinecek olan bu görüşme kayıtlarına silinmemeleri için tedbir konmasını mahkemeden talep etmişti. Mahkeme, avukatların bu talebini kabul etti ve söz konusu kayıtlara tedbir kondu.
Katile poster cezasız kalmıştı
Katil zanlısı Ogün Samast’ın, Samsun Otobüs Terminali’nde yakalandıktan sonra Samsun Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ndeki çay ocağında “Vatan Toprağı Kutsaldır, Kaderine Terk Edilemez” yazılı Türk bayraklı takvim önünde çekilen görüntü ve fotoğraflarının ulusal gazete ile televizyonlarda yer almasının ardından Dink ailesinin şikâyeti üzerine soruşturma açılmıştı. Soruşturma kapsamında haklarında dava açılan o dönemki Terörle Mücadele Şube Müdür Vekili Metin Balta ile aynı şubede görevli komiser İbrahim Fırat hakkında dava açılmıştı. Mahkeme Metin Balta’nın “atılı suçu işlemediğinin sabit olması” sebebiyle, İbrahim Fırat’ın ise “atılı suçu işlediği konusunda mahkûmiyetine yetecek derece kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden” dolayı beraatlarına karar vermişti.
TARAF
HABERE YORUM KAT