1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA SİEL

  3. Hizmet’e Niye Düşman Değiliz?
MUSTAFA SİEL

MUSTAFA SİEL

Yazarın Tüm Yazıları >

Hizmet’e Niye Düşman Değiliz?

05 Mayıs 2014 Pazartesi 06:01A+A-

Ali Ünal Ne Söylediğinin Farkında mı?

Zaman Yazarı Ali Ünal’ın, “Hizmet’e Niye Düşmanlar” başlıklı 21 Nisan Pazartesi günkü köşe yazısı, kısa bir tenkit yazısı ile birlikte Haksöz Haber Sitesinde de alıntılandı.

Yazıda (açıkça isim verilmese de içeriğinden anlaşıldığına göre) radikal İslamcıların 80 sonrası idealizminin, hayatın gerçekleri karşısında pörsüdüğünü ve çoğunun AKP’de karar kıldığını; AKP içinde de mevki makam derdine düştükleri ve bal tutan parmaklarını fazlasıyla yaladıklarını ve idealizmini kaybetmeyip bal tutan parmaklarını yalamayan Hizmet kadrosunu (tıpkı Yahudilerin peygamberimizi ve sahabeyi kıskandığı) gibi kıskanarak, vicdan rahatsızlıklarını susturmak için Hizmet’i susturmaya  çabaladıklarını iddia ediyor özetle.

Yazı o kadar gerçek dışı, o kadar çarpıtma amaçlı ki, neresinden başlayacağımı bilemiyorum. Çünkü yazının elle tutulur bir yeri yok ki, buradan tutup diğer yerlerini düzeltelim. Sözcü gazetesi ve yazarlarına yakışır, onların seviyesinde bir yazı bu. Anlaşılan Hizmet’li arkadaşlar hala, gerçekleri görmek yerine, görmek istediklerini gerçek olarak algılama psikolojisinden kurtulamamışlar.

Ali Abilerimize Ne Oldu?

Bildiğim kadarıyla Ali Ünal da Ali Bulaç gibi eski radikal abilerimizden. Kendisinin “Mekke -Rasuller Yolu” isimli kitabı, 1983’te İslam’ın gerçeğiyle tanıştıktan sonra, Seyyid Kutub’un “Yoldaki İşaretler” isimli kitabından sonra okuduğum ilk kitaptı ve üzerimde ciddi etkisi olmuştu. Bu kitabı okuduktan sonra, kitapta geçen müstekbir ve müstezaf gibi kavramları anlayamadığım için, Yusuf Kerimoğlu’nun “Kelimeler Kavramlar” kitabını okumak ihtiyacını hissettiğimi iyi hatırlıyorum. Ünal’ın “Kur’anda Temel Kavramlar” kitabı ise, Kur’ani kavramlar üzerinde hala faydalandığım, o günlerde beni Kur’ani kavramlar üzere eğilmeye yönlendiren bir kitap.

1987’lerde okuduğum, Ubeyd Küçüker müstear ismiyle yazdığı “Nebevi Tebliğ” kitabında ise, İran devrimi ile devrimin dinamiklerini ve yöntemini savunuyordu Ünal, hatırladığım kadarıyla. Anlaşılan radikallerin o günlerdeki İran ilgisini paylaşıyordu Ünal. Bu ilginin yoğunlaştığı bazı radikallerin önce hattı imamcı, ardından fanatik Şii olması gibi, Ünal’ın da Gülenci olmasına sebep olmuş olabilir mi, bilemiyorum. Ali Ünal’ı bir süre sonra camiamızda görmez olmuştum ki, epey bir süre sonra Hizmet camiasında arzı endam ettiğine şahit oldum.

Fanatik Şiilerin Suriye intifadasında mezhep taassubuyla ümmete ihanet ettiğine 3 yıl önce tüm çıplaklığıyla şahit olmuş ve ciddi olarak sarsılmıştık. Maalesef 3 ay önce de fanatik Gülencilerin grup taassubuyla ümmete ihanetine şahit olduk ve bir kez daha sarsıldık. Yine aynı süreçte Suriye’de IŞİD’in grup taassubuyla ümmete ihaneti de bizi sarsan bir gelişme olmuştu.

Ali Bulaç Zaman gazetesinde yazmakla beraber camiamız ile ilişkisini devam ettirip, Hizmet Camiasına dahil olmazken, Ali Ünal bağlarını koparıp Hizmet Camiasının önde gelen mensuplarından oldu anladığım kadarıyla.

Ali Bulaç’ı Suriye intifadasında takındığı tutum nedeniyle eski abilerim listesinden sildiğim gibi, Ali Ünal’ı da 17 Aralık darbe girişimi sürecinde takındığı tutum ve hassaten bu yazısı nedeniyle eski abilerim listesinden silmek zorunda kaldım maalesef. Doğrusu sadece bu iki isimden ibaret olmayan ve listemden silmek zorunda kaldığım eski abilerimizin, özellikle Suriye intifadası bağlamında son 3 yıl geldikleri noktayı anlamakta ve izah etmede zorlandığımı itiraf etmeliyim.

Hizmet Camiasına Bakışım

Hizmet Cemaatinin kurucusu, ezeli ve ebedi lideri Fethullah Gülen’e, tanıdığım ilk günden bu güne hiç ısınamadım. Bazı sohbetlerini zoraki dinlemeye, bazı kitaplarını zoraki okumaya çalıştım. Konuşmalarının ve yazılarının içeriği bana göre zaten kayda değmez ama, hitabet ve yazı tarzı da her zaman yapay ve itici gelmiştir. Gülen hakkında bugün bende netleşen kanaat, bu şahsın tevazu ve zeliliyet görüntüsü altında tam bir enaniyet, istiğna ve istikbar abidesi olduğudur.

Gülen’in 1985’li yıllardan 17 Aralık örtülü darbe sürecine kadar geçen süredeki, başörtüsü eylemlerine katılan bacılarımızı çarşaf giymiş erkekler diye aşağılaması, İsrail yanlısı tutumları ve buna benzer camiamıza karşı olan yanlış tutum ve davranışlarına rağmen, anlayış ve metot farklılığı hüsnü zannıyla, sevmememe rağmen düşmanlık da etmedim.

Yakın çevresinden sadece yukarıda bahsettiğim eski radikallerden Ali Bulaç ve Ali Ünal’ı tanırım ve son gelişmelere kadar bu iki isme çok olumlu bakardım. 1986 yılından sonra tanışmaya başladığım Hizmet Camiası tabanından tanıdıklarımla ise, kendi açımdan ciddi bir sorunum olmamıştır.

Bu gün olduğu gibi geçmişte de Gülen ile Hizmet camiası tabanını ayrı tutmuş, İslam ve mücadele anlayışlarını tasvip etmemekle beraber, kendi anlayış ve çaplarında doğru gördüğüm faaliyetlerini takdir etmişimdir. Üstelik zaman zaman onlardan bazılarının benimle sorunu olmasına, farklı İslami söylemlerimden dolayı beni dışlamalarına rağmen.

Dershanelerin kapatılması tartışmaları esnasında, dershaneler ile öğrenci evlerini, gençlerin ifsadını önleme açısından faydalı gördüğüm gibi, kapatılmasını yanlış gördüğümü ifade ettim. Hala da dershanelerin kapatılması kararını doğru ve uygulanır bulmadığım gibi, gençlerin ifsadını önleme açısından ciddi bir boşluk oluşacağı tedirginliği ve üzüntüsünü yaşıyorum.

Ne dünyevileştim, ne makam ve mevkiler peşinde koştum. Fikri, sosyal, siyasi, her alanda dün neysem bu günde oyum. Peki Sayın Ünal, ben Derin Cemaate (Hizmet’e değil!) niye düşman oldum sizce?

Hizmet Camiasını Siper Alıp Derin Cemaat İçin Kurşun Atmak

Ünal yazısında Hizmet Camiası tabanı ile Derin Cemaat arasındaki farka hiç temas etmiyor ve Hizmet Camiası tabanının yüzü suyu hürmetine, Derin Cemaat çetesini aklamaya çalışıyor.

Ali Ünal’ın camiamızla ilgili iddiaları tam anlamıyla bir ifk (çarpıtma) ve iftira (yok yerden uydurma). Yazısında, mensubu olduğu Derin Cemaatinin yediği hatları bizim camianın sırtına yüklemek, cemaati içinse en güzel övgüleri yapmakla; 3.Ali İmran Suresi 188. ayette eleştirilen Yahudiler gibi, yaptıkları haltlarla kendilerini kazançta görüp aşırı sevinen, yapmadıkları güzel şeyleri ise yapmış gibi gösterip övünenlerin konumuna düşmüş maalesef.

Öyle ki, yazısında derin cemaat için söylediği tüm olumlu şeylerin tam aksinin söz konusu olduğunu, camiamız için söylediği tüm olumsuz şeylerin de, Derin Cemaatte fazlasıyla söz konusu olduğunu söylemek, mübalağa olmaz sanıyorum.

Kim Siyasete Soyunup, İktidar Ve Biat İstiyor?

Ünal yazısında öyle genelleştirmeler yapıyor ki, gerçeklikle alakası, kel alaka – ne alaka düzeyinde. Ünal bizleri siyasete soyunup, iktidar ve biat hırsına tutulmakla, devletleşip bal tutan parmağımızı yalamakla suçluyor. Doğrusu bunları okudukça aklıma bizim radikaller değil de, Derin Cemaatin derin elemanları geldi hep.

Elbette her camia olduğu gibi, radikallerde kendilerinin en doğru İslam ve mücadele anlayışı üzerine olduğunu düşünür ve bunu savunur. Bu durum diğer camialar üzerine hegemonya kurma, onları yok sayma ve yok etme çabasına girilmedikçe, tabidir. Camiamızda bu sınırlar genelde aşılmamış olup, asıl bu sınırları aşanların, siyasete soyunup iktidar ve biat hırsına tutulanlar Derin Cemaat mensupları olduğu, özellikle son 3 aydır etrafa saçılan kirli çamaşırları vesilesiyle, fazlasıyla ortaya çıkmış durumda.

AK Parti’de bir kaç eski radikal olsa bile, radikallerin tümü ne zaman siyasete girip AK Partiye duhül etmiş ki, hepsini bununla suçluyor. Hem AK Parti’ye dahil olan bu radikallerin hepsinin mevki makam derdiyle AK Parti’ye dahil oldukları nereden çıkarılıyor ki? Böyle olanlar olsa bile, fikri bir dönüşüm neticesi, halis hizmet niyetiyle AK Parti çizgisine yönelenler bulunamaz mı? Halis hizmet niyeti sadece Hizmet Camiasının tekelinde mi? Üstelik bugüne kadar parmaklarını yaladıkları, yani haklarında ciddi yolsuzluk iddiasında bulunulan AK Partililer de, eski radikaller değil; değil radikallik, İslam’la bağları bile sorunlu olan kişiler genelde.

Radikallerin AK Parti’yle olan duruşu da çok geniş bir yelpazede farklılık arz ediyor. AK Parti’yi tamamen ret edenler olduğu gibi, antikapilatist Müslümanlar denen gruplar gibi, fanatiklik seviyesinde tam bir AK Parti ve Erdoğan düşmanı olanlar da var. Üstelik fertler bazında AK Parti’ye dahil olan radikaller olsa da, grup bazında AK Parti’ye katılan ya da aynileşen bir yapı yok bildiğim kadarıyla.

Tüm eksik ve zaaflarına rağmen, radikaller farklı gruplar ve ekoller halinde, hala çizgilerini ve hareketlerini ıslah ederek ve güncelleyerek sürdürmeye gayret ediyorlar. Üstelik halen Türkiye’nin gerçek İslam’ı anlama ve anlatma hususunda tek imkanı, tüm eksik ve zaaflarına rağmen bu radikaller.

Bu radikallerin önemli bir kısmının, İslam’ın ve ümmetin maslahatını gözeterek Erdoğan’a verdikleri çeşitli seviyelerdeki dolaylı destek nedeniyle, kendisinin de bir zamanlar şöyle veya böyle içinde bulunduğu ve iyi tanıdığı bir camiayı böyle mesnetsiz suçlamalarla toptan karalamak neyin nesi?

Hizmet Camiası Sütten Çıkmış Ak Kaşık mı?

Elbette radikal camianın kişiler ve cemaatler bazında eleştirecek pek çok yanı, eksikleri ve zaafları vardır ve eleştirilmelidir de. Nitekim bu tür eleştirileri kendi içimizde sık sık yaptığımız gibi, dışımızdan yapılan eleştirileri de dikkatle takip edip, faydalanmaya çalışıyoruz. Ben de kendi adıma, özellikle Haksöz Dergisindeki yazılarımda, yapıcı amaçlarla bu tür eleştiriler yaparak eksiklik ve zaaflarımızdan kurtulma çabalarımıza katkı yapmaya çalışıyorum.

Ne var ki Ünal eleştiri yapmıyor, çamur atıyor. Yapmaya değil yıkmaya, hiçlemeye ve silmeye uğraşıyor. Tam bir düşmanlık ve kinle hareket ediyor. Hiçbir kural tanımadan ifk ve iftira kurşunlarıyla vurup yıkmaya çalışıyor. Bunu yaparken de, kendi camiasını bir bütün olarak, kelimenin tam anlamıyla kutsuyor. Sanki karşımızda peygamberimizin ashabından bile temiz ve üstün bir topluluk var. Oysa ashabın bile Kur’an’da pek çok vesileyle sık sık eleştirildiğini biliyoruz.

Hizmet’e Tavır Alanlar Sadece Radikaller mi?

Burada değinilmesi gereken bir başka durum daha var. Yazıda eleştirilen radikal camia ile ilgili söylenenlerin tamamen doğru olduğunu kabul etsek bile, Hizmet Camiası dışındaki hemen hemen tüm camiaların, bu süreçte Derin Cemaatin karşısında Erdoğan’ın ardında durması niye es geçiliyor.

Madem radikaller diğer cemaatlerden biat istemiş ve hegemonya kurmaya çalışmış, bu cemaatler niye radikallerle beraber hareket edip, hizmet cemaatine tavır alıyor? Durum böyle idi ise, bu cemaatlerin radikallerin karşısında, derin cemaatin yanında yer alması gerekmez miydi? Şu 3 aylık süreçte kimin tüm İslami camialardan biat isteyip hegemonya kurmaya çalıştığı net olarak ortaya çıkmadı mı?

Hadi radikalleri ve diğer İslami camiaları geçtik, peki sizi her zaman destekleyen sağ – muhafazakar kesim niye size cephe aldı bu süreçte. Sizin şu anda takiyyeten destekleyen! CHP zihniyetinden başka destekçiniz mi kaldı? MHP ve BDP bile size destek vermiyor. Belki farkında değilsiniz ama şu anda gerçek destekçileriniz % 5’in çok altında. Erdoğan’ın karşısında % 55’lik bir kitle olduğunu iddia ediyorsunuz (ki doğrusu en fazla % 30’dur kanaatimce), sizin karşınızda en az % 95’lik bir kitle var.

Ali Ünal Yazdıklarını Bir de Cemaati Açısından Düşünsün

İki kör aynı tabaktan dolma yiyorlarken, biri diğerinin eline vurarak, dolmaları ikişer ikişer götürme, teker teker ye demiş. Diğeri iyi ama sen körsün, ikişer ikişer yediğimi nasıl anladın deyince, kendim ikişer ikişer götürüyorum da, ondan tahmin ettim diye karşılık vermiş.

Kıssadan hisse, Ali Ünal içinde bulunduğu Derin Cemaatin çirkefliklerini camiamıza sıvamış adeta. Tavsiyem, yazısındaki ithamları kendisi ve mensubu bulunduğu yapı içinde düşünüp, muhasebe yapmasıdır. Bu güne kadar süregelen tutumuna baktığımızda bu muhasebeyi hiç yapmadığı anlaşılıyor çünkü.

Kara sevda adamı kör edermiş. Humeyni ve Şia kara sevdasına tutulanların körlüğünü, 3 yıl önce ortaya çıkan Suriye intifadasında net olarak görmüştük. Gülen ve hizmet kara sevdasına tutulanların körlüğünü de son 3 aylık süreçte görmüş olduk.

Sadece üstatlarının kitaplarını okuyup, onları dinleyerek beslenen klasik – ümmi Şiilerin ve klasik – ümmi Gülencilerin gerçekleri görmesi zaten beklenemez. Lakin farklı kesimlerden ve kişilerden okuyup yazmış olanların, bu şekilde takım hastası amigo gibi davranmasını anlamak gerçekten çok zor.

Sayın Ünal! Ne radikallere, ne de diğer camialara kızmayın ve bulaşmayın. Kimsenin sizle bir alıp veremediği yoktu. Tüm camialar kendi anlayışında ve çapında, en az sizin kadar halis niyetlerle İslam’a hizmet etmeye çalışıyor, kimse kimseye de çelme takmıyordu.

Bir siz bu sınırı aştınız. Egosantrizm (benmerkezcilik) ve egoizm (bencillik) yaparak, rakip gördüğünüz herkese ve her camiaya çelme takmaya, yıkıp – yok etmeye yeltendiniz. Yüce Allah da bu tuzaklarınızı ayağınıza doladı, kendi kendinizi yıktınız, kendi kendinizi bitirdiniz. Sizden başka herkesin farkında olduğu bu acı gerçeğin, henüz yaranızın sıcaklığı nedeniyle farkında değilsiniz ama, gün geçtikçe - yaranız soğudukça farkına varacaksınız.

YAZIYA YORUM KAT

9 Yorum