Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Tüm Yazıları >

Hizbu'l...

23 Nisan 2009 Perşembe 20:32A+A-

Başlıktaki "hizb" kelimesinin "tamlayan"ını bilerek yazmadım. Çünkü o konuda, kafalar karışık. Herkes, "Hizb"in sonuna başka şey ekliyor. Hizb'i, Allah'a bağlayan da var, vahşete, kontra'ya bağlayan da...

"Hizbullah" diye ülke gündeme girdi o yapı...

Doğu - Güneydoğu, öncelikli olmak üzere "İslami" çalışmalar yapılacaktı. Yapıldı ve oldukça geniş bir toplumsal alaka gerçekleşti. 

Ama Türkiye'de Doğu - Güneydoğu demek, bir sancı alanı demekti. Sıcak bir ortamdı. Kan akmaktaydı. Bir hakimiyet mücadelesine tanık olunmaktaydı.

Bir yanda devlet, bir yanda terör örgütü PKK vardı.

"Hizb" böyle bir ortamda devreye girince, nerede, nasıl duracağı, sosyal vasattan ne ölçüde pay alacağı meselesi ortaya çıktı.

Varlık göstermeye başladıkça, PKK ile sürtüşme de başladı.

Böyle bir olguya, bölgede en belirleyici aktör olan devlet gücünün ilgisiz kalması söz konusu olamazdı.

Bu durumda "Hizb"in, bir yandan devletle, bir yandan terör örgütü ile ilişkilerini tanzim etmesi gerekti.

Bu arada, kendi içinde de sorunlar oluştu, bölünme gerçekleşti. Öyle ki, bu bölünme de en sert boyutlara uzandı.

Sonra...

"Hizb"e karşı operasyon başladı...

"Hizb"in etrafında bir "vahşet" fotoğrafı sergilendi.

İşkence, domuz bağlarıyla ölüm, mezar evler vs...

Lider Hüseyin Velioğlu'nun Beykoz'daki operasyonda öldürülüşü...

Sonra bir suskunluk dönemi...

Aradan yıllar geçince "Hizb" yeniden devreye girdi.

Doğu- Güneydoğu'da Mustazaf - Der adıyla örgütlenilmiş ve yine bir tesir alanı oluşturulmuştu.

Bir Mevlid kutlamasında, onların çağrısıyla, Diyarbakır Meydanı'nda bir milyona yakın insan toplanınca, "Hizb"in silinemeyen toplumsal boyutu bir kere daha idrak edildi.

Ama, "Hizb"e ilişkin "vahşet"ten "kontra"ya kadar uzanan farklı tanımlamalar devam etmekteydi.

Üstelik bu tanımlamalar, islami duyarlılığı olan bazı çevrelerde canlı tutulmakta, rağbet görmekteydi.

Doğrusu şu ki, bu alandaki çalışmalar konusunda duyarlı birisi olarak ben de, "Hizb" konusunda mesafeliydim. Benim zihnimde de, geçmişte yaşananlar ve "Hizb"in rolü çok netleşmiş, hatta çok temiz değildi.

Yer yer yazılarıma, "Hizb"le ilgili iddialar yansımaktaydı.

Bir gün, Doğru Haber gazetesi adına ziyaret talebi geldi. Bu gazetenin, "Hizb" tarafından çıkarıldığını, doğrusu, ziyaretçiler gelince öğrendim.

Gazete için mülakat istediler, sorularını cevaplandırdım.

Ama onların asıl ifade etmek istedikleri başkaydı.

Onlar, "Hizb"le ilgili olumsuz yargı ve yayınlardan rahatsızlık duyuyor, bunun özellikle dindar medyada yapılmasına itiraz ediyorlardı.

Benimle yapılan mülakat, Doğru Haber'e, "Yazılan ve söylenen her şeyin insan için mahşer ortamında tanıklık edeceği" tarzındaki başlıkla yansıdı. 

Ben de onlara, "Hizb"le ilgili kuşkuları sordum.

Anlattılar. Doğu - Güneydoğu'da hizmet etmenin zorluğu, PKK'nın tetikçiliği, devletin manipülasyonları vs... Epeyce şey konuşuldu.

Ama benim içim "Hizb"le ilgili olarak durulmuş değil. Geçmişte yaşananlardaki perdeler duruyor. Beykoz'daki operasyonda ne oldu, belli değil. Ergenekon çerçevesinde ortaya atılan veya çıkan iddialar, soruları derinleştiriyor.

Kim nerede, ne kadar, kiminle iç içe girdi, nerede ne oldu da, operasyona maruz kalındı?

"Hizb"in örgütsel yapısı ne idi, bu örgütsel yapı, ne kadar insanın fişlenmesine yol açtı, bu fişlemelerin akıbeti ne oldu?

Şu andaki çalışmanın çerçevesi nedir?

Şu andaki örgütsel yapının güvenliği nedir, güvenlik duygusu kime karşı ve nasıl oluşturulmaktadır?

Devletle ilişkilerin şu andaki düzeyi nedir?

Bölgede, diğer hizmet gruplarıyla münasebetlerde gerilim hangi eksende ortaya çıkmakta, bu gerilimin nihai akışı hangi yöne doğru olmaktadır?

Bunlar, "Hizb"le ilgili önü alınamayan sorulardır.

"Hizb" şu anda, yine islami hizmet zemininde oldukça etkili bir toplumsallaşma gerçekleştirmiş bulunmaktadır.

İlkesel olarak, bir "islami hizmet"e karşı çıkmak makul değildir.

Ama, geçmişten alınan derslerle, "islami alan" dediğimiz zeminde, akıl almaz manipülasyonların yaşandığı da bilindiğine göre, herkesin yoğurdu üfleyerek yemesini de yadırgamamak gerekiyor.

Ben "Suçlama"ya dönük denetlenmemiş iddiaları kullanmaktan kaçınıyorum, ama kendilerini "İslam"a izafe eden oluşumların da,  kuşkuları dağıtmak için itina göstermesini kaçınılmaz buluyorum.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT