Hizb-ut Tahrir Bursa Davasında Ceza Yağdı
İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden Hizb-ut Tahrir Bursa davası yapılan karar duruşmasında yüksek cezalar verilerek karara bağlandı.
Bu güne kadar hiç bir şiddet eylemine başvurmamış ve sadece İslami fikirlere sahip olan Hizb-ut Tahrir'li gençlerden, Suat Çoban'a 15 yıl, Nurettin Göksugüzel, Nihat Kurtaran, Serdar Yılmaz, İsmail Özcan, Mesut Şahin, İbrahim Er ve Mehmet Sena Arat'a 7,5'ar yıl ceza verildi.
Bu dava kapsamında ceza alan Suat Çoban aldığı 15 yıl ceza ile ilgili şunları söyledi.
“24 Temmuz 2009 sabahı birçok müslüman kardeşimizle birlikte evlerimize yapılan baskınla gözaltına alındık. Emniyette öğrendiğimiz suçlamalar ise komik, basit ve asılsız iddialar idi. İş arkadaşlarımız ve aile dostlarımızla yaptığımız görüşmelerin örgütsel faaliyet kapsamın da değerlendirildiğine şahit olduk. Yaşça benden büyük olan bir arkadaşımın telefonda bana abi diye hitab etmesi benim bu dava kapsamında yönetici olarak görülmeme ve sırf bundan dolayıda yöneticilikten 15 yıl hapis cezası almama neden oldu. Yine ankösörlü telefon kullanmamız gizli bir örgütsel yapılanma içerisinde olduğumuzun delili olarak kabul edildi. İşte bunlar gibi komik ve basit gerekçelerle bu cezaları almamız açıkça göstermektedir ki 28 Şubat ruhu hala Türkiye üzerinde hakimdir. Ve yargı kılıcı müslümanlar üzerinde eski keskinliğini hala korumaktadır.”
Yine bu dava kapsamında ceza alan Nihat Kurtaran şu açıklamayı yaptı;
“2009 yılının temmuz ayında Endonezya'da gerçekleşen dünya alimlerinin katıldığı konferansa katılmam sebebiyle hava limanında göz altına alınarak özel yetkili mahkemeye çıkarıldım ve hakkımda terör örgütü kapsamında dava açılarak İstanbul 14.özel yetkili mahkeme tarafından terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla ceza kesildi. Hakkımda kesilen bu mesnetsiz ve gayri hukuki ceza TCnin kuruluşundan bu yana sistem tarafından müslümanlara yapılan baskı, sindirme, aşağılama ve küçük düşürme siyasetinin devamıdır. Müslümanlar bu ülkede hiçbir dönemde rahat bir nefes almamış, medreseler kapatılmış, Allah’ın kitabı Kuran-ı Kerim'i okumak ve bulundurmak yasaklanmış, ezanlar susturulmuş, başörtüsü ve müslümanların amelleri yasaklanmıştır. Sistem kendi istediği dini anlayışı müslümanlara empoze etmiş, buna karşı duran müslümanları ise çeşitli yaftalarla toplumda fitneci ve terörist olarak lanse etmiştir. Geçmişte müslümanlara yapılan bu zulümler bugün halen devam etmektedir. Hayatında şiddet, baskı ve cebir olarak hiçbir eğilimde bulunmamış, aksine toplumun ıslahı için çalışan bu müslümanlara verilen cezalar sistemin İslamdan ve İslami fikirlerden ne kadar çok çekindiğini göstermektedir. Ayrıca mevcut mahkemeler kendi koydukları yargı sistemini çiğneyerek adeta putlarını yemektedir. Zira cebir, şiddet, korku içermeyen her düşüncenin serbest olduğunu her ortamda dile getiren başbakan ve hükümeti, Hilafeti isteyen ve sadece bunu fikri mulahazalarla dile getiren müslümanların ceza almalarına ve onların ceza evlerine atılmalarına ses çıkarmamaktadır. Geçmişinde islam şeriatını istediği, Allah'ın hükmünden başkasına razı olunmaması gerektiği ile ilgili beyanları bulunan Erdoğan ve arkadaşları bugün ABD ve Avrupa istediği için mi müslümanları bu sert uygulamalarla sindirmeye çalışmaktadır? Allah'ın istemediği sistemleri (hükümleri) yeryüzünde uygulamak büyük bir zulümdür. Müslümanlara verilen bu mesnetsiz, haksız ve hukuksuz cezaları kınıyor, bunun ancak müslümanların azmini ve çalışmalarındaki gayretlerini artıracağına inanıyorum. Allah nurunu tamamlayacaktır ve Allah emrine galiptir.”
HABERE YORUM KAT