Hilmi Özkök üslubu
Eski Genelkurmay Başkanı, emekli Orgeneral Hilmi Özkök, biliyorsunuz Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara tanık sıfatıyla ifade verdi.
Bu ifadeye ilişkin ilk ayrıntılar kısa bir süre önce Milliyet gazetesinde yayımlandı. Bu yayımın hemen ardından önce Cumhuriyet gazetesinde İlhan Selçuk ve Cüneyt Arcayürek, sonra da Radikal’de Mehmet Ali Kışlalı, bana göre son derece haksız biçimde Özkök’ü eleştirdiler, hem de ağır bir dille.
Hilmi Özkök açısından böyle ağır bir dille eleştirilmek, hatta belden aşağı vuruşlara hedef olmak çok yeni bir şey değil. Eski Genelkurmay Başkanı, daha görevinin başındayken de bu çeşit eleştirilerin hedefi oluyordu. Bunun nedeni de belli: Özkök‘ün, pek çok çevrece hâlâ daha ‘Türkiye’yi şeriat devleti yapacaklar’ diye suçlamaya devam ettiği Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına karşı legal çizginin dışına çıkmamakta direnmesi.
Bugün hâlâ Hilmi Özkök, zamanında o legal çizgide kalmaya devam etti, daha açık ve anlaşılır dille söyleyeyim, askeri darbeye izin vermedi diye eleştiriliyor.
***
Esasen bir hukuk devletinde hiç ama hiçbir kimsenin kanunun suç saydığı eylemlerde bulunma veya eğer yetkili bir makamdaysa böyle eylemleri görmezden gelme, onların üstünü örtme hakkı yoktur.
Emekli orgeneral Hilmi Özkök, bunun bilincinde bir insan olarak son derece hassas bir dönemde görevini son derece hassas biçimde yaptı. Bir yandan hukuka, hukuk devletine ve demokrasiye olan saygısının gereğini yaptı, hukuk dışı girişimleri engelledi. Bir yandan da başında bulunduğu kurumun, yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saygınlığını, güvenirliğini, itibarını korumak için gayret sarf etti.
Bugün onu eleştirenlere, özellikle dün Radikal’de Murat Yetkin ile yaptığı söyleşiyi dikkatle okumalarını tavsiye ederim. Özkök, hâlâ içinde bir ömrünü geçirdiği ve en yüksek makamından emekliye ayrıldığı eski kurumunu, hiç anlaşamamış olsa da, kendisine her türlü zorluğu çıkartmış olsalar da eski silah arkadaşlarını kırmamaya, onları eleştirmemeye, onları açıkça suçlamamaya dikkat ederek konuşuyor.
***
2003 ve 2004’ün o en karanlık aylarını, neler olup bittiğini anlamaya çalışarak geçiren ve bilebildiği kadar şeyi de bu köşede yazan bir gazeteci olarak söylüyorum: Bugün benim için resim son derece net.
Evet, hâlâ bazı ayrıntılara tam olarak hâkim değiliz belki ama o dönemde bir askeri darbe tehlikesi yaşadığımızdan, Hilmi Özkök’ün girişimleri sayesinde önce darbeci ekibin kısmen dağıldığından, sonra da esas darbe heveslisi komutanın boyunu çok aşan bir kariyer hırsına da kapıldığından vs. adım gibi eminim.
Nitekim, ikinci Ergenekon iddianamesine ve onun eklerine bakan herkes görecek, Türk demokrasisi 2003-2004 döneminde çok büyük badireler atlatmış ve biz bu badirelerden Avrupa Birliği hedefine kilitlenmemiz, bu istekliliğimizin de AB tarafından karşılıksız bırakılmaması sayesinde kurtulmuşuz.
İşte o yüzden Kıbrıs’ta Annan Planı’nı engellemek darbe heveslileri için önemliydi, bizim gibiler içinse Annan Planını desteklemek aynı zamanda Türkiye’de demokrasiyi yaşatmak anlamına geliyordu. İşte o yüzden, AB hedefinin arkasındaki kamuoyu desteği önemliydi.
Özkök’ün üslubu ve kişiliği, Türkiye açısından çok büyük bir gerilemenin önüne geçmemizde kritik rol oynadı.
Geçmişte kol kırılırdı belki ama yen içinde kalırdı. Bu kez öyle değil. Ergenekon soruşturması sayesinde (bu soruşturma sırasında yapılan bütün vahim hatalar, insan hakları ihlalleri ve diğer yanlışlıklar konusundaki görüşlerim saklı kalmak kaydıyla) Türkiye geçmişiyle ve canları çektikçe hukuk dışına çıkmayı kendilerine hak görenlerle yargı önünde, hukuk önünde hesaplaşıyor.
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT