1. YAZARLAR

  2. CENGİZ DUMAN

  3. Hilal Tv’de “İnancın Renkleri”
CENGİZ DUMAN

CENGİZ DUMAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Hilal Tv’de “İnancın Renkleri”

13 Nisan 2009 Pazartesi 10:59A+A-

Her hafta pazartesi günleri, bant yayını olarak Hilal tv ekranlarına gelen bir program var “İnancın renkleri”… Jeneriği ve müziği çok harika olarak hazırlanmış güzel bir program, “inancın renkleri… Bildiğimiz kadarıyla sahasında tek.

Hilal tv’de birkaç aydır yayınlanan bu program, Âdem aleyhisselam’dan başlayarak, İshak aleyhisselama kadar geldi. Kur’an ve diğer din kaynaklarından yararlanarak peygamberlerin hayatını anlatan bu programın, Cuma günleri tekrarı da verilmektedir. Böylece pazartesi günü asıl programı kaçıranların Cuma gününde seyretmeleri sağlanmakta ve hem de tekraren seyredilerek dikkatten kaçan noktalarda fikri yoğunlaşılmaya imkân sağlanmaktadır.

İlgi alanımız olan kıssalardan bahsetmesi sebebiyle kaçırmadan izlemeye çalıştığımız bu programın geçen haftaki (6Nisan) konusu, geçmiş seyrettiğimiz programlarda gördüğümüz bazı eksiklerin üzerine gitmemizi dolayısıyla bazı hatırlatmalarda bulunmamızı gerektirdi.

Programın kapanış jeneriğinde, programı hazırlayan olarak Profesör Şinasi Gündüz ismi geçmektedir. Dolayısıyla İlahiyat alanında yetkin bir ilim adamının hazırladığı programın özellikle beklenenden çok yüzeysel ve monoton gittiğini belirtmek lüzumunu hissediyoruz. Sunucu Murat Yorulmaz adeta canlı dekor! olarak kendisine dikte edilen soruları hocaya sormakta gibidir!..

Sayın Murat Yorulmaz’ın daha aktif olması ve hocayı sorularla açarak adeta açıklaması için sıkıştırması gerekmektedir. Aslında programcılık gereği programda soru soran kişi olarak Yorulmaz, Şinasi hocayı tetiklemelidir!... Sunucu anlatılan konunun eksik taraflarını bulmaya çalışmalı, halkın sorabileceklerini öngörmelidir. Heyhat!..

Bakın bu söylediklerimizi son “inancın renkleri” programından örneklendirelim. Hz. İsmail ve İshak’ın konu edildiği son programda Şinasi hoca, İbrahim suresinde geçen; "Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler." Şeklindeki 37. ayeti delil getirerek, Hz. İbrahim’in, oğlu Hz. İsmail ve annesi Hacer’i, Kâbe’nin “inşa edilmesinden sonra” Mekke’ye yani Kâbe’nin yanına getirerek oraya bıraktığını belirtti.

Hatta mota mot şöyle dedi: “Antiparantez dikkat çekmek istiyorum, bize yaygın olarak anlatılan kıssaya göre bebek olarak Hz. İsmail ve annesinin oraya atıldığı anlatılmaktadır… Hz. İbrahim ailesinden bir kısmını oraya bırakması Beyt’in inşasından sonradır. Beyt (Kabe) varken onları oraya bırakmıştır. Yani İsmail kundakta değildir.”

Kısacası Şinasi hoca o kadar ilginç ve önemli şeyler söylemektedir ki, bırakınız bir program, birkaç program daha üzerinde durulması gereken bir konu, sunucunun yetersiz kalması ya da sunucuyu soruları dikte ederek yönlendiren Şinasi hoca’nın es geçmesi! Sonucu gümbürtüye! Gitmektedir/gitmiştir.

Oysa tam bu aşamada hoca’ya rağmen sunucunun devreye girerek konuyu açtırması yeni bir şeyler beyan edildiğini hissettiği bu noktada seyirciler adına izahlar istemesi gerekmekteydi. Bekleyin ki bulasınız!..

Çünkü bu önemli olan aykırı veya alternatif tespit yaptıktan sonra konuyu açmamak, yüzeysel geçiştirmek dinleyicileri, en azından konuyu detaylı anlamak isteyen izleyicileri hafife almak anlamına gelmekte/gelebilecektir.

Tevrat ile Kur’an’daki, İbrahim, İsmail kıssaları geçişleri arasındaki uyumu sağlamak açısından önemli gördüğümüz “Hz. İbrahim’in ehlinin Mekke’ye ilk yerleşim” konusu, dinler tarihi Profesörü Şinasi Gündüz bey’in yetkisinde ve onun sorumluluğundadır veya olmalıdır diye düşünüyoruz.

Nitekim Mekke’nin, Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail ve annesi Hz. Hacer’in Mekke’ye geldiği zaman Kâbe’nin olduğu alanın bom boş olmadığı kanaatini, Prof. Dr. Şinasi Gündüz; 1998 yılında Ankara’da, Dinler tarihi derneği yayınları arasında çıkan, Dinler tarihi ve araştırmaları dergisinin 1. sayısındaki “Cahiliye dönemi Arap politeizmine Nebatîlerin etkileri” adlı makalesinde de şöyle dile getirmiştir. “Burada, Hz. İbrahim ve İsmail öncesi dönemde Hicaz bölgesinin bomboş olduğu ve sonraki Hicaz bölgesi halkının tamamen İsmail soyundan türediği tarzındaki bazı geleneksel görüşleri şüpheyle karşılamak gerektiğini belirtmeliyim.

Hoca bu konuda önemli şeyler söylüyor ancak iş söylediklerini açmaya gelince galiba “İnancın renkleri“ programının spotlarından olan “spekülasyona yol vermeyen” vecizesi! Gereği olsa gerek, konuyu savsaklayıp diğer bir konuya geçiveriyor!..

Neden böyle diyoruz? Hz. İbrahim’in ehli, İsmail ve Hacer’i, Kâbe’nin yanına getirdiğini beyan eden İbrahim suresi 37. ayet ve sonraki aşamalarının doğru anlaşılması, Kur’an’da anlatılan bu aşamanın doğru olarak mufassallaştırılmasını gerektirmektedir. Hâlbuki İslam kaynaklarında, meşhur İbn-i Abbas rivayeti olarak bilinen ve Hz. Hacer ile kundaktaki bebek İsmail’in Mekke’de terk edildiği anlatımlarını kapsayan bu rivayet, ayetin doğru biçimde anlaşılmasını engellemektedir.

Şinasi hoca buna görmüş ve değinmiştir ancak ya sunucunun yetersizliği ya da hocanın spekülasyondan kaçma fantezisi yüzünden konu yüzüstü bırakılarak lüzumsuz başka bir rivayete geçilmekte ve İsrailiyat bile denilmeyecek uyduruk anlatımlarla İsmail’in evliliği üzerinde durulmaktadır. “Kapının tokmağı/eşiği/kilidi” konusu…

Evlilikte dengenin fazileti üzerinde vaaza dönüşen ve sapan, “Mekke’ye ilk yerleşim” gibi önemli bir konu ayazda! Bırakılmaktadır…. Bu yüzden Hz. İsmail konusu bile neredeyse bir program sürmeyen bir sürede geçiştirilmektedir.

Oysa Hz. İsmail kıssası yüzeysel geçiştirilmeyecek kadar önemli kıssalardan biridir. Hele ki, Hz. İsmail ve Hz. Hacer’in Mekke’ye yerleşimi, Kâbe’nin yapımı gibi konular son vahiy İslam’ın temel konularındandır ve Hac ibadetinin temellerini anlamak açısından çok önemlidir.

Eğer Şinasi hocanın iddia ettiği gibi Hz. İsmail ve Hz. Hacer ıssız Mekke’ye yerleşmemişse; binlerce yıllık Zemzem’in bulunuşu, Safa ve Merve, Şeytan taşlama, İsmail’in Mekke’de kurban edilme inançları nasıl izah edilecek/edilmelidir.

Gördünüz mü konu, Şinasi hocanın ya da sunucunun üstünkörü geçiştirdiği gibi basit değildir. Derinlemesine irdelenmesi topluma açıklanması yeni açılımlar getirilmesi gereklidir.

O halde şimdi soralım, maksadınız Hilal tv ekranlarında uzun soluklu bir program yaparak kıssalarla ilgili bazı konulara yüzeysel değinip kıssaları geçiştirmek mi yoksa kıssalardaki konuları derinliğine olarak inceleyip Kur’an’ın anlaşılması yolunda hamleler yapmak mıdır?

Bin yıllardır, Kur’an kıssalarının anlaşılmasında takip edilen yüzeysel usül veya usülsüzlük yüzünden kıssalar; bu gün vakiîlik / sembolik / temsilî / diyagramatik gibi sorunlara, geçmişte ise Oryantalist ve misyoner saldırılarına de muhatap ve maruz kalmadı mı?

Sayın Gündüz sizi, İlahiyat alanındaki yetkinliğinize ve başaracağınıza inanarak, Kur’an kıssaların anlaşılmasında sorumluluk almaya ve kıssaların anlaşılmasında yüzeysellikten vazgeçerek gerçek, gördüğünüz veya keşfettiğiniz aykırı veya alternatif konu ve hususları, ilim adamı sorumluluğuyla seyirci ile paylaşmaya davet ediyorum.

YAZIYA YORUM KAT

43 Yorum
  • cengiz duman / 30 Nisan 2009 19:10

    Selamün aleyküm,
    sözkonusu yazımızın konusu İsrailoğullarıdır ve yazımızın başında şu tespit vardır: "Kur’an’da kırk iki ayet-i kerimede geçen İsrail ve İsrailoğulları kavramı aslında Tevrat’tan gelen bir kavramdır. Kur’an bu kavramı oluşmuş kabuller nezdinde genel anlamında kullanmaktadır. Yani Kur’an-ı Kerim, İsrail ve İsrailoğulları kavramı ile Kur’an’ın iniş dönemi dini gruplarından olan Medine Yahudilerinin dini ve etnik boyutlu atalarını kastetmektedir." Yani tevrat'tan neşet eden bir kavramı onun üzerinden inceleyip konu hususunda kur'ani perspektifte şu sonuçlara vardık: "“Başka hiçbir kavim ve inanç, Kur’an’da bu yoğunluk ve önemde yer bulmuyor. İsrailoğulları’na Kur’an’da özel bir önem verildiği açıktır.”31 Diye tespitte bulunan kardeşimiz; şimdi daha iyi anlaşıldı mı Kur’an-ı Kerim’in, İsrailoğulları’ndan sıkça ve özellikle bahsetmesinin sebebi?

    İsrailoğulları dini yani Yahudilik ve onun devamı olan Hıristiyanlık içersinde barınan tüm yanlışlar Kur’an tarafından düzeltilmekte ve asli mecrasına oturtturulmaktadır. Tevrat ve İsrailoğulları tarihi; Hz.Âdem’den beri gelen İslam dininin insanlar tarafından gerçekleştirilmiş muharref yönünü anlatmaktadır. Kur’an bu muharref dini ve anlatımlarını sahih hale getirmiştir. Dolayısıyla İsrailoğulları kavramı da dâhil tahrif olan her şey, İslam yani Kur’an’da asli mecrasına tebdil edilmiştir. Kur’an, tarihten bahseden ancak tarih kitabı olmayan bir kitaptır. Kur’an tarihi olan veriler nazarında öğüt ve ibret alınan bir kitap yani hidayet kitabıdır.

    Evet Kur’an’daki İsrailoğulları ve resulleri ve kitapları ile ilgili anlatımlar “tekil (unique) hadise”nin sahih/doğru anlatımlarıdır. Aynı zamanda vakiî’dir. Bu anlatımlarda günümüz İsrailoğulları soyunun tarihi ve dini alt yapıları beyan edildiği gibi tüm Kur’an muhataplarına, tevhid ve şirk doğrultusunda öğüt ve ibretler verilmektedir. "
    Allah'a emanet olun.

    Yanıtla (0) (0)
  • tahir / 30 Nisan 2009 17:13

    sayın cengiz duman 08 mart 2009 tarihli israiloğulları kavramının oluşumu başlıklı yazınıza faydalandığınız kaynakları dipnot şeklinde düşmüşsünüz bende buraya aktarıyorum

    1- Yüce Kur’an’ın çağdaş tefsiri; Süleyman Ateş, c.I, s.154
    2- Yahudiliğin Hıristiyanlığa ve İslam’a bakışı; Baki Adam, Dinler tarihi araştırmaları derneği yayınları.
    3- Tevrat;Tekvin/ Bab14/13.
    4- Tevrat;Tekvin/ Bab40/15.
    5- Tevrat;Çıkış/ Bab2/6.
    6- Tevrat;Çıkış/ Bab5/3.
    7- Tevrat;I. Samuel/ Bab29/3.
    8- Tevrat;Yunus/ Bab1/9.
    9- İncil/2. Korintliler 11/22. 10- Tevrat;Tekvin/ Bab1/20-21.
    11- Tevrat;Tekvin/ Bab16/11-12.
    12- Tevrat;Tekvin/ Bab21/9-12.
    13- evrat;Tekvin/ Bab27/14-19.
    14- Tevrat;Tekvin/ Bab36/6-8.
    15- Yahudiliğin Hıristiyanlığa ve İslam’a bakışı; Baki Adam, Dinler tarihi araştırmaları derneği yayınları I..
    16- Tevrat;Tekvin/ Bab32/24-32.
    17- 19/Meryem/58.
    18- Kur’an yolu Türkçe meal ve tefsir; D.İB, c.I, s.112.
    19- Tefhimu’l Kur’an; Mevdudi, c.I, s.69
    20- İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 2/7-8.
    21- Tarih el-ümem ve’l-mülûk; milletler ve Hükümdarlar tarihi, c.I, s441.
    22- Kur’an’da peygamberler ve peygamberimiz; Abdülfettah Tabbara, s.182-183.
    23- Yüce Kur’an’ın çağdaş tefsiri; Süleyman Ateş, c.I, s.153
    24- 11/Hud/71.
    25- Kur’an yolu Türkçe meal ve tefsir; D.İB, c.I, s.112.
    26- 7/Araf/160.
    27- Tevrat;Tekvin/ Bab34/1-31.
    28- Tevrat;Tekvin/ Bab30/4-13.
    29- Tevrat;Tekvin/ Bab16/7-10.
    30- Tevrat;Tekvin/ Bab21/17-18.
    31- İsrailoğulları, gerçekten günah keçisi miAhmet Turan Alkan, zaman gazetesi
    32- İsrailoğulları, gerçekten günah keçisi mi?Ahmet Turan Alkan, zaman gazetesi
    33- 27/Neml/76-78.

    yani sevgili cengiz duman tevrattan okadar çok faydalanmışsınızki tevratı nesh eden kuran varken neden bu kadar ısrarla konu üretip olayları dahada sarpa sardıyoruz. birincil konularımız bunlar değil. gereken zaten kuranda var. allaha emanet ol

    Yanıtla (0) (0)
  • tahir / 30 Nisan 2009 16:52

    Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik..
    16- Nahl Suresi 89

    26-Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.
    27-Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur.
    18- Kehf Suresi 26,27
    Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur.
    6- Enam Suresi 115
    Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım?
    6- Enam Suresi 114
    Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?
    29-Ankebut Suresi 51
    Kitap’ ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.
    6-Enam Suresi 38
    154- Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
    155- Hiç mi hatırınıza getirmiyorsunuz?
    156- Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var?
    157- Şayet doğru söylüyorsanız kitabınızı getirin.
    37-Saffat Suresi 154-157
    36- Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
    37- Yoksa okuyup, ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var?
    38- İçinde keyfinize uyanın sizin olduğu.
    68-Kalem Suresi 36,37
    Sen de aralarında, Allah’ ın indirdiğiyle hükmet.
    5-Maide Suresi 49
    O yalnızca bir öğüt ve Mübin(apaçık) bir Kuran’dır.
    36-Yasin Suresi 69 De ki “ Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.”
    21-Enbiya Suresi 45
    Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete sana vahyettiklerimizi okuman için gönderdik.
    13-Rad Suresi 30
    Bu Kuran, bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu.
    6-Enam Suresi 19
    Onlara ayetlerimiz açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar “Bize bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece vahyolunana uyuyorum.”
    10-Yunus Suresi 15
    Bunları Kuran’da türlü türlü şekillerde (sarf) açıkladık ki öğüt alıp hatırlasınlar. Fakat bu sadece kaçışlarını artırıyor.
    17-İsra Suresi 41

    Yanıtla (0) (0)
  • tahir / 30 Nisan 2009 16:36

    sevgili cengiz duman fikrini böyle hararetle savunman çok güzel ama farkındamısın hala kuranın tam olarak anlaşılması için tevrat ve incile muhtaçmış gibi ısrarını anlamış değilim.
    peki hodri meydan incil ve tevratta tahrif olmamış ayetleri tespit edin çıkarın, ama bunu savunan kim varsa tespit etsin on kişi 100 kişi 1000 kişi 1000000 kişi tespit etsin bakalım kaç kişi aynı sayıda tahrif olmamış ayet çıkaracak. emin olun ki 2 kişi asla aynı sayıyı denk getiremiyecek.
    bence bırakın bu anlayışı kuranı doğru bir tercüme ile çevirip nasıl hiç bir kaynağa ihtiyaç duymadığını göreceksiniz. birde önyargısız yaklaşın bakalım kurana anlaşılıyormu anlaşılmıyormu. allaha emanet olun

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 30 Nisan 2009 16:14

    Selamün aleyküm,
    Değerli kardeşlerim, Yeni yazımızın başlığı "İSMAİL KISSASININ MUFASSALAŞTIRILMASINDA METODOLOJİ" dir. Moderatör uygun görürse, düşünce platformu köşesinde yayınlanırsa bu yazı formunda görüşlerimizi aktaralım. Şunu bilmenizi isterim ki ben çok istifade ediyorum. Ricam yazı konusu ile ilgili görüşlerle sınırlı kalmanız. Allah'a emanet olun.

    Yanıtla (0) (0)
  • cuma / 30 Nisan 2009 12:15

    kuran arpçadan türkçeye çevirildiğinde mana ve mefhumu değişiyorsa, türk, kürd, faris vs.olan kişilerin mükellefiyetlerinde de bir esneklik söz konusu olmalıdır ki böyle bir şey söz konusu değil.doğru,düzgün bir şekilde çevirildiğinde böyle bir ihtimal söz konusu olmaz.cengiz kardeş! kur'an'ın yeterliliğine dair bir konuyu tartışmaya açması ekstrem bir konudur diyor. biraz katılıyorum. çünkü adam kur'an'ı kerimde net olarak yakub'un ishaktan sonra ibrahim peygamber'e müjdelenen oğlu olarak geçtiği halde kabul etmiyor torunudur diyor. yine kuranda, diğer semavi kitaplarda değil; kurban edilmek istenen çocuk ismail olmadığı halde kabul etmiyor;çünkü ismail benim peygamberimin dedesidir ismail olması lazımdır diyor. yine "Azer" ibrahim'in babası olarak geçtiği halde kabul etmiyor.amcasıdır diyor.kuranın tam tersine bir şeyi kabul ediyor kabul ettiği şeyede yorum diyor... ne diyelim; hayırlı yolculuklar!

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 30 Nisan 2009 06:04

    "O esnada hanımı ayakta idi ve güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik. Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey! dedi. (Melekler)dediler ki: Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur." 11/Hud/71-73 Kur'an'daki İbrahim kıssasının bu bölümünde anlatılan olay İbrahim'in karısı Sara'nın kısır ve yaşlı olduğu halde çocuk doğuracağı müjdesine şaşırması olayıdır. Tevrat'ta ise olay şöyle geçer: Konuklar,"Karın Sara nerede?"diye sordular. İbrahim, "Çadırda" diye yanıtladı. RAB,"Gelecek yıl bu zaman kesinlikle yanına döneceğim" dedi, "O zaman karın Sara'nın bir oğlu olacak." Sara RAB'bin arkasında, çadırın girişinde durmuş, dinliyordu. İbrahim'le Sara kocamışlardı, yaşları hayli ileriydi. Sara âdetten kesilmişti. İçin için gülerek, "Bu yaştan sonra bu zevki tadabilir miyim?" diye düşündü, "Üstelik efendim de yaşlı."RAB İbrahim'e sordu: "Sara niçin, 'Bu yaştan sonra gerçekten çocuk sahibi mi olacağım!' diyerek güldü? RAB için olanaksız bir şey var mı? Belirlenen vakitte, gelecek yıl bu zaman yanına döndüğümde Sara'nın bir oğlu olacak."Sara korktu, "Gülmedim" diyerek yalan söyledi. RAB, "Hayır, güldün" dedi." tekvin18/9-15 Görüldüğü gibi Kur’an’da ilk hanım, cariye hanım, Hacer, Sara isimleri, ilk çocuk, ikinci çocuk, İshak’ın İbranicesinin gülme manasına gelmesi v.b detaylar yoktur. Neden Kur’an’ın beyan ettiği kıssa zaten Tevrat metinlerinde vardır, muhatap Yahudi ve Hıristiyanlar bu konulara vakıftır. Ondan dolayı Kur’an mücmel anlatımda bulunmaktadır. Kur’an’ın, Tevrat ile mufassallaştırılması budur. Bu yöntem aynı zamanda Tevrat’ın tahrifat alanlarını da ortaya çıkarmaktadır. Kur’an’da melekler İbrahim ile muhavere ederken, Tevrat’ta Yehova ile muhavere ettiği nakledilmektedir. >>>>>

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 30 Nisan 2009 06:02

    Üstelik Sara Allah ile konuşmakta bunun yanı sıra Allah’a gülmedim diye yalan söyleyebilmektedir. Tevhidi değerlere aykırı muharref olan bu noktalar ayıklandığında her iki kitap arasında bu bölüm açısından fark kalmamaktadır. Kur’an’ın icaz ve belagati müstesna…


    Yakup’un İbrahim’in torunu İshak’ın oğlu olma gerçeği de böyledir. Konuyu Tevrat’tan mufassallaştırmak konunun açılımı açısından faydalı olacaktır. “İshak karısı için RAB'be yakardı, çünkü karısı kısırdı. RAB İshak'ın yakarışını yanıtladı, Rebeka hamile kaldı.” Tekvin25/21 Tevrat’taki bu ifade Kur’an’daki İshak sonrası Yakup’la müjdelenme ayetini mufassal hale getirmektedir.
    Yani Kur’an’daki “…Ona İshak’ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik…” ayetinin anlamı; İbrahim nesli İshak’tan sonra da sürecek, Yakup ve sonrası İsrailoğulları olarak Allah’a ittiba edenler çoğalacaklardır. Oysa İsmail için aynı şey söz konusu olmamıştır. Kur’an, Tevrat’taki detayları kullanmadan bir kaç kelimelik ifadeyle mücmel olarak vakıayı bildirmektedir. Tevrat’taki İshak nesli varyantı şöyledir: İbrahim'in oğlu İshak'ın öyküsü: İshak…Rebeka'yla evlendiğinde kırk yaşındaydı. İshak karısı için RAB'be yakardı, çünkü karısı kısırdı. RAB İshak'ın yakarışını yanıtladı, Rebeka hamile kaldı……..Doğum vakti gelince, Rebeka'nın ikiz oğulları oldu. İlk doğan oğlu kıpkırmızı ve tüylüydü…Adını Esav koydular. Sonra kardeşi doğdu. Eliyle Esav'ın topuğunu tutuyordu. Bu yüzden İshak ona Yakup adını verdi. Rebeka doğum yaptığında İshak altmış yaşındaydı.” Tekvin25/19-26 Tevrat’ta sıralanan İbrahim silsilesi resuller, Kur’an’da da aynen beyan edilmektedir. “…İbrahim'e, İsmâil'e, İshâk'a, yakub'a, esbâta (torunlara), Îsâ'ya, Eyyûb'e, Yunus'a, Hârun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebûr'u verdik.” 4/163
    İbrahim’in Kur’an ve Tevrat’a göre iki nesli vardır İsmail ve İshak… Eğer Yakup, İbrahim’in üçüncü oğlu olarak anlaşılmış olsa idi, Yahudilerin kaçınılmaz itirazları olur ve bu olgu Kur’an’da da kayda geçerdi. GERÇEKLE

    Yanıtla (0) (0)
  • tahir / 30 Nisan 2009 03:06

    Bu (Kuran ) Alemlerin RABBI’ndan gelen bir vahiydir.Eğer o, (Muhammed) başka her herhangi bir şey öğretmeye kalkışsaydı onu sağ elimizle yakalar ve onun şah damarını keserdik,hiç biriniz de ona yardım edemezdiniz." 69:43-47
    Ey Muhammed ) de ki: Nedir en büyük şehadet? De ki:Benimle sizin aranızda ALLAH şahittir ve bana bu Kur'an vahyolmuştur ki, sizi ve ulaştığı herkesi ikaz edeyim." 6:19
    " De ki: Eğer hata yaparsam bu bendendir, ve eğer doğru yaparsam da bu Rabbimden almış olduğum vahiy sebebiyledir." 34:50
    Elif,Lam ,Ra.Bunlar “apaçık” bir kitabın ayetleridir." 12:1
    Elif,lam,ra.Bu, ayetleri delillerle mükemmelleştirilmiş bir kitaptır." 11:1
    Sana tüm detaylarıyla bu kitabı vahyettiği halde (de ki) hüküm koyucu olarak Yüce ALLAH'tan başkasını mı arayayım?" 6:114
    Kim Allah’ın gönderdiği peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur” , “peygamber size neyi

    emrettiyse ona uyun ve size neyi yasakladıysa ondan sakının...” , “o peygamber, keyfî olarak konuşmaz,

    ONUN SÖYLEDİKLERİ VAHY DEN BAŞKASI DEĞİLDİR , “yemin olsun ki; Allah’ın Peygamberinde sizin için,

    ........en güzel bir örnek vardır”


    Yemin olsun ki, biz onlara, ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik. ARAF 5
    daha birçok ayetle kuranın yeterliliği konusunda delil getirilebilir. anlaşılması gereken hz.resulünde sadece kurana uyduğu bizimde kurana uymamızdır. hz. peygambere de helal ve haram yetkileri vermek yada kuran dışında vahy aldığı iddisında bulunmak yada vhz.resulun vahyin dışındaki sözlerinede vahy gibi gösterme çabası şirke kadar giden o sinsi yolun önünü açabilir. resule itaat allaha itaatle beraber anılır. resul nasıl itaat ettiyse öyle itaat etmemiz gerekiyor, buda sadece kuranla olur. allaha emanet olun

    Yanıtla (0) (0)
  • tahir / 30 Nisan 2009 02:43

    sevgili cengiz duman öncelikle eleştirileri dikkate alıp cevap verme inceliğinde bulunduğun için çok teşekkür ederim allah razı olsun.
    sevgili kardeşim birincisi kaynak noktasındaki izahına bakacak olursak kuran yetmez gibi bir anlam çıkarabiliriz, buda çok riskli bir iddia olur.
    ikincisi ..sizin için allah resulunda güzel örnekler vardır... diyen bir kitaba iman edenlerin peygamberi postacı gibi görmesi olacak şey değildir.
    müslümanlar elbetteki hz.peygamberi örnek alacaktır, hangi konuda ? tabiki kuranı anlama içselleştirme ve yaşamlaştırma konusunda. hz.resul bunu nasıl yapmış tabiki kuranın ifadesi ile ...ben ancak bana vahyolunana uyarım... diyerek yapmıştır. hadis yada sünnet dediğimiz şey kuranın dışında bir şey değil. sünnet kuranın pratiğidir. yani hz. resul kuran dışı hiçbir pratiği olmamıştır(bize örneklik noktasında), vahy ile talimatlandırılmamış davranışları bizim için bağlayıcıda değildir.
    kuranın onay verdiği her söz her davranış meşrudur. velevki aristo,konfiçyus,budda,hz.muhammed ..... kim söylerse söylesin o söz ve davranış meşrudur.
    De ki, işte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum. Ben ve bana tabi olanlar aydınlık bir yol (basiret) üzereyiz. " (Yusuf :108) Bazı insanlar "Allah'a ve peygambere inandık ve itaat ettik " diyorlar; ondan sonrada içlerinden bir grup yüz çeviriyor. " Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve peygambere çağrıldıklarında, bakarsın ki, içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler. " (Nur : 47/48 " Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan (!) emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta ihtilafa düşerseniz - Allaha ve Ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah ve Rasulüne götürün. Bu hem hayırlı ve hem de netice bakımından daha hayırlıdır. " (Nisa : 59)
    ayetlere bakarsak resule itaat allaha itaatle beraber anılmıştır.çünkü resul allaha itaat ediyordu bizde resul gibi allaha itaat etmeliyiz.

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 29 Nisan 2009 22:44

    Selamün aleyküm,
    Kur’an’ın yeterliliğine dair konu ekstrem bir konudur. Yeterliliğin sınırları iyi belirlenmediğinde yapılacak tartışma olumsuzluk manasında tesir yapabilir. Çünkü onu anlamak için Arapça’dan başka bir dile tercümesi bile bu konu içine sokularak sorgulanabilir. Kuru bazda buna sadece Kur’an yeter başka bir şey gerekmez derseniz; Hz. Peygamberin konumu dâhil, onun Sünneti, Hadisler ve diğer müteselsil konuları göz ardı etmiş veya reddetmek konumunda olursunuz. Bu sizin tercihinizdir.
    Bilindiği gibi Kur’an ana konulara temas etmektedir, resulullah o konuları Kur’an doğrultusunda hemen her mevzuda pratize etmekte yani mufassallaştırmaktadır. Peygamber bunu Allah'ın denetiminde yapmaktadır. Yanlış bir tutumda zaten uyarı gelmektedir. Yani Kur'an harici sünnet ve hadis geleneği Kur'anî çizgidedir.
    Bugün veya geçmişteki Kur’an nazarlı görüşlerce; Kur’an’dan daha etraflı ya da kâmil manada istifade için oluşan bu kültür tamamen reddedilmemiştir/reddedilmemektedir.
    Kur’an harici bu birikimdeki sonradan çeşitli metodlarla katılan tevhidî veya Kur’anî aykırılıklara ait muhteva, Sahih sünnet, Kur’an’a muvafık hadisler v.s gibi çeşitli metodlarla, Kur’an’i çizgi gözetilerek ayıklanıp yararlanılma yoluna gidilmiştir/gidilmektedir.
    Benzer bir metod kıssalar hususunda Kur’anî çizgi korunarak Tevrat ve İncil ile ilgili olarak devam ettirilmesi geçmiş süreçte uygulandığı gibi günümüzde de sürdürülmesinde bir sakınca görmemekteyiz. Ancak Tevrat ve İncil’deki karşılaştığımız muharref muhtevanın, Kur’anî çizgide sahih olanlarının alıntılanmasını öngörmekteyiz.
    Ne resulün sahih Sünneti ve Hadisi ne de Tevrat ve İncil’den ayıklanan sahih tevhidî muhteva, Kur’anı nakzetmez, onun yeterliliğinden bir şey eksiltmez, Esasen bu metod yine Kur’an’ın bir tarzıdır. Bundan ötürü Kur’an kendisinden evvel inen kitapları külliyen nakzetmemiştir. Hz. Muhammed'i "postacı" mesabesinde kabul etmemiştir. Resulullah Kur'an'ın emirlerini pratiğe dönüştürerek mufassallaştırmıştır.

    Yanıtla (0) (0)
  • m.esed / 29 Nisan 2009 21:43

    işin içine tevrat da girince işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Oysaki Kuran açıkça belirtmiş. aşağıda ayetleri vererek açıkladım.Ancak Cengiz Duman kardeşim bana yanıtında Kuran ve Tevrat kaynaklarına göre yorumumun yanlış olduğunu belirtmiş.Kurandan açık olarak anlaşılan ilk oğulun Hz. İshak olduğudur. İlk oğulun Hz. İsmail olduğunu savunanlar(aslında benim okuduğum tüm tefsirlerde de böyle ) Hz. İbrahimin melekler Hz. İshak ve Hz. Yakubun müjdesini getirdiğinde neden şaşırdığını açıklamak zorundadır. ve ikincisi Kuranı bin kez okusam şunu anlarım ki Hz. Yakub ve Hz. İshak kardeşti. Apaçık olan bu anlam nasıl değişebiliyor. Hangi ayette Hz. Yakubun Hz. ishakın oğlu olduğu geçiyor. Kuranda tartışma götürmez bir biçimde herkesin bu şekilde anlayacağı bu ayetler nasıl tevil ediliyor. Ama dediğim gibi işin içine Tevrat girince anlamlar değişiyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 29 Nisan 2009 20:44

    Öncelikle şu kesin gerçeğin altını çizelim. Zebih/kurban’ın, İsmail veya İshak mı olduğuna dair Kur’an’da açık bir ayet yoktur. Bu yüzden İslam alimleri zebih’in kim olduğu hususunda ihtilafa düşmüşlerdir. Aşağıdaki ihtilaf edenlerin isimlerini bu yüzden verdik. Yani zebih/kurban hususunda ihtilaf yeni değildir. Bizde icat etmedik. Dolayısıyla ne Kur’an’dan ne de Hadislerden kesin bir zebih ismi vermek mümkün olmamaktadır ki, müfessirlerin ihtilafı gerçekleşmiştir. Bundan dolayı Kur’an’ın Saffat suresindeki zebih ayetlerinin diğer İsmail ve İshak kıssası ile ilgili ayetlerle yorumlanması sonucu ulaştığımız İshak ismine paralel bu görüşü destekleyen ek bir görüş olarak; Kur’an’ın geçmiş kitap olarak tasdik ettiği Tevrat’tan da Kur’ani perspektife uygun yaptığımız alıntılarla, Kur’an’dan çıkardığımız sonucu örtüştürmekteyiz. Eğer Kur’an, Tevrat’ı tasdik etmeyip külliyen nakzetmiş olsaydı bu yöntemimiz yanlış olurdu. Oysa Kur’an Tevrat’ı tasdik etmekte biz ise muharref olanı ayıklayarak Kur’anî bakışla uyuşanları kullanmaktayız. Kaldı ki bu yöntem bin dört yüz yıllık İslam kültürünün temellerinde zaten bulunmaktadır. Böyle olmamış olsa Hz. İsmail’in ve annesinin yaşantılarına dair bilgileri edinmemiz mümkün olamazdı. Bu sayede Sara ile İsmail-Hacer çekişmesi ve bunun neticesi Mekke’ye hicret, İsmail mi önce doğmuş İshak mı sonra doğmuş, fiziksel sünnet nasıl ortaya çıkmış, Hacer’in cariye mi hür mü olduğu, Mekke’ye bırakılan zürriyet içerisinde Hacer’in varlığı gibi çok çeşitli malumatı bu yolla edinmekteyiz. Bunlar olmadan Kur’an’daki ayetleri detaylı olarak anlamak mümkün olamaz.
    Yine altını çizmemiz gereken bir husus vardır; İslam kültüründeki Kur’an’ın değinmediği İsmail kıssasına dair bütün bu argümanlar Kur’an’ın tasdik ettiği Tevrat'tan nakil malumattır. Önemli olan bu malumatı Kur’an’ın mesajını engellemeyecek biçimde kullanmaktır. Bu yöntem doğru yapıldığında esasen Tevrat’taki tevhidî unsurları da kullanmış olmaktasınız ki bu alüyyü’l âlâ bir konumdur.

    Yanıtla (0) (0)
  • erdem / 29 Nisan 2009 18:49

    sayın haksöz yetkilileri yorumları okuyunca aslında problemin kuranın yeterliliği konusunda bir netliğin olmadığını görmekteyiz. sizden istirhamım kuranın islamın anlaşılmasındaki bu kaynak sorunu ile ilgili bir platform oluşturmanız ve bu platformda değişik fikirlerin tartışılmasını sağlamanızdır. yani asıl sorun şu galiba kuran tek başına yetermi yetmezmi? bu konunun netlik kazanması gerekmekte sanıyorum .iyi çalışmalar

    Yanıtla (0) (0)
  • tahir / 29 Nisan 2009 16:30

    sayın cengiz duman iddianı ıspatlamak için delil getirdiğin ayetler aslında senin iddialarını çürütmektedir.
    zülkarneyn, ashab-ı kehf,ve diğer peygamber kıssaları kuranda geçtiği kadarı ile bize yetmesi gerekmektedir. kuran bize bu tip konularda fazla tartışmamamızı vaaz eder.
    ...kuran yetmiyormu... diyen kuran bizlerin muhatabının sadece kuran olduğunu söyler. .. ben ancak bana vahyolunana uyarım... ... sizde bu kitaptan hesaba çekileceksiniz...
    gibi birçok ayet bize referans olarak kuranı işaret etmektedir. bu yüzden kuran ile yetinmeli kuran dışı ihtilaflı kaynaklardan kuranı açıklama yoluna gidilmemelidir. kuranı allah gönderdi koruyacak olanda allahtır. allah tarafından korunurluğu ve güveninirliği olan bir kitabın allah tarafından korunmayan güvenirliği olmayan ihtilaflı kitaplardan açıklanmaya çalışılması ciddi bir üslup hatasıdır. bu konuyu ciddi bir tartışma platforfu haline getirirseniz bence daha hayırlı olacaktır.

    Yanıtla (0) (0)
  • Mahmut Süreyya Çayköylü / 29 Nisan 2009 11:59

    Sizi tanımıyorum. Ancak size bu konuyla olan yazışmalarda muttali oldum. Verdiğiniz cevaplarda çizginizi bozmamanız hoşuma gitti. Bu bir güzel ahlak belirtisidir.
    Verdiğiniz cevaplar ve tevrattan alıntılar hususundaki yazdıklarınız malumumdur. Ancak ne yazıkki Mustafa İslamoğlu hocamın da düştüğü basit hataya sizde duçar oluyorsunuz. Tevratta şu anda yazılanlar Kuran ile ve de Efendimizden naklen gelenler ile paralellik arzediyorsa bizimdir.Kabul ederiz. Yani Kuran ve hadis ile aynı paralelde olmayan ve de Kuran ve hadisde bulunmayan kıssalara şüphe ile yaklaşmak ve kabul etmemek durumundayız. İslam aleminin bilmesi, kullanması gerekli bir kıssa olsaydı zaten ya Kuran ya da hadislerde mevcut olurdu.
    Bahse mevzu olan İsmailmi, İshak mı mevzuunda Kuran ile Tevrat arasında paralellik yoktur. zaten Yahudi toplumu Hz. İshak hususunda bir israr ve bir asabiyet sergilemektedir.
    Meseleye ilmi olarak bakıldığında, raviler incelendiğinde kurbanın Hz. İsmail olduğu son derece kuvvetle ortaya çıkar. Bu hususu yahudiler de domuz gibi bilmektedirler.Ama tahrif etmişlerdir çünkü buradan Efendimizi inkara yol buluyorlar. Vesselam..

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 29 Nisan 2009 10:15

    Selamün aleyküm,
    Kur'an'ın nazil olduğu dönemde hitabettiği muhatap arap toplum hafızası Kur'an'ın bahsettiği kıssalar açısından nasıldır? a-Bomboş b-biraz bilgileri vardı... c-Detaylı sayılacak bilgileri vardı ancak tevhidi ve hidayet edici özellikleri yoktu.
    Sorumuza verilecek cevap illaki "c" şıkkıdır.
    Kur'an'ın nazil olduğu dönem muhatap toplumu; Mekke ve Medine ahalisi ve bunları oluşturan müşrik, yahudi ve hristiyanlar, Kur'an'ın bahsettiği kıssaların hepsinden olmasa da önemli kısmından bilgileri bulunmaktaydı. Yahudi ve hristiyanlar Tevrat, Müşrikler ise çeşitli sözlü rivayet ve ticaret kervan seferlerindeki bizatihi gözlemler vasıtası ile kıssalar hakkında bilgi sahibi idiler. Dolayısıyla Kur'an, onların bu bilgilerine de atıflarda bulunarak Kıssaları beyan etmektedir. "Sana Zülkarneyn'den sorarlar...." "...altıncıları köpekleridir" diyecekler. bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. "Onlar yedi kişidir;
    sekizincisi köpekleridir" derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi
    bilir...münakaşaya girişme ve onlar hakkında
    hiçbirinden malumat isteme..." İbrahim,Musa,İsa ve diğer İsrailoğulları peygamber kıssaları v.s gibi kıssalardan bahseden ayetler de bu hakikatı gündem etmektedir.
    "Sana kendinden öncekileri doğrulayan Kitap’ı hak ile indirdi. İnsanlara yol göstermek üzere daha önce de Tevrat’ı ve İncil’i indirmişti."
    Bundan dolayı Kur'an'daki İsmail kıssası mücmel ve Tevrat'ta yer almayan Mekke ikameti bölümüyle başlamaktadır. Mekke'ye yerleşim, Kabe'nin yapımı, hacc menasiki ve İsmail'e ait cüz'i kişilik bilgileri yer almaktadır.
    Muhtemeldir ki Kur'an'daki mücmellik Tevrat'ta yer alan İsmail kıssasındaki detayları tekrar etmemek içindir. Nitekim Kur'an Tevrat'ta var olan İsmail kıssası bilgilerini tamamen nakzetmemektedir. Bunun altı çizilmelidir. Ancak Kur'an, Tevrat'ta tahrif edilmiş olan bu tevhidi ve hidayet edici vasfı azalmış veya yok olmuş kıssalardan mücmel olarak bahsederek tevhidi ve hidayet edici boyuta yeniden irca etmektedir

    Yanıtla (0) (0)
  • tahir / 28 Nisan 2009 18:23

    sayın yazar tahrif olmuş kitaplardan kurana delil çıkarmak beyhude bir çaba olsa gerek. neden riske girmek gibi bir gaflete düşüyoruz.
    kuranın anlaşılması noktaında tahrif edilmiş kitaplardan faydalanılması giişimi yanlış yolda yürüme geleneğini oluşturmuştur.
    kurandaki kıssaları allah yeterince yani bilmemiz gereken kadarını açıklamış. işin hikmetini anlamak yerine detay üretip kurandan uzaklaşıp tahrif edilmiş kaynaklardan yardım istemek ne kadar doğrudur.
    film senaryosu yazılacaksa başka konumu kalmadı. saygılar

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 28 Nisan 2009 17:49

    İslâm kaynaklarında Zebih/kurban'ın kim olduğu hususunda derin ihtilaflar vardır.
    Zebih/kurban'ın, Hz. İbrahim'in oğullarından hangisi olduğu hususunda iki görüş zikredilmiştir.
    Birinci görüşe göre Hz. İbrahim'in, kurban etmek istediği bu oğlu Hz. İshak'tır. Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Abdullah b. Mes'ud, Hz. Abbas b. Abdulmuttalib, Hz. Abdullah b. Abbas, Hz. Ebu Hureyre, Katâde, İkrime, Hasan Basri, Saîd b. Cübeyr, Mücahid, Şâ'bî, Mesruk, Mekhûl, Zuhrî, Atâ, Mukâtil, Süddî, Ka'b'ul-Ahbar, Zeyd b. Eslem, Taberi'nin bu görüşte oldukları rivayet edilmektedir.
    İkinci görüşe göre ise burada Hz. İbrahim'e hediye edileceği müjdelenen ve daha sonra Hz. İbrahim'in kurban etmek istediği çocuk Hz. İsmail'dir.Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali, Hz. Abdullah b. Ömer, Hz. Abdullah b. Abbas, Hz. Ebu Hureyre, Hz. Muaviye, Hz. İkrime, Hz. Mücahid, Hz. Yusuf b. Mehren, Hz. Hasan Basri, Hz. Muhammed b. Ka'b el-Kurzî, Şâ'bî, Hz. Said b. Müseyyeb, Dahhâk, Hz. Muhammed b. Ali b. Hüseyin (İmam Muhammed el-Bâkır), Hz. Rebî b. Enes ve Hz. İmam Ahmed b. Hanbel v.s.

    bknz:

    Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,c.7,s.93-94.
    İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur'an, c.14,s.520
    Vehbe Zuhayli,et-Tefsirü’l-Münir,c.12,s.118
    Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın çağdaş tefsiri,c.7,s.415
    Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an, c.5, s31-32

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 28 Nisan 2009 15:52

    Kur'an kendinden önce inmiş bulunan Tevrat, İncil gibi daha sonra muharref hale gelen kitapların; tahrif edilmeden önceki konumunu tanıyan destekleyen ve onlardaki tahrif edilmiş hususların tahrif edilmeden evvelki doğrularını tekrar açıklayarak, meydana gelen mesaj sapmalarını böylece düzelterek, kesintiye uğramış olan tevhidi gerçeği yeniden tesis ederek, insanlara hidayet kaynaklığını devam ettirme iddiasında olan bir kitap olmuştur. "Sana kendinden öncekileri doğrulayan Kitap’ı hak ile indirdi. İnsanlara yol göstermek üzere daha önce de Tevrat’ı ve İncil’i indirmişti. " 3/3-4" Bu daha öncekilerin kitaplarında da vardır. İsrailoğlu bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir belge değil miydi ? " 26/196-197 "Ey Ehl-i Kitap: Resulümüz size Kitaptan gizlemekte olduğunuz bir çok şeyi açıklamak üzere geldi.." 5/15 " Biz sana da kendinden önce gelmiş olan kitapları doğrulamak ve böylece onları koruma altına almak üzere, gerçeği bildiren kitabı indirdik. " 5/48 " Resullerin kıssalarında aklı olanlar için bir ibret vardır. Kur’an uydurulacak bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekilerin doğrulanması, her şeyin açıklanması ve inanan bir toplum için bir rehber ve rahmettir. " 12/111
    Dolayısı ile Kur'an'ı Kerim’in; Tevrat ve İncil’de geçen bazı hususlardan özellikle kıssalardan bahsetmesi kadar doğal bir durum olamazdı. Çünkü Allah, Kur'an inmeden evvel yolladığı diğer kitaplarda da Kur'an'da olduğu gibi, kıssalara yer vererek o kitaplara muhatap toplumların da bu gibi örneklerden öğüt ve ibret almasını istemiştir.
    Bundan ötürü Kur'an’da geçen ve mufassal olmayan bir vakıanın; ilgili konuların yer aldığı Tevrat veya İncil metinlerinden faydalanılarak –Kur’anî perspektifte- detaylandırılmaya veya yaşanılan toplum ve etrafındaki yaşayan toplumların çeşitli bilgileri ile yeni açılımlar sağlanılmaya çalışılması kadar doğal bir tutum olamaz.
    Nitekim bize kadar ulaşan İslam kaynakları bu metodu uygulamışlardır.

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 28 Nisan 2009 14:03

    Kur’anî perspektiften bakıldığında, Kurban edilmek istenen, yani mef’ulün kimliğinin muhataplara açıklanması gerekmemektedir. Çünkü bu isim ha İshak@ olmuş, ha İsmail@ olmuş, kıyamete kadar Kur’an’a muhatap olanlar açısından ne fark edecektir? “Zebih”in İshak@ veya İsmail@ olması bizim, yani muhatap toplumun; ne İsmail’@in veya İshak’@ın resullükleri arasında ayrım yapmamıza ne de bu resullerin etnik kimliklerine dayalı olarak, hiçte İslami olmayan -İbrani / Arap- kavmiyetçilik veya asabiyet hastalığına duçar olmamıza izin verir.
    Kıssanın amacı bu olay nezdinde muhatapların ders alarak, sevdiği şeylerden fedakârlık etmedikçe Allah’a tam teslim olamayacakları; Allah’ın emirlerinde, İbrahim@ ve kurban edilmek istenen “Zebih” –İsmail / İshak- gibi tereddütsüz itaatkâr olmaları mesajını vermektir.
    Kıssada “Zebh” olayı ile verilmek istenen dersler; bu imtihandan başarı ile geçen İbrahim@ ve oğlunun, Allah’a karşı teslimiyet fiilleridir. Onların kişilikleri yani etnik yapıları, statüleri bundan sonra gelir. Ancak kıssanın bu bölümünü iyi yorumlayamayan veya yorumlamak istemeyenler, kıssadaki kişilikleri ön plana çıkararak o kişilerin soyundan olmayı, yücelik ve ayrıcalık haline getirme yoluna giderek, Kur’an’i bakış açısını kaybetmişlerdir.
    İsmail kıssasındaki ayrıntılara; etnik, kavmiyetçi, asabiyet yargılı düşüncelerle yaklaşanlarca, olayların mahiyeti anlaşılamamış veya anlaşılmak istenmeyerek isabetli yorumlanamamıştır. Olaylar, beşeri arzular yönünde yorumlanarak, kısasının mufassal hale getirilmesindeki rivayetlere dayanan bazı bölümleri, Kur’an’i mesajlar istikametinden kaydırılarak başka mecralara aktarılmıştır.
    Bundan dolayı İsmail kıssası veya İbrahim kıssasının “Zebih” ile ilgili rivayete dayanan bazı bölümleri, geçmişteki zoraki beşeri algılamalardan soyutlanılarak, Kur’an’i bakış açısıyla, eldeki tüm veriler birleştirilerek, kıssa’yı parçacı değil bütüncül bakış açılarıyla değerlendirmeye çalışılarak okunmalı, araştırılmalı, incelenmelidir.

    Yanıtla (0) (0)
  • Mahmut Süreyya Çayköylü / 28 Nisan 2009 11:01

    Evet zor bir meslek.. Araştırıyorum derken pisle temizi, hakla batılı, doğruyla yanlışı birbirine karıştırmak, hele bu devirde..
    Vasıflı bir insan olarak yetişmenin bu kadar zor olduğu bir devirde bir zat çıkıyor bu karıştırmayı, pardon araştırmayı yapıyor maalesef.. Kurban edilen İsmail mi? yoksa İshak mı? Buyrun.. Kafalar allak pullak, avam zaten cahil. Akaid bozuluyor.. Allah'ın geçerliliğini ilan ettiği tevrat kaynak olarak kullanılıyor ve İshakın da kurbana söz konusu kişi olabileceği, ve İsmail in kesin isim olmadığı iddiası ortaya aytılıyor.. Ne adına? Efendim araştırıyoruz ya.. Hemi de yazarız.. Hem arıştırıp hemide yazıyoruz işte.. İtirazı olan varmı? Efendim sepette pamuk varsa itiraz edersin tabii ama yoksa yersin.. Afiyet olsun..

    Yanıtla (0) (0)
  • cuma / 25 Nisan 2009 17:14

    kardeşçe bir tartışma ve kardeşçe bir uslup ile noktalandı bu makale.gerek a.Tikici kardeşin ve gerekse c.fıtrat kardeşin uslup ve adablarına hayran kaldım. belki ufak tefek şeyler vardı;ama ikiside mutedil davrandılar. teşekkürler.

    Yanıtla (0) (0)
  • c.fıtrat özaydın / 23 Nisan 2009 10:39

    Önce buradaki herkesi ilgilendiren genel bi cümle kurayım; Öze dair değiniler her zaman mı sıkıntılı olur deyesi geliyo insanın.! Cengiz bey benim açımdan ekleyecek birşey kalmayacak şekilde konuyu izah etmiş açıklamasında.Teşekkürler. İslam toplumunda az bildik olunan söz konusu gerçekleri dillendirmiş.Ancak A.Tikici kardeşim her ne kadarda sanki benim yazdılarımı kısmi olarak okumuş gibi değinilerde bulundu isede ben hüsnü niyetini anlayabildiğim/anlamak istediğim için artı cevaplara gerek yok derim.Fakat ithamları kabul etmiyorum.Zira yazdıklarım aşşağıda duruyor ve isteyen dikkatlice okuyabilir.Ayrıca yorumlarımın çokluğunun asıl metni örttüğü kısmı ise nezaketendi daha çok.. yoksa konuşulması elzem konuları açıklığa kavuşana kadar konuşmalıyız elbetteki.Son olarak Mevlanacı oluşum gibi birşey çıkmış ortaya sanki.. Mevlanacı olmadığım gibi onu çok sempatik de bulmam.Bunlar gündem etmeyi hiç sevmediğimiz şeyler ama belirtmek durumunda kaldım.Selam ile..

    Yanıtla (0) (0)
  • cuma Sağlam/İstanbul / 22 Nisan 2009 19:52

    sayın cengiz duman kardeşim endişelenip zaruri açıklama yapnanıza hiç gerek yoktur. zira konu tam mecrasında tartışılmaktadır. başka bir konuya atlanmamıştir.hac menasiklerinden olan safa ile merve yürüyüşü,şeytan taşlaması zemzem suyu, kuran'i perspektifte tartışılıyor.şahsım adına bu ritueller,haccın birer vaz geçilmezleri ve farzları olarak biliniyordu. yorumların hepsini okudum şu kanaata vardım ki kuranın dışına çıkmak tehlikeli ve israftır.selam ve dualarla...

    Yanıtla (0) (0)
  • metin Aslan / 22 Nisan 2009 12:38

    şahsım adına bu yorumlardan çok şey öğrendim.kurban edilmek istenen peygamberin ismail olduğunu kuran'ı kerimde ismen zikr edildiğini, sefa ile mervenin haccın farzlarından olduğunu biliyordum.bu güzel ve benim için kayda değer olan yorumları okurken, bir yorumcunun bu ihtilaflı bir meseledir demesi,benide (pek fazla kitap okumadığım halde)bir kaç meal'ı açıp baktırmaya sevketti.bundan dolayı Abdullah tikici kardeşime teşekkür ediyorum; en azında müktesebat ve stoklarımı kontrol etmeye beni teşvik etmiştir...

    Yanıtla (0) (0)
  • abdullah Tikici / 21 Nisan 2009 17:19

    hesap gününde c.Allah insanların derilerini konuşturacak.deri konuşup sahibinin aleyhinde şahitlik yapınca, kişi derisine benim aleyhimde niçin şahitlik yaptın diye sitem ediyor . deri ise her şeyi konuşturan Allah beni konuşturdu der.ben de C.fıtrat kardeşimi Allah konuşturdu ve ona yazdırttı.kardeşimiz haklı olarak yorumların fazlalığı bazen ana metni kaybettirip kamufle edebilir diyor.haklıdır fakat, kardeşimizin sölediği bir şey daha var onu unutmuştur. hani celaleddin'i rumi bir ayağınız kuranda olsun o diğer ayağınızla dünyayı dolaşın demiş diye sözde veciz bir ifadesini kullanmıştı.sizinde bir ayağınız ana metinde olsun o diğer ayağınızla yorumların içine girin. niye insanlara iyiliği emredip nefsinizi unutuyorsunuz.kaldıki c.ruminin hikayelerini çok güzel tefsir de edebiliyorsunuz.siz kuran'ı kerimde kurbanlık olan peygamberin ismail olduğunu bariz bir şekilde olduğunu söyledikten donrs ikinci makalenizde bu meselenin ihtilaflı olduğunu söyliyorsunuz. bade harabil basra...benim maksadım sadede gelmektir. dini kurandan ve kuranı dinden uzaklaştırmamaktır.dinimizi kitabımız olan kuran'dan öğrenirsek sizin sıraladığınız en az o yirmi tane ravileri sıralamaya ne gerek kalırdı. uzun lafın kısası:C.Allah benim dinimi benim kitabımda anlatın diyor."benim azabımdan korkanları bu kitapala uyar" ifadesinde olduğu gibi. selam ve muhabbetler. bir yorumcu kardeşin dediği gibi no inat...

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 21 Nisan 2009 16:51

    Selamün aleyküm; "Hilal tv'de inancın renkleri" adlı yazımız üzerine hayli yorum geldiğini müşahade etmekteyiz. Ancak bu yorumlar yazımızda üzerinde durduğumuz ayrıntılara temas etmekten uzaktır. Yazımızda,Hilal tv'deki programda Şinasi hoca'nın genelde kıssalar özelde İsmail kıssasını yüzeysel işlediğini ve önemli noktalarda detaya girmeden es geçtiğini tespit ederek bunun kıssanın anlaşılmasında bir olumsuzluk olduğu üzerinde durmuştuk. Bunlardan biri olarak Hz. Hacer ve Hz. İsmail'in; Hz. İbrahim tarafından Mekke'ye ilk yerleşmelerindeki olguyu gündem ettik. Şinasi hoca bu programda ve daha evvelki yazılarında önemli bir tespitte bulunmaktadır. Bu teze göre İslam dünyasında bilinenin aksine Hacer ve İsmail, Kabe kurulu ve orada yerleşimciler
    var iken Mekke'ye yerleştiler. İşte bu noktada detaya girilip konunun açılması gerekmekte iken başka bir konuya atlandığını gördük. Oysa Kabe kurulu ve etrafında insan yerleşimi var ise o takdirde İslam kaynaklarındaki ve bugünde bize kadar ulaşmış olan Hacer'in, oğlu İsmail'e su bulmak için koşuşturması, dolayısıyla bunun anısına dayalı olarak yapıldığı anlatılan Hac menasikindeki Safa ve Merve arası yürüyüş ritüeli; bu koşu arkası Kabe içerisindeki Cebrail aracılığıyla Zemzem'in bulunuşu inancı anlatımları boşlukta kalmaktadır.Dolayısıyla bu konuya açıklık getirilmesi gerekirken İsmail peygamberin evliliği konusuna dalınarak ne Tevrat nede Kur'an'da yer alan İsrailiyat bile olmayan bambaşka bir hikaye ile konu geçiştirilmiştir.
    Söz konusu programda İsmail veya İshak'ın kurban olma meselesi anlatılmıştır ancak kurban İsmail ise nerede nasıl gerçekleşmiş üzerinde durulmamıştır. İshak ise Hac'da olduğu kabul edilen İsmail'in kurban edilme inancı ve müteselsilin kurban edilme yerine gidilirken Şeytan'ın taşlanması dolayısıyla Hac menasikindeki İbrahim'in o günkü tavrı anısına gerçekleştirildiğine inanılan Hac'da şeytan taşlama ritüeli inancının temeli kalmamaktadır. Bunların cevaplarını beklemek hakkımızdır kanaatindeyiz.

    Yanıtla (0) (0)
  • cengiz duman / 21 Nisan 2009 11:16

    Selamün aleyküm; Bir kardeşimizin yaptığı yorum, Kur'an ve Tevrat'ın İsmail kıssaları gerçeklerine aykırıdır.
    1- Hz. İbrahim'in Hacer'den İsmail; Sare'den İshak ve bilahare bu iki hanımının ölümünden sonra evlendiği Keturah adlı Kenan'lı kadından "Tevrat ve İslam kaynaklarında yer alan ifadelere göre; Yeksan, Zemran, Medyan, Yasbuk, Suh ve Büşr” adlarında altı evladı daha dünyaya gelmiştir.“
    2- Hz. İbrahim'in ilk oğlu İsmail'dir. Hanımı Sare'nin kısır ve yaşlı olması sebebiyle ve yine onun isteği ile çocuğu olması amacıyla Hacer'le evlenmiştir.
    3- İshak, Allah'ın, Lut kavmine gönderdiği meleklerin müjdelemesi ile Sare'den doğmuştur. Müjdelenmesi ve arkasından Sare'nin bu müjdeye gülmesi dolayısıyla; Tevrat geleneğindeki olaylara istinaden isimler verilmesi olgusu dolayısıyla "Yıtshak" "güldü" ismi verilerek bu olay anılaştırılmıştır.
    4- Tevrat ve İslam kaynaklarına göre; İshak'ın doğumundan sonra Sare ile Hacer ve onun oğlu İsmail ile aralarında gelişen olaylar ve çekememezlikler dolayısıyla Hacer ve İsmail El-Halil "Hebron"daki yurtlarından hicret etmişlerdir.
    5- Kurban olayı Tevrat'a göre Hz. İbrahim'in Sare'den olma oğlu İshak'ı kurban etmek istemesiyle gerçekleşmiştir.
    Kur'an, Kurban'ın "Zebih" adını açıkça vermez, Saffat suresindeki kurban olayının diğer İbrahim, İsmail ve İshak kıssalarının nezdinde yorumlanması ile kurban'ın İshak olduğu kanaatine ulaşılmaktadır.Ancak İslam kaynaklarının etnik ve parçacı din yaklaşımları dolayısıyla Kurban'ın İsmail olduğu öne sürülmüştür. Bu konuda Haksöz dergisi 213. sayısısndaki "İbrahimî gelenek: Kurban" yazımızda bu konuyu ayrıntılarıyla işledik.
    6- Hz. Yakup İbrahim peygamberin oğlu değil İshak'tan torunudur. Hud suresi 71. ayette Hz. İshak sonrası müjdelenen Yakup ise peygamber olarak, Hz. İbrahim soyundan muhsinlerin, Allah'ın rahmeti ve bereketi ile ve müteselsilin torunlarından diğer resullerle Hz. İbrahim'in övülmesine işaret etmektedir.Başka hususlardaki açıklamalarla devam edeceğiz.Allah'a emanet olun.

    Yanıtla (0) (0)
  • Hilmi sönmez/ İstanbul / 20 Nisan 2009 17:45

    sayın c.fıtrat özaydın kardeşim! yorumların fazlalığı bazen asıl metni kaybettirip kamufle edeblir demişsiniz; doğrudur,katılıyorum. peki, abdullah tikici kardeşimiz ne diyor? bana göre o da din ile ilgili ayni şeyi söyliyor.yani siz Allah'n dinini kıtabın dışına çıkarırsanız, o, dini kaybettirir karanlıklara gömersiniz; diyor.
    şahsım adına ben de sizin gibi biliyordum. yani kurbanlığın ismail peygamber olduğunu...siz abdullah tikici kardeşimiz'den ayetlerin numarasını istemiştiniz ya,o da saffat ve hud suresindeki ayetleri göstermişti.ben de onun üzerinde bir kaç meal'i inceledim.baktım ki süleyman Ateş'te kuran'ı kerimin,seraheten kurbanlığın ismail peygamber değil ishak peygamber olduğunu söyliyor; diye yazmıştır.bu benim için büyük bir ders oldu,bundan böyle,mükteseb olan bilglerime (abdullah kardeşimin tabirıyle) güvenmiyeceğim.zira bildiğim şeylerin çoğu kuranın dışında olan şeylerdir;kanaatı bende oluştu.Abdullah Tikici kardeşime teşekkür borçluyum. bundan böyle din ile ilgili tüm bilgilerimi imkanım dahilinde kuran'a götüreceğim.

    Yanıtla (0) (0)
  • SUMEYYE / 19 Nisan 2009 12:50

    S.A.ALLAH cc razı olsun.O programı ben de takip ediyorum ve yazdığınız her kelimeyi aynen harfi harfine düşündüm hatta Hilal tv ye yazmayı düşündüm.Programın tarzı uslübü ve geneli yeniden gözden geçirilmeli.Bunu bir komisyon yapsa iyi olacak ve daha cesur olunmalı.Emredildiği üzere dosdoğru olan ilmi ve bilgisi yeterli kişilerden inancın renklerini öğrenmek istiyoruz.Ayrıca inancın iki renginden başkası var mı bilmiyorum.Biri hak biri batıl renktir.Bu programı daha fazla eleştirmek istemem suizanna girmesin.

    Yanıtla (0) (0)
  • c.fıtrat özaydın / 17 Nisan 2009 15:32

    Selamun aleykum.Öncelikle yorumlarım çok yer kapladığı için muhatapların hepsinden özür diliyorum ve hasseten Cengiz Duman ağabeyimden. Zira bu yorumların fazlalığı bazen asıl metni kaybettirip kamufle edebilir.Bu durumda kaş yapayım derken göz çıkaran durumuna düşebiliriz biz kendini tutamayıp fazlaca yazanlar..Bu parantezden sonra eklemeyi daha önce ki yazıda unuttuğum başka bir husus var ona geçeyim inş. Yorumlarda geçen ''bir ayağı kur-an da olmak ve öteki ayağı ile dünyayı dolaşmak!!(Mevlana C.Rumi) Senin bu hassasiyetini samimiyetine bağışlamak lazım can kardeşim. Abdullah bir ayağın kur-an da derken mecazi bi anlatım var yani islamda sapasağlam muttakice kalacaz.Bir yanımız bu şekilde çivili olacak.İşte yaşantımız,günümüz gecemiz,hayatımızda bizimle ilgili olan her ne varsa islama göre şakillenecek.Bu sadece bir ayağımız kur-an da şeklinde kısaca anlatılmış.Ve öteki ayağımızla dünya yı dolaşacağız -bilginin medeniyetlerin, tarihin ve öteki anlayış ve inanaışlarında farkında olmak için onlarıda bakacağız,irdeleyeceğiz, tanık olacağız.Sözü söyleyen bunu kastetmiş.Burada aynı zamanda edebi bir anlatımda var.Hem M.C.Rumiyi tanımazsak art niyet ararız belki ama onu tanıyoruz.Nokta. Geçen yazıda ashabı kehf derken onların sayısı ile ilgili ve tam olarak kaç yıl kaldıkları ile ilgili farklı rivayetler var.Onu demeye çalışmıştım fakat yer kalmamıştı.Yani bu tür şeyler imtihan unsuru olarak kalır bir yandanda.Onun için ardına düşeceğimiz en önemli şey ashabı kehfin illada kaç kişi olduğu değil.Yada tam olarak kaç yıll mağarada kaldıklaarı değil.Asıl almamız gereken verilen mesaj..Bu yazdıklarımı sizlerde biliyosunuz zaten ben sadece hatırlatmış oldum. Rabbimiz ilimle aramızdaki badirelerimizi aşabilme azmimizi arttırsın inş.Kur-anımızı ve peygamberimizi as. tanımayı nasip etsin.Bu sözleri doğrulamaya bizi muvaffak eyle ya Rabbi.Amin.Selam ve hidayet üzerimize ve üzerinize olsun..

    Yanıtla (0) (0)
  • c.fıtrat özaydın / 17 Nisan 2009 11:40

    Yukarıdaki hadis-i şerifin gölgesinde konuşma ve yazmanın dışında laflamak nasip olmaya bana ve cümle kardeşlerime..Amin.Renkli uslubun için Allah senden razı olsun Abdullah tikici kardeşim.Terşekkür benden..Bu konu zaten tartışmalı bir konu imiş.Mevdudinin tefsirinden kısaca bakma fırsatım oldu.Hatta sahabeler bile farklı düşünmüşler bu konuda.!Mesela Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Abdullah b. Mes'ud, Hz. Abbas b. Abdulmuttalib, Hz. Abdullah b. Abbas, Hz. Ebu Hureyre, Katâde, İkrime, Hasan Basri, Saîd b. Cübeyr, Mücahid, Şâ'bî, Mesruk, Mekhûl, Zuhrî, Atâ, Mukâtil, Süddî, Ka'b'ul-Ahbar, Zeyd b. Eslem.Bunlar hz İshak derler.Fakat Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali, Hz. Abdullah b. Ömer, Hz. Abdullah b. Abbas, Hz. Ebu Hureyre, Hz. Muaviye, Hz. İkrime, Hz. Mücahid, Hz. Yusuf b. Mehren, Hz. Hasan Basri, Hz. Muhammed b. Ka'b el-Kurzî, Şâ'bî, Hz. Said b. Müseyyeb, Dahhâk, Hz. Muhammed b. Ali b. Hüseyin (İmam Muhammed el-Bâkır) , Hz. Rebî b. Enes ve Hz. İmam Ahmed b. Hanbel v.s.ise hz İsmail derler.Sübhanellah demekki bizlerde burada sahabelerin yaptığını yapmış olduk. :) Bu çok hoş birşey..Hadi sahabe ile aramızda ortak noktalar yakalama adına islam üzerine kuran üzerine daha fazla düşünmeye koşalım dersek bu daha da hayırlı olur belkide.!Evet bu konuda Tefsir alimimiz Mevdudi gerekçeleri ile beraber kendi tefsirinde İsmailin kurban edilişini zikreder.Gel gelelim yukarıdaki sahabe isimleri bize hassas olmamız gerektiğini işaret eder. Ayette ''Bana ihtiyarlığımda İsmail ve İshâk'ı bahşeden Allah'a hamdedirm." (İbrahim:39) Mevdudide buna dikkat çekmiş -buradaki isimlerin sıralanışlarına görede ismail ilk çocuk ve kurban edilende ilk çocuk olduğundan(çocuğun yaşı ve öteki koşullar) bende kurban edilenin İsmail as. olabileceğine inandım.Şimdi arkadaşlar benim açımdan tüm bunlardan daha önemli olanı yazayım.!Bakın bence kuranın yapısı ve hitabı zaten böyledir bazı konularda.Kimileri isimlere ve sayılara falan takılıp kalacak kimileri ise mesaja yoğunlaşacak.Buashabı kehf tede böle.Slm ile.

    Yanıtla (0) (0)
  • m.esed / 16 Nisan 2009 19:24

    Sonuç:
    1. Hz. ishak, Hz. yakub ve Hz. ismail Hz. İbrahim yaşlı iken doğdular.
    2. Eğer müfessirlerin hepbir ağızdan belirttiği gibi Hz. İsmail ilk çocuk olsaydı, Hz. İbrahim melekler tarafından Hz. İshak ve Hz. yakub O'na müjdelendiğinde yaşlı olduğu için çocuğunun olabileceğine şaşırmazdı. Bu durumda Hz. İsmail, Hz İbrahimin gençliğinde doğmuş ve Hz. İbrahim yaşlandığı zaman Hz. İshak ve Hz. Yakub ile müjdelenmiş denilebilir ancak Hz. İsmailin de Hz. İbrahim yaşlı iken doğduğunu İbrahim suresinden anlıyoruz.
    3. Böylece anlaşılır ki ilk çocuk Hz. İshaktır.
    4.meleklerin müjdesinde Hz. İshakın zevcesi İki çocuk ile müjdelenir. Hz. İshak ve Hz. Yakub. Yani bu iki çocuk Hz. İbrahimin 1. zevcesinden doğacaktır. Ve doğal olarak büyüğü Hz. İshak olmak üzere kardeştirler.
    5.ibrahim suresinde Hz. İbrahim yaşlılığında kendisine İsmail ve İshak ın ihsan edldiğini belirttiği için ve Hud 71 ve takib eden ayetlerde Yakub'un, İshaktan sonra olduğu belirtildiğinden ve İbrahim suresi 39. ayettten Hz. İbrahimin şükrü esnasında Hz. yakubun isminin geçmemesi ve Hz. İshak ve İsmailin zikredilmesinden Hz. İbrahimin çocuklarının doğum sırasının Hz. İshak, Hz. İsmail ve Hz. yakub olduğunu anlıyoruz.
    6.Hz. İshak ve Yakub, Hz. İbrahimin 1. eşinden, Hz. İsmail ise 2. eşinden doğmuştur.
    7.Saffat suresinden anlıyoruz ki kurban edilecek olan kesinlikle Hz. İshak değildir. benim anladığım bu. Doğrusunu Allah bilir.

    Yanıtla (0) (0)
  • m.esed / 16 Nisan 2009 19:20

    bir de şu konu var. Bir süre önce Bir gazetede hz. İbrahimin kaç çocuğu olduğu ile ilgili ard niyetli olduğunu düşündüğüm bir yazı yayınlandı. Bu yazıya H. Karaman hocamız tatminkar olmaktan uzak bir yanıt verdi. Hz. İbrahimin çocukları ve kurban meselesinde klasik müfessirlerin hepsi şu iddialarda bulunurlar. Hz. İbrahimin birçok çocuğa sahip olduğunu belirtmelerine rağmen Hz. İsmail, hz. İshak ve Hz. Yakub hakkındaki görüşleri şöyledir:1.Hz İbrahimin ilk çocuğu H. ismaildir. Kurbanlık olan da odur.2. Hz. ismailden sonra ki cocuğu ise Hz. İshaktır.3. Hz. Yakub da Hz. İshakın çocuğu yani Hz. İbrahimin torunudur. Bu konudaki bilgilerin birçoğunun Kitabı Mukaddesten kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Sadece Kurana baktığımda ben gerçeğin şöyle olduğunu görüyorum.
    1.Hz. İbrahimin 3 oğlu vardır.
    2.Hz. İbrahimin ilk oğlu Hz. İshaktır. İkincisi Hz. İsmail, üçüncüsü Hz. Yakubdur.
    3.Hz. İshak ve Hz. Yakub bir eşinden, Hz. İsmail ise diğer eşinden doğmuş olmalıdır.
    4. Kurbanlık Hz. İshak değil, Hz. İsmaildir. Çünkü;
    Hud suresi 71. ayet ve devamında veHicr suresi 53. ayet ve devamında anlıyoruz ki:
    1. Hz. İbrahim ve zevcesi yaşlıdır.
    2.Her ikisinin de çocuğu olacağı beklentisi yoktur. Bunu beklememekte ve melekler onlara çocuk müjdesi verdiğinde şaşırmaktadırlar.
    3, melekler hz. ibrahimin zevcesine Önce İshakı ve sonra da Yakubu müjdelediler.
    4,Hz. İshak ilim sahibi olrak vasıflandırılmıştır.
    Saffat suresi 100. ayet ve devamında anlıyoruz ki
    1.Hz. ibrahimin kurban edeceği çocuk küçüktür.
    2.Uslu bir çocuktur.
    3.Ayet 113 de bu çocuk ve Hz. İshak ayrı ayrı anılmıştır.
    İbrahim suresi 39. ayettten anlıyoruz ki
    1.Hz. ismail ve Hz. İshak, Hz. İbrahimin yaşlılığında kendisine ihsan edilmiştir. Yani Hz. ismail ve Hz. İshak Hz. İbrahimin yaşlılığında doğmuştur. Bu ayettte Hz. Yakub zikredilmemektedir.

    Yanıtla (0) (0)
  • seyit ali / 16 Nisan 2009 02:19

    abdullah bey in piyasaya sunduğu haberi kabul edilir bulmuyorum.hud suresi 71 de kadına ishakı müjdeledik buyuruluyor.zira o sırada hacerin çocuğu vardır ve çocuk hasreti çeken sare dir.saffat 101 ise ibrahime uyumlu ve olgun bir oğlan çocuğu müjdeleniyor, ibrahim ve(ismailin)geçirdiği sınav 111. ayete kadar aktarılıp 112. ayette "birde ona kendisi salih kullardan bir peygamber olan ishakı müjdeledik" şeklinde ifade buyrularak .bir önceki diyaloğun ismail ve ibrahim (as) arasında olduğu ortaya konuyor.selam ile

    Yanıtla (0) (0)
  • Abdullah Tikici/istanbul / 15 Nisan 2009 18:49

    ben semavi kitapları hiçe sayın onları kale almayın diye bir şey söylememiş ve öyle bir şey de yazmamışim. bilakis ben peygamberler'i kitap'ta anlatalım onların, kitap'ta olan kıssalarıyla iktifa edelim.bu kitap kuran da ola bilir kuranın dışındaki semavi kitaplarda ola bilir.örnek olarak ayeti kerimeyi göstemiştim."wezkür fil kitabi ibrahime" İbrahim-i kitap'ta anlat; emri mucibince...
    semavi kitaplar, bozulmuş mudur, bozulmamış midir,tahrif mi edilmiş, tahrip mi edilmiş(inna nehnu nezzelna zikra ve inna lehu le hafizun) mesajı, biz indirdik ve onu biz koruyacağız. ayeti kerimenin kapsamına girerler mı girmeezle mı bu ayrı bir tartışma konusudur.
    bana kuran-i kerimde kurbanlık olan peygamberin ismail değil de ishak olduğunua dair ayet ve numarasını göstersen memnun olurum diye yazmışsın. buyurun: hud suresi ayet 71"ayakta durmakta olan karısı,güldü bizde ona ishakı müjdeledik.ishakın ardından da yakub'u" saffat suresi ayet 101"ona halim bir erkek çocuk müjdeledik" 102 "o,müşdelenen halim çocuk onun yanında koşma çağına erince yavrucuğum!ben uykuda görüyorum ki ben seni kesiyorum bak ne dersin?"babaciğim sana emredileni yap,inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın"dedi ayetler bunlardır.
    kuran dışında ki dünyaya kuran'la bakmalıyız; zira kuran nurdur.muminin ferasetinden sakının çünkü o, meselelere Allahın nuruyla bakıyor, yani kuranla bakıyor. bu söz yerinde ve mükemmel bir sözdür.zira kuran'ın bir adıda nurdur. yani kurandan dünyaya bakmalıyız dünyadan kuran'a değil... celaleddin_i ruminin, bir ayağınız kuran'da olsun o,diğer ayağınızla dünyayı dolaşın teşbihi, beliğ bir teşbih değildir.ayak ve kuran... selam ve sevgilerle.

    Yanıtla (0) (0)
  • c.fıtrat özaydın / 15 Nisan 2009 09:09

    Söz konnusu programı izlemiş değilim ama eleştirileri okuyunca söze girmeden edemedim bende..Cengiz beyin elbette ki dikkat çektiği konular yerinde olmuş zira bizim gibi islamın ana mesajına yabancı olan topluluklar açısından İbrahim as. İsmail as. vsr gibi kıssalar dinin ruhunu anlayabilme anlamında tabiri caizse baba kıssalardır. Elbettetki sadece bu ve benzer kıssalarda değil kuşkusuz bizatihi Kuran konu olduğunda geçiştirmek doğru değil zaten. Bu genel bir anlayış olmalı her ne kadarda Cengiz beyin uslubu çokda sempatik gibi gelmese bile.! Öte yandan unutulmamalıki biz müslümanlar daha önceki semavi kitapların hepsinede inanırız ve daha da önemlisi şimdiki bozulmuş hallerini toptan atmak gibi bir durumada düşme saplantısını da aşmalıyız.Çünkü bozulmuş olsalar bile Kur-an kokan kısımları mevcuttur/mevcut olabilir.!Bozulmuş olmaları onları tamamen bambaşka bir kitap haline çevirmemiştir.Bunun için abdullah tikici kardeşim toptan silici olmamalıyız.! Tabiki itimat etmede Kurani olacağız..Bu ayrı birşey.Güzel kardeşim abdullah hem sen aynı zamanda Kur-an da barizce geçen ismail as.'ın kurban edilişi bahsinide ne yazıkki öteki semavi kitaplarda ki bozulmuş hali ile yazıp kurban edilecek olanın ishak as. olduğunu iddia etmişsin.Bu incilde ibrahimin ishakı kurban edişi diye geçer biliyorum.Yada tevratta..(bozulmuş duurmları ile!!)Sonuçta Kuran isimleri ve çağları değil anlamı-manayı öne çıkarır her zaman.. Onun için isimlere fazlaca takılmak asıl mevzu değil.Okumamız ve bellememiz gereken verilen samimiyet sınavları ve verilen mesajlardır.Mustafa İslamoğlu hocanın parmağa değil de aya bakmalı dediği herhalde tam da böyle birşey..Kuran peygamberler arasında ayırım gözetmememızı salık verır.Sonuçta Kuran dışındaki dünyaya gözlerimizi yumarak kuranı daha iyi anlarız anlayışı bakış açımızı daraltır.Mevlana'nın deyimi ile bir ayağımız Kuran da diğer ayağımızla dünyayı dolaşmalıyız.Kurban mevzuunda yanılmışsam ayet numarası verırsenız sevinirim kardeşim. Selam ve dua ile...

    Yanıtla (0) (0)
  • mavera / 15 Nisan 2009 06:09

    dikkatin bilgide insana sunduğu güzellikler var yazınızda teşekkürler .

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali bilici / 14 Nisan 2009 12:49

    kuran dışında anlatılan peygamber kıssaları yüzeysel ve indidir. ancak kuranda anlatılan şekli derinlemesinedir. tıpkı abdullah tikici kardeşimizin söylediği gibi, tüm peygamberlerin kıssalarını kurandan anlatmak lazimdır.kuranın dışında anlatıln kıssalar,kuranın içinde olanını da siler götürür. vaaz ve kıssacıların tezgahında hazırlanan kıssalrın çoğu dandik olup la mahalle leha minel irab... şinasi beğden derinlemesine izah isteniliyor.kuranın dışında ne kadar derinlemesine dalınırsa o kadar berbat olur.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali Değirmenci / 13 Nisan 2009 20:27

    Cengiz Duman, hem kıssalar üzerine yazdığı müstakil ve öğretici yazılarla hem de bu yazıda olduğu gibi dikkatli bakış, eleştiri ve yorumlarla ufkumuzu genişletmeye, değerli katkılarda bulunmaya devam ediyor.

    Kendisine teşekkür ediyoruz.

    Yanıtla (0) (0)
  • abdullah Tikici/ist / 13 Nisan 2009 19:38

    şinasi gündüz'ün anlattığı ismail, kitabın dışında olanıdır.oysaki Allah,peygamberlerin kıssalarını kitapta anlatın diye emrediyor. mesela"vezkür fil kitabi ibrahime" yani ibrahimi kitapta anlat diye buyuruyor. şinasinin anlatığı ismail,kitabın dışında olduğu halde,bu güne kadar piyasada kabul görmüş olanı olmadığı için karşı konuluyor. onu eleştiren muhterm zat, eğer böyle inanırsak kurban edilen ismail,zemzem suyu,safa ile merve,şeytan taşlama gibi müktesep inanç ve ibadetlerimiz suya düşer diye tepki göstermektedir.müktesep inanc ve ibadetin suya düşmesi hakkında piyasaya kötü pir haberim daha vardır.kurban edilmek istenen peygamberin ismail olmadığı ishak olduğu kuranı kerimden açık bir şekilde anlaşılmaktadır.çünkü kurbanlık, ibrahime müjdelenen çocuktur ki ishaktır.safa ile merva Allahın sembollarından birer semboldur, haccın farzlarından değil oraları ziyaret etmekte bir beis yotur diyor c.Allah.zemzemın kutsiyeti de yoktur,taşı taşlamak ta şeytanı taşlamak değildir duyurulur...

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali Göçer / 13 Nisan 2009 12:48

    Cengiz Duman'ın "vakiîlik / sembolik / temsilî / diyagramatik" söylemleriyle kıssalar konusunda yapılan spekülasyonlara tutarlı cevap vermek ve tarihselcilik gibi kıssaların gerçekliğini sulandırmaya çalışan yaklaşımların tahrifatını gidermek amacıyla kıssaların şazz ve İsraili rivayetlerle açıklanmasını aşmak ve Kur'an bütünlüğünde bir tutarlılığı yakalamak konusunda yaptığı adap ve usul dairesindeki uyarısını desteklememek mümkün değil.

    Bu konularda tarih ve vakıa bilgisi konusunda tutarlı usul ihtiyacı kadar, Kur'ani konuları ve gaybi sahayı anlamak ve değerlendirmek konusunda da vahiy eksenli muhkem ölçülere ve perspektife sahip olmak o kadar önemli. Bu konuların araç bilgilerine meslekleri gereği sahip olan Sinasi Gündüz ve benzeri insanlarımıza daha fazla sorumluluklar düşmekte.

    Yanıtla (0) (0)