‘Hicrî -Qamerî 1428’e girerken, kafalar, Irak üzerine yine k
Resul-ü Ekrem (S)in kutlu ‘Hicret’ eyleminin (365 günlük şemsî- güneş yılına göre, 1385/86 yılına; 355 günlük qamerî- ay yılına göre ise) 1428’nci yıla girmemiz münasebetiyle tebriklerimi sunarak, önce bir izah:
Bir arkadaşımız, Vakit’te Perşembe günü yazısında,, benim geçen Cumartesi değindiğim bir konuya eleştiriler getirmiş, ‘Ben filanlara saygı gösteriyorsam, sen de filana saygı göstermelisin.’ ifadelerine yervermiş.. Benim mes’elem falan-filana saygı istemek değildir.. Saygı istenmez, desturla, dikte ile olmaz, yürekten gelen bir duyguyla gösterilir.. Yazımda sözkonusu edilen âlim zâta benim de saygım vardır, ama, o bile yanlış yapabilir, bu ‘bile..’ kelimesi, bu hatanın ona yakışmadığını da anlatır. Bir yanlışım olursa, ‘hata insanlar içindir..’ deyip, ‘helâllik dilemek’ten de kaçınmam.. Amma…
Ben o yazımda, ‘Kerkük’lü ve kendisi de bir ‘sünnî müslüman’ olan bir dostumun beyanlarını aktarmış ve ‘Saddam’ın hele de bazı müslümanlarca ‘mezheb’ asabiyetiyle benimsenmesi ve îdâm ânında ‘kelime-i şehadet’ getirmesi münasebetiyle onun ‘şehidlik’ mertebesine kadar yüceltilmek istenmesinden ve bunlar arasına ‘.... ……...’ gibi ünlü isimlerin bile katıldığını görmekten kahrolduğu’nu aktarıp; kendi görüşümü de ‘Ki, (…. bu zât), geçen hafta Qatar- Duhe’de, Cuma hutbesinde de, Saddam’ı, son anda getirdiği ‘kelime-i şehadet’ yüzünden temize çıkarmaya çalışmıştı.’ kaydıyla yumuşatarak yansıtmıştım; (Onun…, Qatar Emîri’nin, Diyanet Müsteşarı) olduğu bilgisini de ekleyerek.. (Sözkonusu zât, aslen Mısır’lıdır.)
Arkadaşımız, sözkonusu âlim zâtın için, ‘yıllardan beri Katar emîrinin din danışmanlığını yaptığını’ belirterek hakkında ‘menfaat ulemasından’ olduğu kanaatinin oluşmasını hedeflediğimi’ söylemiş ki, benim hedefim o değildi, ‘niyet okuma’ya kalkışması, yakışık almamış.. Ve sonra onun savunmasına geçip, ‘özel anlamda kimsenin din danışmanı olmadığını, genel anlamda kendisinden dini öğrenmek isteyen herkesin danışmanı olmaktan çekinmediğini, bunlar içinde Katar Emiri’nin olmasının da normal olduğunu’ belirtiyor..
Arkadaşımız, o hutbeyi internetten indirip dinlemiş ve bazı bölümleri uzuuunca aktarmış, ama, ‘Saddam’ın seccâde üzerinde yakalandığı, cami yapımları ve emsali hayır kurumlarına yardım ettiği’ gibi beyanlarına değinmemiş.. Keza, ‘Kelime-i şehadet’ getirenlerin cennete gireceği’ gibi hadis rivayetlerinin, ve daha da ileri gidilerek, ‘Yüce Allah'ın, kullar arasında Ahiret’te (de) uzlaşma sağlamasının söz konusu olabileceği’ne dair hadisleri; tam da, yüzbinlerce mâsum çocukları ve savunmasız kadın ve erkekleri, sünnî kürdleri, ve şiî arabları, şiî/sünni türkmenleri canavarca katlettirmiş; kendi saldırganlığıyla başlayan bir savaşta bir milyondan fazla insanın erimesine vesile olmuş bir Saddam’ın îdâmı vesilesiyle, bir Cuma namazı hutbesinde dile getirilmesi, umumî mânada bir mütalaa açıklama mıdır; yoksa, bir kaniçici zâlim’i, bir ‘Haccâc-ı zaman’ı ‘temize çıkarma’ya mı yöneliktir?
Ve bu sözlerin, o kanlı diktatörlüğe yüzbinlerce kurbanlar vermiş insanlar adınaymış gibi, bir ‘temize çıkarma’ çalışması olarak nitelenmesi, yanlış mıdır?
Bu izahın, polemik niyetiyle değil, okuyucunun yanlış bir kanaate sevkedilmemesi için yapıldığını bilhassa hatırlatıyorum; benden bu kadar..Yoksa, o âlim zâta saygı duyarım, adını da onun için tekrarlamadım; ama, bu, onun yanlışına işaret etmeme engel değildir..
**
Bir diğer konu.. Uzuuun yıllar, ‘Başbakan 1. Yard. ve Dışişl. Bakanı’ sıfatıyla Saddam’ın en önde gelen yardımcılarından olan Tarık Aziz’in asıl adının ‘Tareeq Mihail Yuhanna Azîz’ olduğunu 20 yıl öncelerde yazdığımda, Saddam diktatörlüğüne duyduğum hınç yüzünden iftira ettiğime dair mektublar almıştım.. Onun hristiyanlığı daha sonra açıklandı.. (Hristiyan olmasına değildi itirazım, bunun gizlenmesineydi..)
Nisan-2003'te Amerikan birliklerine teslim olan T. Mihail Yuhanna Azîz’in şimdi, ‘Vatikan’ın himayesinde yaşamak için Papa’dan yardım istediği’ belirtiliyor.. Saddam ve T. Mihail Yuhanna Aziz’in avukatı (İtalyan) ‘Giovanni di Stephano’ ise, ‘T. Mihail Yuhanna Aziz'in sağlık problemleri olsa bile hayatının tehlikede olmadığını, o bir ‘hristiyan olduğu için’ onu asmayacaklarını; Amerikalıların onu Irak’lılara vermiyeceğini’ ifade ediyordu...
Di Sitephano, ayrıca, Amerika’nın, ‘İran’a karşı kullanmak üzere, kimyasal silahlar alabilmesi için, Irak’a 1983’te açtığı 53 milyar dolarlık kredinin belgesini Donald Rumsfeld’in 20 Aralık 1983’de Bağdad’a giderek, Saddam’a bizzat takdim ettiğini de ifşa etti, evvelki gün, Roma’da.. Di Stephano, bu kredilerle, ABD’den ayrı olarak, İtalya, Fransa, Alman ve Hollanda şirketlerinin de, Irak’ın kimyasal silahlar elde etmesi için Saddam rejimine yardım ettiklerini’ belirtiyor.. Sözün burasında, Sovyetler’in son başbakanlarından Primakof’un, Saddam’ın, ‘Amerika’yla işbirliği yaptığına dair açıklamalarının önlenmesi için alel-acele idâm edildiği’ne dair görüşlerini bir daha hatırlamakta da fayda vardır..
Bu vesileyle belirtelim ki, Bush, televizyoncu vatandaşı Jim Lehrer'e verdiği mülâkatta ‘Saddam ve 2 yardımcısının îdam şeklinden rahatsız olduğunu ve bunu Mâlikî'ye de bildirdiğini’ söyledi, evvelki gün.. Mâlikî’nin de suyu ısınıyor.. Ama, ilginçtir, Muqtedâ es’Sadr da ağır şekilde eleştiriyor, Mâlikî’yi..
Zihinlerde ise, Saddam’ın üvey kardeşinin, mahkemede îdam kararı açıklandığında, attığı ‘Canım partime fedâ olsun..’ nâraları kaldı.. Bir hristiyan-arab olan ‘Mişel Eflak’ ve arkadaşlarınca, ‘arab kavmiyetçiliği + sosyalizm’ ilkeleri üzerinde kurulan Baas ideolojisi ve partisini, (Türkiye’deki benzerlerini hatırlatan) bu ‘katı-laik parti’yi bilmeyenler, Hâfız Esad’ın Suriye’de ve Saddam’ın Irak’ta müslümanlara neler çektirdiğini hatırlayıversinler!
Saddam’dan sonra, üvey kardeşi, istihbarat teşkilatının başkanı Barzan İbrahîm et’Tikritî ile Saddam’ın Devrim mahkemeleri’nin ünlü başkanı (bizdeki İstiklal Mahkemelerinin Kel Ali’sinin benzeri) Evad Hâmid el’Bender’in îdamları karşısında derin üzüntülerini belirtenlerin, meydana yine ‘sünnîlik’ yaftasıyla çıkmasıise, bir diğer şeytanlıktır..
Bu kişilerin şiîlik veya sünnîlikle ne ilgisi var? Hangi ‘sünnî’ veya ‘şiî müslüman’, bizdeki Kel Ali ve benzerlerine saygı duyabilir?
Türkiye kamuoyunun Irak’a müdahaleye kenetlendiği bir sırada, hâla Saddam ve etrafındaki tartışmalarla meşgul olmamız, aslında, Irak’ın ve bölgenin bir çok mes’elelerinin o diktatörlükten de kalması dolayısıyladır..
e-mail: [email protected]
YAZIYA YORUM KAT