"Hicret olmadan cihad hayatımızda gerçek anlamda yer edinemez"
Kenan Alpay, Haksöz Dergisinin 202. sayısında hicretin Müslümanların zihin dünyasındaki karşılığını irdeliyor. Hicri yılbaşında okurlarımız için yazıyı tekrardan hatırlatıyoruz!
Kenan Alpay / HAKSÖZ DERGİSİ
Hicretimiz daim ve mübarek olsun!
Hicret; Kur'an-ı Kerim'in anlaşılması ve yaşamlaştırılması ile alakalı anahtar bir kavramdır. Kur'an'ın birçok ayetinde imandan hemen sonra ve cihaddan hemen önce zikredilmesi hicretin anahtar bir kavram olduğuna delalettir: "Onlar ki inandılar, hicret ettiler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler ve onlar ki (yurtlarına göçenleri) barındırdılar ve yardım ettiler…" (Enfal, 72) Enfal Suresi 74. ayeti kerimede de iman-hicret-cihad vurgusunun ardından "İşte gerçek müminler onlardır. Onlar için bağış ve bol rızık vardır." müjdesi verilmektedir.
Hicret; terk etmek, ayrılmak ve ilgisini kesmek anlamına gelir. Hicret, bir yerden, bir eylem veya toplumdan bedenen, lisanen ve kalben uzaklaşmaktır. Hicret, iman eden bir insanın hayatında hiçbir boşluk bırakmamacasına köklü bir dönüşümün adıdır. Kurtuluşa götüren hicret, "Pislikten hicret et!" (Müddessir, 5) vb ayetlerde ifade edilirken; ifsada/azaba götüren hicret ise şu ayette ifade edilmiştir: "Elçi de 'Ya Rabbi kavmim bu Kur'an'ı terk edilmiş bıraktılar' demiştir." (Furkan, 30) Bu ayette Allah'a ve kitabının hükümlerine değil de Allah'tan ve kitabından hicret edildiği vurgulanmaktadır.
Hicret, iki yönlü bir eylemdir. Cahiliyyeden ve küfür ölçüsünden arınmak ve İslami kimliği kuşanıcı takva sahibi olmanın ilk ve zaruri aşamasıdır. Hicretin ikinci aşaması ise Allah rızası için küfür ve zulüm diyarından kopup ayrılmayı ifade eder. Hem bireysel hem de toplumsal dönüşümün öncüsü olmak için bu iki yönlü hicret eyleminin tüm zamanlardaki muhaciri olunması gerekir. Gelenekçi ve modern sapma ve kuşatmaları yarmanın ve kitaba dayalı bir ümmet bilinci oluşturmanın adına Kur'an'da hicret denir. Muhacir, Allah'ın razı olmadığı her şeyden uzaklaşmakta tereddüt etmeyen kişinin adıdır.
Müddessir Suresi'nde geçen "rics" kavramı "pis ve iğrenç şey" anlamına geliyor. "Rics" Maide Suresi 90. ayette içki, kumar, putlar ve fal okları olarak ve "şeytan işi" şeklinde ifade ediliyor. Müddessir'in hemen ardından vahyedilen Müzzemmil Suresi'nde de hicret vurgusu yer alıyor: "Halkın (senin aleyhinde) söyleyebileceği her şeye sabırla katlan ve onlardan en uygun/en güzel bir şekilde uzaklaş." (Müzemmil, 10) bu ayeti kerimede geçen "vehcurhum hicran cemila" ifadesi düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum ile cahiliyyede ısrar eden inkarcılardan ve onların cahili sistemlerinden kopup ayrılmayı ifade eder.
Hicretin bir zorunluluk ve imanla doğrudan bağlantısına dikkat çeken ve bu hususa uymayanları şiddetle kınayan Nisa/97 ve Enfal/72. ayetleri dikkat çekicidir. Hicret ve cihad bağlamı ve ayrılmazlığına dikkat çeken Bakara/218, Enfal/72, Tevbe/20 ayetlerinin yanı sıra hicretin önem ve faziletine dikkat çeken Al-i İmran/195, Nahl/41 ve Hac/58 ayetlerinin üzerinde özenle ve önemle durmak gerek.
Ayetlerin inzal süreci ve bu süreçte Habeşistan'a hicret edenlerin konumu, Habeşistan'da yaşadıkları ve Kureyş müşriklerinin tutumu üzerinden sağlıklı bir perspektif elde edebiliriz. Özellikle Cafer b. Ebu Talib'in Necaşi karşısında neden hicret ettiklerine dair yaptığı konuşmanın içeriği ile Kur'an'da geçen hicret ayetleri arasındaki paralellikler kavramsal ve toplumsal tekabüliyeti işaretlemektedir. Akabe biatları ve hicretin bizzat Hz. Muhammed tarafından nasıl organize edildiği ve en son Rasulullah'ın Hz. Ebu Bekir ile hicret ederken hangi stratejiyi izlediği ile ilgili bugünün müminleri için de önemli ibret tabloları içeriyor.
Hicretin önce Mekke'de tüm zorluklara, baskılara rağmen zihinlerde, kalplerde, ahlakta ve toplumsal işleyişte içselleştirildiğini ancak bu süreçten sonradır ki coğrafi bir hareketlilik olarak Habeşistan ve Medine hicretlerinin yaşandığını unutmamak gerekir. Akli ve ahlaki anlamda hicret edemeyenlerin coğrafi, mekansal anlamda da hicret edemeyecekleri açıktır. Oysaki hicretin Allah ve Resulü'ne teslimiyetin doğal bir tezahürü olduğu unutulmamalıdır.
Hicreti sadece tarihi veya coğrafi bir gelişme olarak ele alamayız. Hicretin Kur'an'da ifade edilen anlam ve aşamalarını İslam toplumlarında yeniden ihya ve inşa etme çabalarımız, Hz. Muhammed'in örnekliğinin günümüze taşınması açısından temel bir ihtiyaçtır. Hicret, Hz. Muhammed'in örnekliğinde görüleceği üzere tefekkür, tezekkür ve nihayet cahiliyyenin karanlık zihniyetinden kopup vahyin kalpleri mutmain eden aydınlığına yönelmektir.
Hicret, iman ve amel noktasında tüm zaman ve mekanlarda geçerli olan ölçüdür, kriterdir. Hicret, bireysel ve toplumsal olarak itikadi, ahlaki, siyasi, iktisadi vd. tüm alanlarda Allah'ın rızasını ve ölçüsünü hakim kılma çabasıdır. Bu açıdan hicret hem ahlaki hem de ameli açıdan kendi içinde bir dinamizm üretir.
Hicret, Allah'ın rızası için Allah'ın rızası dışındaki her şeyi terk etmektir. Hicret bir kaçış/firar değil köklü bir arayış, ciddi bir taleptir. Bu sebeple hicret büyük bir eylem, muhacir ise büyük bir şahsiyettir. Hicret eden/muhacir farklı toplum ve coğrafyalarda yeni imkanlar üretmek üzere harekete/eyleme geçen kişidir.
Hicret, yardımı ve zaferi Allah'tan beklemektir. Böylece hicret kıyamete kadar devam edecek bir ameldir. Allah Resulü Muhammed (s)'in "Kafirlerle savaş devam ettiği müddetçe hicret sona ermeyecektir." (Nesai) sözü hicretin zaman, mekan ve toplumlar üstü bir ibadet olduğunu teyit eder. Çünkü "Hicret nedir?" sorusuna Hz. Muhammed, "Kötülüğü terk etmendir." (Ahmed b. Hanbel) cevabını verirken "Muhacir kimdir?" sorusuna ise; "Hata ve günahları terk edendir." (İbn Mace) şeklinde cevap veriyor.
Nerede, ne zaman ve ne şartlarda olursa olsun küfür ve şirki terk eden, uzaklaşan kimse muhacirdir. Fıskı, küfrü, şirki olduğu gibi modern tüketim kültürünü, kapitalist yaşam tarzını terk etmek de müminler için zor olsa bile kesinlikle bir zarurettir, farzdır. Ahlaki ve ameli olarak nefsimizde, ailemizde ve çevremizdeki her bir ıslah (düzeltme) ameliyesi bizim takva yolunda, hicret yolunda atılmış bir adımımız olacaktır.
Hicretin istikameti zulümden adalete, küfürden imana, cimrilikten cömertliğe, korkaklıktan cesarete, esaretten özgürlüğe, düşmanlıktan kardeşliğe ve zulüm yurdundan selam yurduna olmalıdır. Hz. Muhammed'in sözü ile; "Hicret et! Zira onun gibi bir amel yoktur." Biz de açıkça ve onurlu bir şekilde Hz. İbrahim'in sünneti üzerinde yürümeli ve "Gerçekten ben Rabbime hicret edeceğim. Hiç kuşkusuz o galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Ankebut, 26) ahdinin arkasında durabilmeliyiz. Hz. İbrahim'in babasına ve içinde yaşadığı topluma hitaben "Sizden de Allah'tan başka yalvardıklarınızdan da itizal ediyorum/kopup ayrılıyorum. Yalnız Rabbime yalvarıyorum." (Meryem, 48) ikazı hicretin nebevi mücadeledeki yerine güçlü bir vurgudur.
Hicret, hem Kur'an'daki muhtevası ile hem de Hz. Muhammed'in mücadelesindeki yeri ile İslam'ın temel kavram ve hükümlerini toplumsal veya tarihsel şartlara hapsedenlere verilmiş güzel bir cevaptır. Hicret; namaz, infak, sabır, cihad, oruç vd tüm ameller gibi bütün müminlere Allah'ın bir emridir. Hicret diğer ameller gibi insanı günahlardan uzaklaştırıp takvaya eriştiren bir ibadettir.
Peki, bugün için özellikle yaşadığımız coğrafyada biz müminler için hicretin önemi ve mesajı nedir? Kur'an'ın inzal oluşundan ama özellikle Hz. Muhammed (s) Mekke'den Yesrib/Medine'ye hicret ettiğinden bugüne müminler olarak hepimiz her an hicret imtihanı önünde bulunuyoruz. Herkes kendi nefsi ile ve Allah'ın huzurunda olduğunu unutmaksızın fıskın, küfrün, şirkin ve zulmün temsilcisi olan liberal/kapitalist, modern ulusal söylem, sembol ve hayat tarzlarından kalben, lisanen ve bedenen ayrıldığımızı başta kendimiz olmak üzere dost-düşman herkese açıkça ilan edebiliyor muyuz? İlahi değerler yerine ikame edilmek istenen vatan, bayrak, milli marş, tüketim kültürü, seküler hayat tarzı vs gibi ulusal/milli değerlerin imani/Kur'ani değerlerin önüne geçip geçmediğini ölçmek açısından hicreti hayatımızın neresinde görüyoruz?
Kafirleri dost tutmamak, zalimlere meyletmemek, tağuta boyun eğmemek gibi, cihad ayetleri gibi, faiz yiyenlerin Allah'a ve Resulü'ne savaş açtığını hatırlatan ayetler gibi hicretin de sadece tarihte yaşanmış fakat bugünün dünyasına ilişkin söyleyecek bir sözü, topluma-siyasete yön verecek bir gücü olmadığını sananlar büyük bir aldanış içerisindedirler. Allah'ın vaadinin gerçekleşeceğinden ümit kesenler olsa olsa küfürle iman arasında, liberal life styl ile İslam hayat tarzı arasında köprüler kurmaya çalışanlar hicret ayetleriyle bir kez daha yüz yüze gelmelidirler. Zorlu fakat zaruri bir süreç olan hicret ayetlerini bağlamı içerisinde anlamamak imanın ve cihadın hayatımızdaki kılavuz rolünün inkar edilmesi demektir.
Hicretsiz bir hayat mümince bir hayat değildir. Hicretsiz bir iman boş bir iddiadır. Hicret olmaksızın cihad hayatımızın hiçbir safhasında yer tutamayacak bir ütopya olarak kalacaktır. Hicret edemeyen tevekkül nedir bilemeyendir. Alemlerin Rabbi Allah'ın kudretinden ve nusretinden şüphe edenlerin hicretin bereketinden bir nasip edinebilmeleri hiç mümkün olmayacaktır. Resullerin, salihlerin, şahitlerin yolundan yürüyenler Allah'ın rızasını kazanmak ve kurtuluşa ermek için son nefeslerine kadar hicret ederler; kalben, lisanen ve bedenen.
Hicretimiz daim ve mübarek olsun!
HABERE YORUM KAT