Hesap vermesi gerekenler hesap sorunca…
Bir emekli general, “asker sever bir gazeteci”ye yazmış, “Ali Bayramoğlu (Ergenekon) davasının Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı açıldığını ne güzel itiraf etmiş demiş…” diye, o da köşesine almış bu sözleri…
Bu ikiliyi tedirgin eden satırlar şunlar:
“Bu dava ve soruşturma (yani Ergenekon) rayından çıkmadıkça, askerin özerk ve sorumsuz konumuna ilişkin sınırlayıcı sonuçlar üretecektir…”
İtirafa ne hacet, silahlar, bombalar, karargâh evleri, eylemler, işin içine karışan muazzaf subaylar kendi başına zaten bir itiraf… Ergenekon davasının, yani yargının “malum sorumsuzluk konumunun” ürettiği bulgular ve eylemlerin üzerine gittiğimi fark etmek için pek derin düşünceye gerek yok… Böyle olunca hedefte o konum da olur elbet…
Ama arka arkaya gelen darbeler belli ki kimilerinde algıyı zayıflatıyor…
Ve belli ki, bu ikili, askerin özerk ve sorumsuz konumundan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ta kendisini anlıyor…
Sorun işte burada ve bu gelenekte…
Elbet hukuk ve demokrasi peşine düşmelidir bu geleneğin, asker askerlik işlevine yargı yoluyla, yaptırımlarla çekilmelidir…
Bu gelenek değil midir darbeleri, darbe düzenlerini, JİTEM'i ve yüzlerce faili meçhul cinayeti üreten?
Şimdi gazeteci ve generale küçük sorularım olacak…
Önce gazeteciye:
Bir gazete yayınladı, haber kanıtlı:
“JİTEM'in eski üyesi Abdülkadir Aygan, 'kayıp' sekiz kişinin öldürülmesinin yanı sıra dört cinayetle ilgili de emekli Albay Abdülkerim Kırca'yı suçlamıştı. Bu kişiler arasında Murat Aslan da vardı. Aygan'ın anlatımına göre Aslan, Kırca'nın emriyle Aygan ve bir grup itirafçı tarafından kaçırıldı. 7. Kolordu içinde ve JİTEM'e ait olduğu belirtilen yerde sorgulandı. Aslan, infaz edildikten sonra Şırnak'ın Silopi ilçesinde bir köyde toprağa gömüldü. Aygan'ın televizyon programında verdiği yer tarifi üzerine baba İzettin Aslan harekete geçti. Savcılığın izniyle yapılan kazıda kemikler bulundu. Adlı Tıp, kemiklerin 'kayıp' Murat Aslan'a ait olduğunu belirledi…”
Soralım şimdi bir dönem Hrant Dink'e “faşist” diyecek kadar “kendini bilmez” gazeteciye:
Bu durumda “JİTEM'in orduyla ilişkisi yok” demek ne anlama gelir?
Dahası bu durumda “JİTEM” ne anlama gelir?
Şimdi dönelim generale…
Susurluk raporu şöyle diyor sayın emekli general:
“İnfaz grubu ibaresi kanaatimizce birçok olayın düğüm noktasıdır. 'İnfaz grubu'na kim emir verebilir? Böyle bir grubu kimler kurabilir? Devlette bu yetki olacaksa sistem nasıl işleyecektir? Ve hangi amaçla bu sistem çalıştırılacaktır? OHAL bölgesinde bu karar mercii başçavuşlara, komiser yardımcılarına çok daha önemlisi bu yetki dünkü terörist yarınki potansiyel suçlu itirafçılara kadar inmiştir. 1996 yılında kolordu komutanının her türlü düzensizliğe son vermek için harekete geçmesi bu adam öldürmedeki keyfiliği de bir noktaya kadar önlemiştir…”
Sorularımız şunlar sayın emekli general:
O dönemdeki korgeneral kimdir? Engellediği keyfilik nedir? Kişisel cinayetler mi? Hukuksuz cinayetler mi?
Hukuk ve yargı bugün bu geleneğin peşine düşmüşse, dokunulmazlara dokunmaya başlamışsa, zekâda düşüş, öfkede yükseliş daha çok olur…
Neşe Düzel Taraf gazetesinde iki gündür inanılmaz bir röportaj yayınlıyor. İsveç'e gitmiş, itirafçı Aygan'la görüşmüş Neşe. Aygan yukarıda sorulan sorulara yanıtlar veriyor…
Bu röportajdan herhangi bir pasaj insanın buz kesmesine ve karanlığın resmiliğini göstermeye yetip de artıyor bile…
Bakın ne diyor Aygan:
“Bizi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na soktular. Bizi resmen devlet memuru yaptılar. Kadromuz istihbarat elemanı olarak gözüküyordu. Yani postanede çalışan memur hangi kanuna tâbiyse biz de ona tâbiydik ve askeriyede çalışan sivil memurlardık artık biz. Bordromuz, keseneklerimiz, tazminatlarımız, emeklilik hakkımız vardı. Bir astsubay, bir JİTEM komutanı nasıl maaş alıyorsa biz de öyle alıyorduk. Mesela internetten Emekli Sandığı'nda Aziz Turan ismine baktım ben... On beş yıl daha çalışırsam emekli olabiliyorum ben…”
JİTEM'de “İş yapmak demek, 'yasadışı yollardan bir insanı alıp, JİTEM'e götürüp sorgulayıp sonra da infaz etmek, ölüsünü sağa sola atmak, yakmak ya da gömmek' demek. Olayın büyüklüğüne, öldürülen kişinin isminin önemine göre, JİTEM komutanı bu bilgiyi Jandarma Asayiş Komutanlığı'na, Komutanlık da Olağanüstü Hal Valiliği'ne bildiriyor ya da bildirmiyordu…”
General hâlâ soru soruyor…
Hesap verecek konumdakiler hesap sordukları işin içinden çıkılmıyor Türkiye'de…
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT