Herkesin bir düşü vardır
Haberi okumuşsunuzdur, tam da hukukçu büyüklerimizden biri Danıştay saldırısının yıldönümünde yaptığı 'düşlü, rüyalı' bir konuşmanın hemen ertesi günü açıklandı: Danıştay Saldırısı ile Ergenekon Davası birleştirildi.
Biliyorum bir kesim bunun da birileri tarafından kurgulandığını düşünecek. Aslolan hakikat olmadığı için, yalın gerçekliğin ne olduğuyla pek fazla ilgilenmeyenlerin at koşturduğu bir ülke Türkiye.
Yüksek yargı bir yandan bu kararı verirken diğer yandan sayın hukukçu büyüğümüz 'dün bir düş gördüm' diyor. Hatırlarsınız bir başka büyüğümüz de bizzat düşler ülkesinde yaşadığının göstergesi olarak, 'seçim de neymiş, demokrasi çok da matah bir şey değil' mealinde demeçler verir dururdu. Kaderin garip cilvesi ki, aynı büyüklerin bir kısmı Ankara'da meydanda kendi meslektaşlarını suçlayıp, bir terör örgütü davasında resmen taraf olup savcıları suçlarken, başka bazı hakimler saldırı ile davanın ilgisi olduğuna dair karar veriyordu.
Sayın hukukçu büyüğümüz bu gerçekliğe hiç girmemiş ya da haberi yokmuş gibi, aşina olduğumuz -bize has- hukukçu jargonunu kullandığı konuşmasının sonunda şöyle demiş: "Dün bir düş gördüm. Ülkemin Başbakanı Danıştay'a sahip çıkıyor, türban kararından sonra 'Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar', 'Efendi bu senin işin değil, Diyanet'in işi', 'Yasamada, yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. Açık konuşuyorum, Danıştay'da birçok engelle karşı karşıyayız' diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu... Ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin gözaltına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı... Bu düş Obama'nın düşü değil, bizim düşümüz. Ulaşmak uzun soluklu olsa da bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. Biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz. Bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere Anıtkabir'e, Mustafa Kemal'e gidelim..."
Sayın büyüğümüz unutmamalı, insan olan herkesin bir düşü vardır. İçinde canavarlık taşıyanından melek gibi bir vicdana sahip olanına kadar hem de. Bazılarının düşü daha karanlıktır, heyulalarla doludur. Bunun için sayın başkan ve bazı meslektaşlarının yaptığı gibi hayali zihin okumalara da gerek yoktur, Ergenekon İddianamesi'ni ve delilleri okumak da yeterli olacaktır.
Ve sıradan Türk insanının da düşleri vardır. Hem de öyle bir düş ki;
Karanlık izbelerde salt kendileri gibi düşünmeyenleri zan altında bırakacak cinayetlerin, suikastların tertip edilmediği bir düş mesela. 'Falanca mahkeme bizden, filanca onlardan' şeklinde telefon konuşmalarının yapılmadığı, önemli bazı davalarda gazetecilerle paslaşmaların yapılmadığı, bombaların, silahların toprak altına gömülmediği, psikolojik harplerin uygulanmadığı, gazeteciliğin sadece gerçek anlamıyla yapıldığı, yazarların darbecilerle aşık atmadığı, cuntacı zihniyetin kucağına kimseyi oturtup sakalını sıvazlamadığı bir düş. İdeolojisi, görüşü ne olursa olsun herkesin eşit ve özgür olduğu, insanların eşlerinden dolayı 'Cumhurbaşkanı olmaması için her şeyi yapın' şeklinde kumpasların tertiplenmediği, dahası 'engellemek için her türlü puştluğun' kurgulanmadığı bir düş.
Yöneticilerin, hukukçuların, askerlerin, bürokratların kendi halkına düşman olmadığı, Ali Cengiz peşinde koşulmadığı, modern dünyayı düşman olarak değil, bir yaşam standardı olarak gördüğü bir düş.
Ne ki, biz biliyoruz artık bu ülkede kimlerin ne tür düşler peşinde koştuğunu ve kimlerin kanlı düşler için her türlü dalavereyi mubah olarak gördüğünü. Azizlerden aziz olan bu millet için birilerinin kanlı ve karanlık karabasanlar kurguladığını biliyoruz... Başkalarının da temiz, masum ve özgür günlere dair düşler gördüğünü de birileri bilsin bence.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT