Herkese baharı, mültecilere ise kışı reva görmek
CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, neredeyse her mitinginde veya katıldığı televizyon programında Suriyeli sığınmacıları en geç 2 yıl içinde ülkelerine göndereceğini söylüyor.
Kılıçdaroğlu’nun papağan gibi dillendirdiği bu retorik, ülkede bulunan yaklaşık 3 milyon 900 bin civarındaki Suriyeli sığınmacının katil Esed rejiminin insafına terk edilmesi anlamına geliyor.
Türkiye’deki mülteci/sığınmacı düşmanlığının baş aktörü olan Kılıçdaroğlu, iktidara geldiği taktide bu vaadi ne ölçüde gerçekleştirir bilinmez ancak, bu söylemi ülkede ciddi bir mülteci karşıtlığına zemin hazırladı. Zaten şimdiye kadar icra edilen sığınmacı düşmanlığındaki aslan payı da kendisine ait.
Benzer düşmanlığı sergileyen Meral Akşener, Muharrem İnce, Ümit Özdağ, Sinan Oğan gibi ırkçı siyasetçiler, Kılıçdaroğlu’nun açtığı bu kirli yolu uzattıkça uzatıyor.
Seçimlerde de en büyük argümanlarından biri sığınmacı karşıtlığı olan Kılıçdaroğlu, binlerce, çocuk, kadın, yaşlı ve mağdurun Türkiye’de belli bir düzene oturttukları yaşamlarını alt üst etmeye hazırlanıyor.
Kılıçdaroğlu, hem ırkçı hem de mezhepsel saiklerle ülkede vuku bulan bütün olumsuz vakaları Suriyelilere mal etmekte, dolayısıyla onları göndererek her şeyi çözeceğini iddia etmektedir.
Suriyeli sığınmacıları göndererek fahiş kiraları düşüreceğini, ekonomiyi canlandıracağını, enflasyonu tek haneye indireceğini, Türkiye vatandaşlarına hak ettikleri konumu tevdi edeceğini ileri süren Kılıçdaroğlu, içi boş slogan ve söylemlerle öteki düşmanlığı yapan kitleyi konsolide ediyor adeta.
Bir televizyon programına katılan Kılıçdaroğlu, “AB, sığınmacıların dönüşü için fon vermek zorunda. Kardeşim eğer sen bu fonları vermezsen, ben bu insanları burada tutmayacağım, kusura bakma. Açacağım kapıları, nereye istiyorlarsa gitsinler.”ifadelerini kullandı. Sığınmacılara adeta oradan oraya konulacak nesneler muamelesi yapan Kılıçdaroğlu, bununla yetinmiyor tabii ki.
Sunucunun “sığınmacıları nasıl göndereceksiniz?” sorusuna “meşru rejimle konuşarak” diye cevap veriyor. Sunucunun “Esad ile mi?” sorusunu tekrar cevaplayan Kılıçdaroğlu, “Evet meşru hükümet, Esad ile” yanıtını veriyor.
Evet, doğru duydunuz. Meşru hükümet dediği Suriye’de 1 milyona yakın sivili katleden, bir o kadarını da sakat bırakan, milyonlarcasını yerinden eden katil Esed rejimi…
Adaleti sağlayacağını, insan haklarına saygılı olacağını, herkese eşit muamele yapacağını, hiç kimseyi dini, mezhebi ve etnik kökenine göre yargılamayacağını ileri süren Kılıçdaroğlu, ülkedeki en dezavantajlı grubu teşkil eden sığınmacıları kaçakçı, işgalci, sapık olarak tanımlama gafleti içinde. Kurduğu “Halil İbrahim Sofrası”nda herkese yer açarak güya hoşgörü görüntüsü serdeden Kemal Kılıçdaroğlu, bir tek sığınmacıları dışlıyor, onları sofranın dışına itiyor.
Bir insan gerçekten adil, insan haklarına saygılı ve ayrımcılık yapmıyorsa hiçbir çıkar elde etmeyeceği gruplara karşı olan tutumuna bakmak gerekir. Kılıçdaroğlu bugün, maddi anlamda hiçbir çıkar devşirmediği Suriyelilere karşı ırkçlık ve ayrımcılık yapıyor. Bu yüzden, asla adil ve insan haklarına saygılı birinin sıfatını taşıyamaz.
Sahip olduğu Sol-Kemalist fikriyat, mezhepçi tutum, ulusalcı perspektif Kılıçdaroğlu’nu doğal olarak ırkçı, ayrımcı ve zorbalık yanlısı biri haline getiriyor. Bu yüzden hak ve adalet talebiyle kıyama duran mazlum Suriye halkına düşman, onları katleden ve taleplerini bastıran katil Esed rejimine ise dost oluyor, çete rejimini meşru kabul ediyor.
Herkesi sofrasına davet eden, herkese baharlar vaat eden Kılıçdaroğlu, Suriyeli sığınmacılara ise kışı reva görüyor. Herkese gelen baharlar, Suriyelilerin kışı olabilir.
YAZIYA YORUM KAT