Herkes ne yaptığını gayet iyi biliyor…
Önümüzde yeni bir belirsizlik sayfası açıldı, yeni bir otoriterleşme mekanizması tetiklendi, üstelik bu ülkenin en önemli hakemlik kurumu tarafından, asker ikame edercesine yapıldı.
Kimse karnından konuşmasın.
Laiklik ve bütünlükle ilgili tehdit, tehlike gibi sözleri telaffuz etmesin.
Türkiye'de Yargıtay Başsavcısı'nın açtığı, Anayasa Mahkemesi'nin kabul ettiği dava bir hukuk sürecini değil, bir siyasi süreci başlatmıştır.
Gerek AK Parti'yle temsil edilen toplumsal değişim süreci, gerek AK Parti'nin siyasi varlığı, gerek AB hattında izlenen devleti sivilleştirme, temel hak ve özgürlükler alanının genişletilmesi, bürokratik vesayet düzeninin sarsılmasına yönelik tepkiler silsilesi sonunda "örgütlü ve yargısal bir darbe hamlesi"ne dönüşmüştür.
AK Parti 2002 yılından beri iktidarda, yani 6. iktidar yılının içinde.
İlk 5 yıl liberal ve demokratların desteğinde ciddi reformlarla geçildi. Son bir yıl içinde ise siyasi iktidar attığı bu adımlara karşılık, bu adımlar yüzünden ve özellikle Çankaya'yı ele geçirmesiyle keskin iktidarsızlaştırılma girişimleriyle kuşatıldı. 27 Nisan 2007'de bir askeri muhtıra gördü, cumhurbaşkanlığı seçimi hukuk darbesiyle bloke edildi ve püskürtüldü. Seçimlerden sonra terör dalgası geldi ve üniversitelerdeki yasağı kaldırma girişimi.
Bu girişim yeni bir darbe hamlesine yol açtı: Yargıtay Başsavcısı'nın kapatma davası açması…
Bugün Türk siyasal sisteminin bloke olması ve ağır bir devlet krizinin baş göstermesi, derin devletin yeni hamlesinin kapatma davası üzerinden uzun bir vesayet sürecini hedefliyor olmasıdır. Vesayet süreçlerinde kurumlar işlev genişletir, işlev değiştirir, ordu, yargı siyasallaşır.
Kimse hukuki sürecin sonunu merak edip, Anayasa Mahkemesi'nin ne karar alacağını merak etmesin. Daha önce 367 kararını almış, alabilmiş bir mahkemenin, her siyasi dosyada 8'e 3 bölünen bir mahkemenin sınırları ortadadır.
Sonuç bellidir. Mevcut koşullarda AK Parti kapatılacak, Başbakan ve Cumhurbaşkanı aşağı indirilecektir. AK Parti'nin kadrolarının önemli bir bölümüne siyaset yasağı gelecektir.
Buna soyunan ve karar veren aktörlerin geri adım atması da söz konusu değildir.
Nitekim bu hamleyi yapanların bilerek ve isteyerek aldıkları riskler ortadadır:
Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve toplumsal istikrarının tehlikeye atılması, ülkenin AB başta olmak üzere dış bağlarının tehlikeli bir şekilde esnetilmesi…
Nitekim bu hamleyi yapanların daha şimdiden bilerek ve isteyerek açtıkları sonuçlar da ortadadır:
Yürütme karşı karşıya kaldığı kapatma davasıyla sadece bloke olmadı, aynı zamanda geleceğe dönük olarak hacir altında bir ruh haline girdi. Atacağı her adım, çıkaracağı her kararname, her yasanın, Yargıtay Başsavcısı tarafından bir ek iddianameye çevrilebilir tehdidini iliklerine kadar hissediyor.
Tüm yüksek yargı organları mevcut koşullarda kendi çaplarını ve yetkileri aşan işlevlerle donatılmış hale geldiler.
Kapatma davasının açılmasıyla yasama organı hacir altına girdi. TBMM'de grubu olan 4 siyasi partinin ikisi hakkında kapatma davası var. MHP'nin durumu ise kritik… CHP'nin yeni temel fonksiyonu da TBMM'de çıkarılan her yasada, atılacak her adımda yüksek yargıyı, Danıştay'ı, Anayasa Mahkemesi'ni devreye sokacak başvurular yapmak haline geldi.
Şu anda asli soru şudur:
Bu darbe sürecinin başta AK Parti olmak üzere, çeşitli toplumsal ve siyasal güçler tarafından nasıl yanıtlanacağı, yanıtlanması gerektiği meselesidir…
Bu darbe hamlesi savuşturulmalıdır.
Ve bunun tek bir yolu var: İçinde Anayasa Mahkemesi değişikliklerinin de olacağı sivil ve demokratik bir anayasayla referanduma gitmek…
Halkı, toplumu hakemliğe davet etmek…
22 Temmuz tarzı bir toplumsal ağırlığı devreye sokmak…
Türkiye bu darbe hamlesini savuşturacaktır…
Yeni Şafak
YAZIYA YORUM KAT