Her Kılığa Giren Bir Ajan veya Bir İdealist: Ruzî Nazar!
Ruzî Nazar ismi esrarengiz, gizemli bir kimliği karşımıza çıkarıyor.
Onun kim olduğunu, kendisi de bir istihbaratçı ve eski bir MİT elemanı olan ve tıpkı Ruzî gibi, özbek türklerinden olan Enver Altaylı’nın 2013’te “Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu” kitabından öğrenmişti büyük çapta, Türkiye kamuoyu..
Ruzî Nazar’ın, geçen hafta Side tatil köyünde 97 yaşında öldüğü ve açıklanmayan bir yere gizlice defnedildiği açıklandı..
Ruzî, Sovyet Rusya’nın tahakküm altında bulunan Türkistan’ın Özbekistan bölgesinde, Ekim -Teşrin / Oktobr Devrimi diye de anılan komünist/ bolşevik ihtilali sırasında 1917’de Fergana Vadisi’nde dünyaya gelmişti. O yıllar, bütün Rusya gibi, hele de müslüman bölgeleri için büyük açlık ve sefalet yıllarıdır..
Sefalet, Orta Asya müslümanlarını kasıp kavururken, asıl katliâm, ruhlarda yapılıyor ve komünist rejim, kendisini sağlama almak için, okullarda bezbojnik (tanrıtanımazlık) hareketinin proğramlarına göre, İslam düşmanlığını işleyen dersleri okutmaktadır; tıpkı bizdeki tekparti diktatörlüğü döneminde olduğu üzere.. Müslüman çocukları, evlerinde ise, ana-babalarından İslam konusunda az da olsa bir şeyler öğrenmektedirler.
Ruzî de o çocuklardan biriydi.
O da komünist gençlik örgütlerine kaydedilmiş ve amma, Stalin döneminin milyonları eriten, kanlı temizlik hareketlerini görmüş, nice tanıdıklarını, yakınlarını yitirmişti.. Bu arada Taşkent Üniversitesi’nde ekonomi ve kimya okumuştu. Bağımsız ve özgür Türkistan hayalini, o yitikleri üzerine kurmuştu..
Hitler Almanyası 1941’de Sovyet Rusya’ya saldırınca Ruzî de askere alınır ve Ukrayna Cephesi’ne gönderilir. Ama, Ukrayna’da rus nefreti o kadar güçlüdür ki, Ruzî de Ukrayna nasyonalistlerinin etkisinde kalır ve Nazi işgal kuvvetleriyle işbirliğine girer..
Esasen, Nazi’lerin de Sovyetler’deki etnik grupları Sovyet Rusya aleyhinde örgütlemeye başladıkları bir dönemdir.
Ruzî, işte o sırada, Sovyet Kızıl Ordusu’nun üniformasını çıkarır, Alman ordusunun, Wehrmacht’ın üniformasını giyer. Artık, Türkistan’ı kurtarmayı hedefleyen ‘Türkistan Lejyonu’nun bir subayı olur.
Kasım 1941’de Alman esir kamplarında 3 milyon Kızıl Ordu askeri vardır. Bunların 800 bini Müslüman’dır. Ruzî Nazar, ‘Türkistan Lejyonları’nda 5 binin üzerinde Türkistanlı genci eğitir. Almanların, Müslümanları -sünnetli oluşlarına bakarak- yahudi zannedip öldürdüklerine tanık olur.
Savaş bitince ise, Yalta Konferansı’nda alınan kararlar gereği, mağlub Almanya tarafından Sovyet Rusya’ya teslim edilmesi tehlikesi doğar ve alman üniformasını çıkarır, Berlin yakınlarında bir malikânede saklanır ve sonra Amerikalılar tarafından yakalanıp toplama kampına götürülür. Orada, Amerikalılar onun özel kabiliyetlerinin olduğunu görürler.
Savaşın galibi olan B. Amerika, dünya çapında casusluk faaliyetlerini dünya çapında bir elde toplayabilmek ve kendi hedeflerine varabilmek için her türlü cinayetlerin işletebileceği bir örgüt kurar: CIA.. (Amerikan Merkezî İstihbarat Teşkilatı..)
Ruzî de bu örgütte vazife alır ve Münih’ten yayın yapan Hür Avrupa Radyosu’nun ve de Orta Asya ve Kafkaslara yönelik yayın yapan Azadlık Radyosu’nun propagandalarında da aktif rol alır. Bu arada Amerika’da özel istihbarat eğitimi alır ve Amerika’da istihbarat eğitimi alması için, TSK’dan ilk gönderilen subaylardan birisi olan Alpaslan Türkeş’le tanışır, 1954’lerde..
Ruzî, bu arada kapitalist ve komünist emperyalizm sistemleri arasındaki amansız Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’de de vazife alır.. Türkiye’de iken Amerika’dayken tanıştığı ve TSK bünyesinde “Kontrgerilla Öğretmeni” olan Türkeş’le irtibatını devam ettirdiği gibi, CIA’de istihbarat eğitimi alan (ve sonraları, MİT’in başında ünlü bir istihbaratçı general olarak sivrilecek olan) Yzb. Fuat Doğu ile de tanıştırılır. Kitlelerin komünizme karşı örgütlemesi faaliyetlerinde CIA’in projelerine uygun olarak rol alır. Ancak, Ruzî’nin bu faaliyetleri, karanlık bir dönem olarak nitelenmektedir.
Ama, Fuat Doğu ile MAH (MİT) Başkanı’yken bu teşkilatı 1962’de CIA ile birlikte yeniden örgütlediği bildirilmektedir. O dönem, nasyonalist duyguların kabartıldığı -ve o dönemde, çalışmalarına katılması, neredeyse sevab gibi telakki edilen ve önde gelen nice seçkin müslüman kanaat önderlerinin de destek verdiği- Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin muhafazakâr diye nitelenen müslüman halk tarafından da desteklenmesi için özel çabaların sergilendiği, mitinglerin tertiblendiği ve şehirlerin girişlerinde ve ana meydanlarında, geceleri ışıklandırılan kocaman levhalarda, M. Kemal’e atfen, ‘Türklük âleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmeli!..’ yazılarının herkesin karşısına çıktığı bir zaman dilimidir.
Ruzî Nazar, 1959’da Ankara’da Amerikan Büyükelçiliği’nde üst derece sorumlu bir istihbarat elemanıdır. Ve, kesintisiz olarak 1959 - 71 arasında, 12 yıl boyunca Türkiye’de yaşanan birçok şeyin perde arkasını bilir; gerek, 27 Mayıs 1960 ve gerekse 12 Mart 1971 askerî darbeleri dahil, ülkede olan biten hemen herşeyin..
Bazıları askerî darbelerde onun parmağının bulunduğuna bile inanır. Çünkü, ona hep ‘CIA’in Türkiye İstasyon Şefi gözüyle bakılır. Ancak, onun ayağına basmak istemeyen Enver Altaylı Ruzî’nin, ‘Meselelere sadece Amerika’nın çıkarları açısından bakmadığını. Türkiye’ye zararı olur mu bu bilginin, diye düşündüğünü’ de yazmıştır.
Ruzî Nazar’ın ayrıca, 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi öncesini de, Türkiye dışında olduğu halde, yakından takib ettiği, Enver Altaylı’nın satırlarından anlaşılmakta.. Şöyle diyor: ’Ruzî o dönemde Almanya’daydı. Bir gün beni aradı ve ‘Türkiye’de iç-savaş ortamı var. Askerî müdahale olacak. (...) Türkeş’e söyle, bunun altında kalacak. Tedbirini alsın’ dedi.”
Altaylı, 12 Mart 1971 darbesi öncesinde, 9 Mart darbe girişiminin lideri olan eski ihtilalci, em. General Cemal Madanoğlu’nun da Ruzî Nazar’la irtibata geçmeye çalıştığını yazar.
*
Görüldüğü üzere, Ruzî Nazar oldukça bir ilginç simâdır.
Emekli olduğu yillarda bile, Afganistan’da, Sovyet Rusya işgaline karşı mücadelelerin şekillenmesine ve Türkistan’ın özgürlüğü ideali çalışmalarına aktif olarak katılmaktan geri durmadığı söylenir. Ruzî Nazar’ın Sovyet Rusya’ya karşı Afganistan’ın müslüman kabile şeflerinden bir direniş gücü ortaya çıkarılmasında da rol aldığı anlaşılıyor.
Başrolünü Russel Crowe’un oynadığı ‘Akıl Oyunları’ filminin romanını yazan Sylvia Nazar, Ruzî’nin kızıdır. Yakın çevresine, ‘kızımın asıl adı, Zülfiye’dir, ama Amerikalılar kolay söylesin diye Sylvia dedik.’ dermiş.
Onu tanıyan dostlarından birinin bildirdiğine göre, son senelerde Hacc’a gitmiş ve daha önce 20 kez kadar gittiği yerlerde hiç almadığı hazzı bu kez aldığını söylemiş.. Önceki gidişlerinin ajanlık rolü gereği olduğu biliniyor. Hattâ öyle ki, Sovyet Rusya’dan hacc mekanlarına gönderilen hacı grupları aleyhine, ‘Siz müslüman değil, komünistsiniz..’ diye protesto gösterileri yaptıranların da başında olduğu söylenir.
Bütün bunlardan sonra, -geçen hafta 97 yaşında ölen ve esrarengiz hayatını, gizli mezarıyla bir kez daha gizemli kılan- Ruzî Nazar için siz ne dersiniz? Bir ajan mı, bir idealist mi?
YAZIYA YORUM KAT