‘Her Fir’avun’a Bir Mûsâ!’ Hep Olacaktır!
Yeise kapılmak, müslümana yakışmaz. Belki, korkan ve korktukça daha fazla öldüren ve öldürdükçe daha fazla korkan ise; zorbalar, darbeciler, emperyalist güç odaklarının kuklalarına yaraşır..
Selahaddin E. Çakırgil, Mısır’daki Katliamı Yazdı:
Mısır’da, 3 Temmuz Askerî Darbesi’nden bu yana, bu darbeye kararlılıkla yüzbinler ve milyonlar halinde karşı çıkan ve rey ve iradelerini ibtal etmek isteyenlere, insanlık şeref ve haysiyetini korumak azmine uygun bir şekilde 1,5 aydır direnen göstericiler, darbeci güçlerin, zorbaların 14 Ağustos sabahı polis ve asker gibi resmî güçler aracılığıyla gerçekleştirdikleri katliâm ile, güçlerini değil çaresizliklerini ve korkularını daha bir gösterdiler.
Her taraf kan gölü.. Her taraf, cesedlerle, yüzlerce binlerce yarılalarla dolu..
Resmî makamları bir darbe ile ele geçirmiş olan zorba yönetimin şeflerince yapılan açıklamalarda, aralarında birkaç polisin de bulunduğu 95 kişinin hayatını kaybettiği iddia ediliyor. Ama, hastanelerden yapılan açıklamalar ölenlerin sayısını yüzlerle ve hattâ binlerce ifade ediyor. İkhwan-ul’Muslimîyn’in verdiği rakamlar, 2 bin 500’den fazla insanın katledildiği yönünde.. Ülkenin başka yerlerinden gelen haberler de durumun giderek korkunç bir kaosa dönüşmekte olduğunu, ölümlerin daha bir artmakta olduğunu gösteriyor.
İkhwan’ın önde gelen isimlerinden Hayrât Şatır‘ın kızı ve damadıyla, Muhammed Baltacı’nın 17 yaşındaki kızının da kurbanlar arasında olduğu bildiriliyor.
Bu kadar büyük bir katliâma rağmen, darbeci güçlerin adına yapılan resmî açıklamalarda ise, güvenlik güçlerinin gerçek mermiler kullanmayıp, plastik mermiler kullandığı iddia ediliyor ki, inanılacak gibi değil.. Resmî makamlar adına açıklama yapan darbeciler, ölümlerin, göstericiler tarafından açılan ateş sonucunda meydana geldiğini ileri sürüyor. Halbuki, büyük çapta İkhwan kontrolünde olan göstericilerin, son 1,5 aydır sergiledikleri protesto gösterilerinde şiddetten kesin bir kararlılıkla kaçındıkları bütün dünyaca biliniyor. Bu da gösteriyor ki, bu katliâmın aslî faili, bizzat General Sisî ile, ona destek veren Ezher Şeyhi Ahmed et-Tayyîb ve de laik, nâsırist, arab kavmiyetçisi, liberal, solcu vs. kesimlerdir.
*
Savaş alanına dönmüş olan Rabia-t-ul’Adeviye Meydanı’nın bir kenarında duran bir pankart, durumu anlatmaya yetiyor. ‘El’Sisî, Beşşar-ı Mısr..’ (Sisî, Mısır Beşşarı..) yazısı görülüyor. Yanıbaşında ise, üst tarafında kocaman harflerle ‘Na’âm eş’Şeria.. (Şeriata Evet.!)’ yazısı bulunan bir Muhammed Mursî posteri..
General A. Fetttah Sisî, ve etrafındaki kendi onun ve ordu şeflerinin elinden Devlet Başkanlığı makamına oturtulan Adlî Mansûr ve onun etrafında dizilen Dev. Başk. Yard. ve de Başbakan olarak yer alan M. el’Baradeî ve Hâzım el’Biblavî gibi isimler ve Ezher Şeyhi Ahmed et’Tayyîb gibi zorbalar kapıkulu ulemâsı tipli kişiler, efendilerinin yanında, kanlı ellerini nasıl gizleyeceklerinin şaşkınlığı içindeler.
(Ki, bu satırlar yazılırken, M.Baradeî’nin, ‘doğruluğunu kabul etmediği kararların sorumluluğunu üstlenemiyeceği’ gerekçesiyle, Devlet Başkanlığı Yardımcılığı’ndan istifa ettiği açıklandı. Bu da, ortaya çıkan durumun ne kadar buhranlı ve karmaşık olduğunu ve katliâmın boyutlarının derinliğini gösteriyor. Çünkü, daha önce, aynı Baradeî, bir sabah namazında katledilen 90 kadar müslümanla, iki hafta önce önce, Adeviye Meydanı’nda katledilen 210 insan karşısında sesini çıkarmamıştı. Şimdi ise, korkuya kapılmış olmalı kı, sorumluluktan söz ediyor.. Baradeî’nin Mursî ve İkhwan yönetiminin devrilmesi için, empereyalist odaklarla aylarca temasta olduğunu, onları ikna etmek için çok çaba harcadığını itiraf etmesinin üzerinden henüz bir ay yeni geçiyor. O, Mursî’nin diktatörlüğünden söz ediyor, bir kısım eski inqılabçılar da, onun ağzıyla Mursî’ye diktatör ve fir’avun yakıştırmasında bulunuyorlardı..
Hatırlayalım ki, yönetimde sadece bir yıl kalan ve ilk bir-iki ay sonrasında, mâlum çevrelerin gösterileriyle, ağır suçlamalarıyla karşı çalışamaz hale getirilen M. Mursî’nin zamanında, kendisine muhalif bütün gazete ve tv. kanallarına hiçbir engelleme getirilmemişken, darbeci yönetim, işbaşına gelir gelmez, Mursî tarafdarı sayılabilecek bütün gazete ve televizyonları kapattı ve darbe alkışçısı gazeteler ise, hergün, İkhwan’ı ve darbe karşıtlarını karalamakla ağır iftiralar yayınlamakla meşguller. Ama, Mısır halkının büyük bir kısmı, iletişim imkânlarının böylesine koparılmasına rağmen yanıltılamadı ve onlar, ısrarla kendi haklarını, kendi rey ve iradelerini savundular ve istemedikleri, kendilerine dayatılan yönetici kadrolara tekrar evet demiyeceklerini göstermek uğrunda, beklenmiyen bir direnç gösterdiler. Ve şimdi asker, kendisini kenara çekip, suçu polisin üzerine atmaya çalışıyor, polis ise, ya göstericileri suçluyor; ya da, ayak takımı olarak bilinen ve ‘baltacı’ denilen zorba gürühu.. Gerçekte ise, bu cinayetleri hep birlikte işlediler ve hepsi birbirinin yardımcısı idi.)