Her ahval ve şeraitte izzet arayışı: İslamcılık
Mehmet Garip Tanyıldızı, 28 Şubat'ın yıldönümü yaklaşırken İslamcılık hareketinin düşünme biçimine dair bir takım hatırlatmalarda bulunuyor.
Mehmet Garip Tanyıldızı / Akşam
28 Şubat ve İslamcılığın izzeti
28 Şubat, içinde yaşadığımız sürece kadar uzanan sosyal ve siyasal sonuçları dolayısıyla birçok bakımdan tekraren üzerine düşünmeyi gerektiriyor.
Darbenin kadroları, yöntemi ve hedefleri üzerine yapılan, yapılması gereken değerlendirmelerin yanı sıra toplumsal yapıda meydana getirdiği değişimler ve oluşmasına sebep olduğu yeni siyasal iklim de derinlemesine analizleri hak ediyor.
Siyasal-sosyal olarak büyük bir kırılma noktası olan 28 Şubat'la ilgili darbenin anatomisi mukabilinden birçok analiz yapılsa da sözünü ettiğimiz kırılma noktasının yeterince ve hakkıyla tahlil edilmediğini söyleyebiliriz.
En azından, bu bağlam gündeme geldiğinde bir çırpıda serdedilen kanaatlerde haksız bir takım ezberlerin ve bazı kalıp yargıların hakikatten uzak ve haksız hâkimiyetinin sürdüğünü müşahede edebiliriz.
İslam'ın siyasal ve toplumsal alandaki varoluşunu hedef alan 28 Şubat sürecine dair ezberlerin ve basmakalıp yargıların ciddi bir kısmı da, İslam'ın sosyal ve siyasal alanda belirleyici olduğu iddiasındaki İslamcılık ve İslamcılarla ilgili alanda zuhur ediyor.
İslamcıların iddialarından vazgeçtiği ve muhafazakârlaştığı iddialarını İslamcılığın iktidara gelerek "öldüğü" tezleri takip ediyor.
Öncelikle, 28 Şubat'ın İslamcı kitle ve İslamcı düşünce üzerinde önemli derecede bir etkisi olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bunun aksini iddia etmek hayatın normal akışına aykırı olur.
Ancak İslamcılığın ve İslamcıların dönüşümünü 28 Şubat'a, yani alınan bir "darbeye" endekslemek İslamcılığı mahkûm etmeye dönük bir gayreti bünyesinde barındırıyor.
İslamcılığın devlet ve toplum algısında yaşanan değişimi kendi tarihsel seyri içinde bir olgunlaşma olarak görmek daha doğru bir okuma olacaktır.
Çünkü tarihsel gerçeklik İslamcıların devlet ve toplum algısındaki değişimin 28 Şubat'tan çok önce başladığını gösteriyor.
İslamcı düşünce ve söylemdeki bu tarihsel gerçekliğin yansımasını İslamcı yayınlarda görebiliriz.
Ali Haydar Beşer'in İslamcı dergileri incelediği doktora tezinden telif edilen "İzzet Arayışı: 28 Şubat sonrasında İslamcılık" kitabı, bu konuda bize ciddi bir katkı sağlıyor.
Tanımından tarihine kadar İslamcılığın kapsamlı bir şekilde ele alındığı kitapta Beşer, İslamcılığın devlet ve toplum konularının 90'lı yıllarda İslamcılar tarafından yoğun olarak tartışıldığını ortaya koyuyor.
Beşer, 28 Şubat sürecinde siyasal etkinliği asgari düzeye inen İslamcıların toplumsal dönüşüm söylemini öne çıkardığını da belirtiyor.
Kitapta, daha sonra İslamcıların devlet-toplum dikotomisini aşmaya yönelik yeni bir siyasal anlayışa yöneldiği vurgusu dikkat çekiyor.
Tarihsel süreci değerlendirirken, İslamcılığı mahkûm etmeye çalışan okuma ile İslamcılığı anlama çabası arasındaki fark, İslamcılığın mahiyetine ilişkin kalkış noktasının ne olduğu sorusuna verilen cevapla ortaya çıkıyor.
Bu noktada kitabın temel tezi meselenin çözüm bulmasına yardımcı oluyor.
İslamcılığı içeride bir ıslah çabası, ancak esas olarak dışarıya karşı bir izzet arayışı olarak gördüğümüzde sözünü ettiğimiz değişimin ne kadar organik olduğu görünüyor.
Her ahval ve şeraitte "izzet arayışı" İslamcıların nerede durduğunu belirliyor.
HABERE YORUM KAT