1. YAZARLAR

  2. ABDURRAHMAN GÜNER

  3. Hepimiz Türk olmak zorundayız!
ABDURRAHMAN GÜNER

ABDURRAHMAN GÜNER

Yazarın Tüm Yazıları >

Hepimiz Türk olmak zorundayız!

25 Haziran 2024 Salı 17:30A+A-

"Her inanın başında ve her inandan önce Türklüğe iman edeceksiniz... Türk'e inanmayan Türk değildir. "

Bu sözler Türkiye Cumhuriyeti’nin en meşhur Milli Eğitim Bakanları’ndan Hasan Ali Yücel’e ait. Daha ziyade yabancı klasiklerin Türkçeye tercüme edilmesine dönük çalışmalarıyla tanınan Yücel milli eğitimin ruhunu “her şeyden önce Türklüğe iman edeceksiniz” sözleriyle özetliyordu.

Türk kavramı muhtevasında birçok özelliği barındırıyor. Etnik, dini, kültürel çağrışımlarıyla bu kavramın Türkiye’de ne anlamlara geldiğini düşünmek Türkiye’nin esaslı meselelerini de irdelemek anlamına geliyor. Ancak Türkiye’de bazı şeyleri konuşmak gerçek anlamda imkansız. Türk ve Türkiyeliliği tartışırken konuyu tartışmanın ilk yıllarına Cumhuriyetin kuruluşu ve kuruluş mantığına getirdiğiniz zaman birileri hemen parmak sallamaya başlıyor!

Gelin görün ki Türk ve Türkiye kavramlarının bugün anlaşılma şekillerinin inşa edildiği yılları konuşmadan işin içinden çıkmak mümkün değil. Kemalizm açısından konunun önemi Osmanlı’nın yıkılışı sonrasında inşa edilecek topluma yeni bir anlam ve gaye aramakla ilişkiliydi. Çok kültürlü ve çok farklı etnisitelerden oluşan bir devletten geriye kalan Türkiye Cumhuriyeti, Türklüğü tartışmasız bir noktaya koyarak tüm sorunlara çözüm bulmaya çalıştı.

Milli Eğitim Bakanı’nın “her şeyden önce Türklüğe iman” istemesi boşa değil özetle. Diyelim: Her zamanki Efendin Türk'ü tanı!, Türk örnektir  Tanrının her pürüzsüz huyuna; Dünya, yaratılmıştır Türk'ün yüzü suyuna… Türk kalbinden geçti ilk Tanrıların kanlan; Öbür ırklar sürüyken Türk'lerdi çobanları! Dünyayı tarla gibi sürdü, uçtan uca Türk; imrenerek taptığı Tanrılardan yüce Türk... Türk, dünyayı çeviren, şenleten, yaratan o!

Behçet Kemal’e ait olan bu şiirdeyse Cumhuriyetin kurucu kadrolarının Türk’e biçtikleri payeyi gözler önüne seriyor. Türklük bir etnik topluluktan ziyade bir din hatta Tanrı gibi gösteriliyor. Yabancıların Türk’e tapması gerektiğini söyleyen[1] “devletin şairi” olarak Behçet Kemal’in 1933 senesinde Ülkü’de kaleme aldığı “şiir” Türk ile Türk olmayan arasındaki farkı anlatmaya çalışırken çoban-sürü metaforunu kullanır. Kimileri içinse mesele çok net:

"Tabiat, yaradılış, Türkün büyüğünü ve küçüğünü bütün milletlerin üzerine fazıl ve faik yaratmıştır. Nasıl ki insanlar hayvanlar üzerine hakim ise, Türk çocukları, Türk olmayan çocukların üzerine ahlaken hakimdir. "[2]

Ders kitapları da doğal olarak Türk olmanın şanını haykırmaktadır:

Tarihin en büyük cereyanlarını yaratmış olan Türk ırkı, benliğini en çok muhafaza etmiş bir ırktır. Tarihten evvel ve tarihi devirlerde bu ırk da işgal ettiği vasi’ mıntıkalardaki ve yurtlarının hudutlarındaki komşu ırklarla tesalüp etmiştir. Bu tesalüplerin ekserisinde Türk ırkının bariz ve uzvî vasıfları hakim kaldığından bu karışmalar Türk ırkına kendi hususiyetini kaybettirmemiştir. Ancak uzun devirlerde ve büyük ekseriyetler içinde ihtilaflara maruz kalanları temessül edip isimlerini ve dillerini muhafaza edememişlerdir. ... tarihte daima göze çarpar bir birlik arzeden Türk ırkı daima hakim kalan bariz uzvi vasıflar ile dimağın en kuvvetli mahsulü olan müşterek lisanları ile, aynı zamanda bugünkü millet tarifine de en uygun büyük bir cemiyettir. Bütün tarihte böyle büyük bir ırkı, bir millet halinde görmek bilhassa zamanımızdaki insan heyetlerinin pek çoğuna nasip olmayan büyük bir kuvvet ve büyük bir şereftir.[3]

Kemalizm açısından Türklüğün ne anlam ifade ettiğini özetleyen bu alıntılar Kemalistlerin idaresi altında tek adam ve tek parti devirlerini geçiren, eğitim kurumlarından müfredatına kadar her nefes alıp verişinde Kemalizm’in öfke ve nefretini üstünde hisseden Anadolu insanı için de büyük bir kırılmaya işaret etmektedir. Türkiye’de var olabilmenin şartı Türk olabilmektir!

Netice olarak insanın akıl ve mantığını zorlayacak saçmalık seviyesindeki Türkçülüğüyle Kemalist idareciler yüzlerce yıllık birikimi ellerinin tersiyle iterek Türklüğü bir din haline getirdiler. Bugünün Türkiye’sinde ise Türklük muhafazakar kesimlerin kavrama kendi anlam dünyalarından bir şeyler katma çabalarının sonucu olarak mukeddasatçı bir tınıya sahip oldu. Ancak bu durum Türklüğü hala erken dönem Cumhuriyet idaresinin dayattığı şekilde savunanların var olmadığı anlamına gelmiyor.

Muhafazakarlar rejimle doğrudan karşı karşıya gelmemek için söylemlerini yumuşattıkça Ahmet Yıldız’ın tanımlamasıyla etno-seküler muhtevasıyla Türkçülük de şaha kalktı. Geçmişte Ermeni, Rum ve Kürtleri hedef alan Türk milliyetçisi cereyan bugün ise başta Suriyeliler olmak üzere mültecileri nefret objesi haline getiriyor.

Türk tanımının tekrardan tartışmaya açılması ise oyuncu Oktay Kaynarca'nın A Para'da yayımlanan "Biz Bize" programındaki açıklamaları sebebiyle oldu. “Ben şehir milliyetçiliğini sevmem. Ülke milliyetçiliğini severim. Ben Türkiyeliyim. Türkiye milliyetçisiyim." Kaynarca’nın bu sözleri Türkiyelilik üzerinden tartışmayı alevlendirdi.

Anayasaya göre konuştuğunu söyleyen “hukukçu” Ersan Şen, Türkiyeli tanımına karşı çıkarak Kürt halkının varlığını da tartışmaya açtı. Beklendiği üzere Şen, Türkiye’deki herkesin Türk olduğunu ifade etti.

İşin garip yanı ise Ersan Şen’in haklı olması. Mevcut anayasanın 66. Maddesi, "Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk'tür" şeklinde olduğu için Türkiye’deki herkesin Türk olma zorunluluğunu akıldan çıkartmamamız gerekiyor. 66. Madde o kadar dehşet verici bir mantıkla inşa edilmiş ki Türklükten kaçışa izin vermemek için kendi içinde paranoyakça bir zemin oluşturulmuş. Türkiye’nin vatandaşları Türk olarak tanımlanırken Türk olmak için Türk anne-baba çocuğu olmak şartı da eklenerek okuyanları şaşkına uğratmak istenmiş olmalı… Türkiye’nin vatandaşı olup Türk anne-babaya sahip olmayanların durumu öyle sanıyoruz ki Behçet Kemal’in çoban-sürü metaforuyla izah edilip geçilecek!

Anayasa merkezli tartışmaları Ersan Şen’in de müntesibi olduğu hukuk camiasına bırakalım ve Türkiyeli tanımına gelelim. Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu CNN Türk'te katıldığı canlı yayında konuya ilişkin açıklamalarda bulundu.

İlber Ortaylı’dan ilhamla olsa gerek Türkiyeli diye bir kavramın olmadığını belirten Afyoncu şöyle konuştu:

"Ben açık ve net bir şekilde şunu söyleyeyim; Tarihte 'Türkiyeli' diye bir kavram yoktur ve kullanılmamıştır. Bizim hiçbir kitabımızda böyle bir şey geçmez. Almanyalı diye de bir kavram yoktur, Fransalı diye de bir kavram yoktur. Almanya'da ben Almanyalıyım deseniz size deli diye bakarlar. Yeni yeni şeyleri icad etmeye gerek yok. Biz 150 yıl önce bunu denedik. O zaman imparatorluk dağılıyordu. İmparatorluktaki azınlıkları tek bir bayrak altına toplamak için 'hepiniz Osmanlısınız' dedik. Tutmadı!

Yani 'Türkiyeli' kavramı 150 yıl önce 'Osmanlılı' diye kullanıldı ama tutmadı, bu tutmaz! Her ülkenin bir etnik ana damarı vardır. Farklı milletler, farklı ırklar vardır. Bu onları zorla o milletten yapacağınız anlamına gelmez. Ama 'Türkiyeli' diye bir kavram olmaz.”

Türkiyeli tanımını kabul etmeyen Erhan Afyoncu da Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olma zorunluluğunu farklı şekilde ifade etmiş oluyor. Afyoncu’nun “Osmanlılık” üzerinden yaptığı değerlendirme ise ilginç. Her ülkenin bir etnik damarı olduğunu söyleyen Afyoncu, “o damardan olmayanları zorla o damardan yapmamız gerekmez” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor ama bu söylediğinin ne kadar komik olduğunu kendisi de biliyor olmalı. Türkiye’nin tarihi "makbul Türklerden" olmayanları Türkleştirme tarihidir! Tarihçi olan Erhan Afyoncu’nun bu konuya hakim olması gerekir ama öyle sanıyoruz ki gerçekleri konuşmak makbulden tehdide doğru giden bir yolun başı olduğu için herkes kolayca bunu yapamıyor!

Oktay Kaynarca beklendiği üzere tartışma başlatan sözlerinden geri adım atmak zorunda kaldı. Türkiyelilik üzerinden dahi olsa Türklüğe alternatif bulma ihtimali bile affedilmez bir suç olduğu için -Süleyman Çakır olsa belki ama- Oktay Kaynarca’nın yapacak çok bir şeyi yoktu zaten… Afyoncu'nun dile getirdiği Türkiyelilik tanımını batıdaki örnekleri üzerinden reddetmesi de epey ilginç. Resul Tosun’un da belirttiği üzere Almanca ve İngilizce mantığı üzerinden bakıldığında İngiltereli yerine İngiliz, Almanyalı yerine Alman, Londralı yerine Londra'dan denilebilir.

Ancak Arapça ve diğer bölge dilleri açısından mesele farklılık arz ediyor. Tosun şöyle devam ediyor:

22 tane Arap ülkesi vardır. Hepsinin ismi farklıdır, Suriye, Lübnan, Irak, Yemen vs. Mesela Iraklı olmak Arap olmak anlamına gelmez. Arap da olabilir, Kürt de, Ezidi de! Evet, batı dillerinin mantığıyla baktığınızda Londralı denmez; Berlinli denmez! Ama bizim dilimizde Londralı da denir Berlinli de. Tıpkı Tokatlı, Sivaslı, Vanlı, Erzurumlu, İzmirli dendiği gibi. Çünkü bizim dilimizde li,lı,lü,lu ekleri nispet ekleridir. Dolayısıyla biz Almanyalı da deriz Türkiyeli de. Hatta biz aynı nispeti taşıyan Arapçadaki nispet ya'sını az da olsa hâlâ kullanıyoruz. Askerî diyoruz, ilmî diyoruz, iktisadî diyoruz, resmî diyoruz. Bursevi, Konevi, Bitlisi şeklinde de kullanılmıştır. Ülke şehir, ilçe, kasaba, köy, hatta mahalle adının sonuna lı, li, lu, lü ekleri getirerek de kullanıyoruz. Suriyeli, İstanbullu, Oltulu, Kasımpaşalı gibi.

Özetle sorunu aşmak gibi bir derdimiz olsa Türkiyeli tanımlaması pekala kullanılabilir. Afyoncu’nun “icat çıkarmayın” düzeyindeki eleştirileri geçerliliğe sahip değil. Hiçbir kaynakta Türkiyeli ismine denk gelinmemesinde şaşılacak bir şey yok. Türkiye zaten 100 yıldır varken Türkiyeliye kaynaklarda rastlanması beklenemez zaten… Bugün anlaşıldığı şekliyle Türklüğün kaç yıllık geçmişi var onu da Afyoncu’nun müntesibi olduğu tarih camiasına sormak lazım! Kemalizm’in saçma sapan iddialarından “kaynak” bulmazlarsa Türklüğe biçilen anlamın da nevzuhur olduğu görülecektir.

İşin çok daha garip yanı ise Türkiyeli kavramının da sorunlu bir zemine sahip olması. Orada da Türk olmaya mecbur eden bir açmaz var ancak buraları konuşmak çok ileriki tartışmaların konusu. Türkiye’nin makbul vatandaşlarından olabilmek ise hala Kemalizm’in çizdiği etno-seküler sınırların içerisinde olmakla mümkün. Kimse kendisini kandırmasın. Türk anne-babadan doğsa dahi rejimin dayattığı kimliği reddedenler sakallı, başörtülü oldukları için insan muamelesi dahi görmediler bu ülkede. Bugün ise hukuki yasaklama ve kısıtlamalar kaldırıldı diye kafalardaki yasakçılığın bitmediğini görmek ve kimlik dayatmasını reddetmek gerekiyor. Kemalizm’in dayattığı Türklük tanımı içerisine İslam’dan birkaç parça karıştırarak bu işin içinden çıkılamaz!

 

[1] Yabancıların "Türk'e taptıklarını" unutmamaları gerekir. "Tanrılığı hak etmiş ırka" barbar denmemesi lazım gelir. Behçet Kemal Çağlar, Attila, Ulus Basımevi, 1 935, s. 27, 31.

[2] Z. Akkök, Cumhuriyet Türkiyesine Terbiyevi Heyecanlarım, Bozkurt Matbaası, 1935, s. 28; akt. Güven Gürkan Ôztan, Türkiye'de Çocukluğum ... , s. 79

[3] Tarih I. İlk Zamanlar (Ankara: Maarif Vekaleti, 1931)

Ahmet Yıldız ve Onur Atalay'ın çalışmalarından istifade edilmiştir.

YAZIYA YORUM KAT

8 Yorum