1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Hepimiz internet bağımlısıyız, tedaviye ihtiyacımız var!
Hepimiz internet bağımlısıyız, tedaviye ihtiyacımız var!

Hepimiz internet bağımlısıyız, tedaviye ihtiyacımız var!

Psikolojik tedaviye, terapiye ihtiyacımız var. İnternet bağımlılarını tedavi edecek psikologların birçoğu da sosyal medyada etkileşim bağımlısı oldular. Onların da tedaviye ihtiyacı var.

02 Ocak 2023 Pazartesi 16:53A+A-

Ersin Çelik, Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısında toplumsal bir kriz haline gelen internet bağımlılığını yorumluyor:

İnternetin de tıpkı madde bağımlılığı gibi insan psikolojisi ve sosyal yaşama direkt etki ettiği, ancak biz “kullanıcıların” kabullenmediği acı bir gerçek.

Bağımlılık genel olarak sigara, alkol, madde ve çeşitli ilaçların kullanımı üzerinden eşleştirilse de internet kullanımı da tıpkı “kumar” gibi, tüketicisini tüketen bir alışkanlık olarak karşımıza çıkıyor.

Bana kalırsa içine düştüğümüz durumun farkındayız ama kendimize kondurmuyoruz. Anne-babalara göre, çocukları kafalarını telefondan kaldırmıyor. Ancak verilere bakılırsa asıl bağımlı anne ve babalar. Yani biz yetişkinler…

Çoğul ifadeler kullanıyorum. Çünkü 8 milyarı bulan dünya nüfusunun yarısından fazlası artık internete erişiyor.

We are Social ve Hootsuite’ın “Dijital 2022 4. Çeyrek’’ raporunda yer alan verilere göre durum hiç de iç açıcı değil. Geride bıraktığımız 2022’nin tüm raporu önümüzdeki şubat ayında yayınlanacak. Muhtemelen internete erişim, kullanım ve sosyal medya tüketim oranları bugüne oranla hayli artmış olacak.

Rapora göre; dünyada internet kullanıcısı 5 milyar 7 milyona ulaştı. Sosyal medya kullanıcı sayısı ise 4 milyar 740 milyon kişi.

Tüm dünyadaki 16-64 yaş arası internet kullanıcılarının her gün her cihazda internet kullanarak harcadıkları ortalama süre çizelgesi hemen her ülkeye bir şeyler söylüyor. Türkiye 7 saat 17 dakika ile listenin 13. sırasında. İlk sırada ise 10 saat 7 dakika ile Güney Afrika var. Yani Güney Afrikalılar günün 10 saatini, Türkler ise 7 saatini internette geçiriyorlar.

Sleep Cycle’ın yayınladığı verilere göre, Türkiye ortalama 6 saat 50 dakika ile Avrupa ülkeleri arasında en az uyuyan ülke olarak öne çıkıyor. Bazı araştırmalara göre de Avrupa’da haftalık ortalama çalışma saatinin en uzun olduğu ülke de Türkiye. Çalışma süresi özel sektörde haftalık 45 saat, kamuda ise haftalık 40 saat olarak uygulanıyor. Yani günlük en az 8 saat çalışıyoruz. Bu durumda çalışma, internet ve uykuda geçen zamanı çıkınca geriye 2 saat kalıyor. Elde kalan iki saate neleri sığdırabiliriz? Üç öğün yemek için yeter mi mesela? Hepimiz zamanımızı hesaplarsak kendimizle yüzleşmiş oluruz sanırım.

İnternet tüketim listesinin son sırasındaki ülkeyi siz de merak etmişsinizdir. Yazıyı yazarken 12 kişilik aile ortamında, internette en az zaman geçirilen ülkeyi tahmin etmelerini sordum. Birçok ülke söylendi ama kimse bilemedi. Tahminlerin çoğu Afrika ülkelerinden verildi. Oysa son sırada 3 saat 46 dakika ile Japonya var. Sondan ikinci sırada ise 5 saat 12 dakika süre ile Çin yer alıyor. Ardından da 5 saat 16 dakika ile Güney Kore’yi görüyoruz. Japonya, Çin ve Güney Kore ülkeleri Asya-Pasifik hattının hem ortak kültürleri hem de dünya ekonomisinin ağırlık merkezi, özellikle de üretimin can damarları olarak karşımıza çıkıyor. Bu ülkelerdeki halkların, dünyaya göre internette daha az zaman geçirmelerinin kültürel bağlarıyla ve geleneklerini yaşamalarıyla ilişkisi vardır mutlaka.

Benzer veriler sosyal medya kullanırken harcanan günlük süre çizelgesinde de karşımıza çıkıyor. Türkiye 2 saat 47 dakika ile 15’inci sırada. İlk sırada 4 saat 20 dakika ile Batı Afrika ülkesi Nijerya var. Son sırada ise yine Japonya’yı görüyoruz. Japonlar 49 dakika ile sosyal medyada en az zaman geçiren halk, ardından Güney Koreliler geliyor bir saat 11 dakika ile...

Aynı raporda insanların sosyal medyada yer almalarının ana sebepleri de sıralanmış. “Arkadaşlar ve aile ile iletişimde kalma” gerekçesi yüzde 47 oranıyla ilk sırada yer alıyor. Boş zamanı doldurmak ise yüzde 35 ile ikinci sırada.

Dünyanın bazı bölgelerinde Facebook “internet” anlamına geliyor. Facebook’a ait platformlar, milyarlarca insanın her anını geçirdikleri mecralar aynı zamanda. Bağımlılığa dönecek olursak; arkadaşlar ve aile ile iletişimde kalmak için sosyal medyada olan insanların Facebook’u açma nedenleri de aynı sebepti. Hayatımıza 2000’li yılların başında giren Facebook’u açma gerekçenizi bir düşünün. Büyük oranda eski arkadaşlara ulaşmak ve uzak noktalardaki akrabalar ile iletişimde olmaktı. Fakat geldiğimiz noktada, bırakalım ülkenin bir ucundaki dostlarla iletişimde kalmayı, aynı masada oturduğumuz, hemen karşımızdaki insanların bile yüzüne bakmıyoruz. Bakamıyoruz. Çünkü gerçek hayattan, gerçek insanlardan kopacak kadar bağımlıyız artık.

Psikolojik tedaviye, terapiye ihtiyacımız var. Daha önce de vurgulamıştım; internet bağımlılarını tedavi edecek psikologların birçoğu da sosyal medyada etkileşim bağımlısı oldular. Onların da tedaviye ihtiyacı var. Peki kim, nasıl tedavi edecek?

Yazıyı, sosyal yaşamın hemen her alanını ele geçiren dijitalleşmenin telafi edilemez sonuçlarına dikkat çeken kitapların müellifi, Koreli filozof Byung-Chul Han’ın kendisini de bağımlı ilan ettiği tespitleri ile bitiriyorum: “Herkes gibi ben de modern iletişim ağına bağlı olmayınca huzursuz oluyorum, tabii. Ben de bir kurbanım. Bütün bu dijital iletişim olmadan mesleğimi, profesör ve yazar olarak icra edemiyorum. Herkes bağlı, bağımlı.”

HABERE YORUM KAT