'Hem nalına, hem mıhına' zamanı değil
''Hem nalına hem mıhına" üslubunu bilirsiniz. Belli bir durumda meselenin iki tarafını birden ele alıp iki tarafı -ya da tezi- birden eleştiren ya da yüklenen tutuma denir. Meselelere çok yanlı bakmak elbette doğrudur; iyidir; ufuk açıcıdır ve zaten gereklidir. Ne var ki, bu üsluba başvuranların amacı her zaman bu kadar masum olmuyor. "Hem nalına, hem mıhına" tutumunun sık sık, opornünist bir tarzda, kesin tutum alınması gereken bir anda, bu durumdan kaytarma amacına alet edildiğine tanık oluyoruz.
Evet, meseleler her zaman çok yönlüdür. Ama bazen, bir yön öylesine ağır basar; öylesine vahim bir hal alır, diğer bütün yönler, o kadar tali kalır ki; işte o noktada "başka yönlerden" de bahsetmek, asıl meseleyi kamufle etmekten başka bir işe yaramaz. Şu anda öyle günler yaşıyoruz.
AK Parti hakkındaki iddianame gündeme geldiğinden bu yana sık sık kullanılan bazı ifadeler var ki, "meselenin iki yanını da görme" çabasını ortaya koymaktan ziyade, kullanıcısının ruh halini, ideolojik ve siyasi olarak iki arada bir derede kalmışlığını deşifre ediyor. "AK Parti'nin hiç mi suçu yok" tekerlemesi bunlardan bir tanesi...
Atfedilen suçlar çeşit çeşit... Bazıları hükümeti gerilim politikaları izlemekle eleştiriyor; bazıları da "bütünsel bir demokrasi yaklaşımı içinde olmamakla"...
"Gerilim politikaları izleme" eleştirisi, esasa ilişkin bir eleştiri değildir; yani yapılan işlerin özde yanlış olduğunu iddia etmez; zamanlamayla ya da üslupla ilişkili olarak yöneltilen bir eleştiridir.
Somut bir örnekle söyleyecek olursak, "AK Parti'nin türbanı serbest bırakmaya çalışması laikliğe aykırıdır" demez, "Şimdi zamanı mıydı, başka türlü yapılamaz mıydı?" diye eleştirir. "Bütünsel bir demokrasi yaklaşımı içinde olmama" eleştirisi de yine, yürütülen icraatı yanlış değil ama eksik bulan bir ifadedir. Ve aslına bakarsanız, her hükümete her zaman yöneltilebilir.
Çünkü her hükümet, bazı şeyleri yaparken, geride bıraktığı, henüz el atmadığı ya da atamadığı meseleler vardır ve o meselelerde özel duyarlılığı olanlar tarafından eleştiri olarak dile getirilir. Yani her iki grup eleştiri de normal zamanlarda normal koşullarda dile getirilecek uyarı türü eleştiri demetleridir.
Peki bunlar, birileri ellerinde balyoz, hükümetin üstüne yürürken; aslında sadece hükümetin değil, topyekun demokratik rejimin üstüne doğru yürürken söylenecek şeyler midir? Sayılan günahlara bakın: 301'inci maddeyi bir türlü kaldıramamış; Hrant Dink davasını bir türlü aydınlatamamış. Türban yasağını kaldırmaya çalışırken üniversitelerdeki diğer yasakları kaldırmayı ihmal etmiş.
Peki AK Parti bütün bunları yapmış olsaydı, bu dava açılmayacak mıydı?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, "301'i de kaldırdılar; üniversitedeki diğer yasakları da; demek ki bunlar şeriat odağı değil" diye mi düşünecekti?
Öyleyse neden şimdi dile getiriliyor bütün bunlar? Böyle bir anda, sadece ve sadece, Ak Parti'nin gerçekten de Türkiye'yi adım adım şeriata götürdüğünü düşünüyorsanız, "kırk katır mı kırk satır mı" diye kara kara düşünürsünüz.
Unutmayın, bir tarafta emekli General Doğu Silahçıoğlu gibi "Siyasal İslam'ın Türkiye Cumhuriyeti'ni teslim aldığını; Siyasal İslam'la mücadelede yapılması gereken yalnızca bir şey kaldığını; onun da AKP hükümetinin iktidarının yönetimden uzaklaştırılması olduğunu; (...) laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelen AKP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Anayasa Mahkemesi'nde dava açmak ve AKP'nin kapatılmasını sağlamak"tan başka çıkar yol kalmadığını" yazanlar çizenler var.
Böyle şeyler yazılıp çizilirken ve hatta yazıp çizme ile yetinilmeyip başka şeyler de tezgahlanırken, "keşke gerilimi düşürseydi" "keşke başka özgürlükleri de getirseydi" diye mızırdanılmaz; kayıtsız şartsız karşı çıkılır.
Balyoz inerken "muhalefet şerhi" gözettiği nerde görülmüş?
Bugün gazetesi
YAZIYA YORUM KAT