‘Helalleşme Yolculuğu’: Nasıl, nereye ve ne kadar?
Haklı olarak “ciddiye almaya değer mi?” diye sorulacaktır elbette. Gülüp geçmek, makara sarmak veya önüne epeyce kabarık bir liste çıkarmak da bir kalemde geçilemeyecek seçenekler arasında. Ancak hiç üşenmeden mevcut siyasetin niteliği ve rotası hakkında soğukkanlıca analizlere girişmek, geçmişten bugüne temsil ettikleri misyonu unutmaksızın ama muhatapları mümkün mertebe alay ve nefret objesi olarak da sabitlemeden hareket etmek daha makul ve faydalı olacaktır muhakkak. Haklı olsa bile öfke muhatabın gücünü, gelişimini, hedefe yönelik planlarını görünmez kılabiliyor çünkü.
“Helalleşme” ifadesi ve tarzı Kemalist ideoloji, teamül ve kadrolarda hemen hiç tesadüf edilmiş bir durum değil. Lakin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir süredir sosyal medyada ilgi gören paylaşımlara yeni bir mesaj daha eklerken “helalleşme yolculuğuna çıkma kararı aldım” dedi. Üstelik özellikle Tek Adam ve Tek Parti dönemi başta olmak üzere militarizm, İslam düşmanı militan laiklik, 28 Şubat ve 15 Temmuz darbe süreçlerinde oynadıkları role dair hemen hiç özeleştiri vermemiş bir partinin lideri olarak şimdiye kadar telaffuz dahi edemedikleri bazı konulara temas etti. Mesela Kılıçdaroğlu “CHP’nin de geçmişte yarattığı derin yaralar vardır” gibi bir mevzuya girerek “sistemi değiştirme, yaraları kapatma ve helallik isteme” istikametinde bir yolculuğa çıkmaktan bahisler açtı.
Peki, bu helalleşme bahsini, helalleşme yolculuğuna çıkma beyanını Türkiye siyaseti ve toplumu açısından nasıl kritik etmeliyiz? Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun beyan ettiği gibi CHP gerçekten de bir helalleşme yolculuğuna çıkma kararı alabilir mi? Bu söylemlerin bir vitrin düzenleme taktiği, zorlu 2023 köprüsünü geçinceye kadar muhafazakâr-dindar kitlelere iltifatlarda bulunmak üzere “dayı” deme stratejisi olmadığı ne malum? İdeolojisi, teşkilatı ve teamülleriyle CHP’nin kendi varlığını inkara varacak bir helalleşme sürecine çıkabilme niyetine, yeteneğine ve cesaretine güvenmek aşırı saflık, kullanışlı aptallık ve açıkça oportünizm sayılmaz mı?
Sicili Çok Kirli ve Çok Kabarık
Tarihsel tecrübeyi de ciddiye aldığımız vakit bu ve benzeri sorular hem ahlaki hem de hukuki açıdan gayet makul hatta kuvvetli şüpheyi işaretler. Toplum nezdinde CHP’nin sicili çok kirli ve kabarık bir sabıkadan ibarettir. İfade edilenin aksine bu kirli ve kabarık sicil Kemal Kılıçdaroğlu ve Deniz Baykal’dan İsmet İnönü’ye uzanan tarihsel hatla da sınırlı değil. Bilakis “Ulu Önder Atatürk” döneminde de CHP despotizmden yolsuzluğa, yoksulluğu derinleştiren ayrımcılıktan dini-kültürel asimilasyonu içeren militan laikliğe kadar devletin vergi tahsildarı ve jandarmadan ibaret asli yüzünü temsil ediyordu.
İyi ama bu türden çağrıları siyaset ve toplumun bir fırsata çevirmesi, samimiyet ve cesaret testi şeklinde teşvik ederek olumlu bir dönüşüme doğru evrilmesi için iteklemesi de makul bir seçenek olamaz mı? Madem en yetkili makam tarafından helalleşme için yola çıkıldığı iddia ediliyor o halde niyetin temiz ve içten olduğuna dair somut bir takım adımlar atılması, helalleşilecek taraflarla yürütülecek müzakere süreci için yol haritası çıkarılması vs. çağrıları yapılabilir mesela. Hayır, işi yokuşa sürmek veya CHP gibi ideolojik ve sınıfsal karakteri son derece dogmatik (hatta fanatik) bir partiye manevra kabiliyetinin fevkinde bir takım tekliflerde bulunup süreci baştan öldürmeyi teklif etmiyoruz tabii ki. Ancak helalleşmenin basit bir sözden ibaret olmadığını, geçmişten bugüne yaşanan acı ve kayıpları telafi etmeye matuf anlamlı, somut ve sistematik bir siyasal hat inşa etmenin zaruretini konuşmadan kimsenin renkli, süslü “emzikler”le iktifa etmeyeceğine iyice vurgu yapılmalıdır ve yapılacaktır elbette.
Helalleşme basit bir imaj çalışması, profesyonel bir PR kampanyası olarak belki bir nebze işe yarar. Lakin dini, mezhebi, etnik kimliği, hayat tarzı, dili ideal ve özlemleri, temel hak ve özgürlükleri bizzat Resmi İdeoloji / Kemalizm namına, laik-ulus devlet tarafından ezilmiş, çiğnenmiş, gasp edilmiş Müslüman bir halk için bu türden taktik hamlelerin çok fazla bir anlam ifade etmeyeceği aşikârdır.
Muhafazakâr Siyasetin Kemalizm’e Yelken Açması
CHP ve 2023’e doğru birlikte yelken açtığı dostları bu helalleşme yolculuğuna dair kendi hesap kitaplarını yaparken AK Parti, muhafazakâr siyasi kadrolar ve toplum kesimleri ne yapacak peki? Şöyle ya da böyle seyreltilmiş Kemalizm çizgisiyle muhafazakâr-dindar toplum kesimlerine yönelik açılım politikaları geliştiren Kılıçdaroğlu ve CHP’yi baştan başarısızlığa mahkûm eden garantici, alaycı, umarsız tutumların son derece riskli hatta tehlikeli olduğunu vurgulayalım. Yerel seçimlerde İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin, Erzincan, Bolu, Bilecik, Amasya, Kütahya, Kırşehir gibi belediyelerin nasıl ve neden kaybedildiğine dair kamuoyu önünde henüz dişe dokunur bir değerlendirme yapıldı mı, bilemiyoruz? Ancak unutmayalım ki “ezeli ve ebedi şampiyon” medyada sürekli alay konusu yapılan aktörler tarafından yerel seçimlerde çok fena hırpalandı, tahtından indirilemese de imaj ve itibarından çok şeyler kaybetti. Aynı umarsız hava ekranlarda ve manşetlerde hala devam ediyor sanki.
Üstelik enflasyon giderek büyük bir canavara dönüşürken, dolar-euro kuru ve altın fiyatları tutulamazken, işsizlik rakamları TÜİK’e rağmen şişip dururken çarşı pazara hâkim olan kırgın, şaşkın ve öfkeli iklime rağmen mezkûr umarsızlık ve alaycılık hiç de hayra alamet değil. Elbette patlama yapan ihracat rakamları, bütün olumsuzluklara rağmen devam eden büyüme stratejisi, Çanakkale Köprüsü gibi bölgesel ekonomiyi sıçratacak yatırımları, savunma sanayiinde ve sağlık sektöründe kat edilen mesafeleri aklı başında hiç kimse inkâra yeltenmiyor. Fakat bu ileri ve gelişkin adımları gölgede bırakacak bir iklim yaşandığını da AK Parti kurmay kadrosunun görmesi ve bu duruma göre sağlam bir konumlanışa yönelmesi gerekiyor.
Onca ekonomik zorluk yaşanırken, yargı ve bürokrasi sorun üstüne sorun üretirken “celladına ilan-ı aşk” edercesine Kemalizme yelken açan, devletçi-milliyetçi sembol ve söylemlerle siyasete yeltenen AK Parti’nin muhafazakâr-dindar tabanını soğutması, küstürmesi veya başka partilere kaptırması ihtimal dışı değildir. Sakın ola ki AK Parti kadroları “10 Kasım törenlerinde Anıtkabir’e kimler gitmedi, Anıtkabir törenlerine katılmayanları kimler kınamadı” diye çetele tutan hemen akabinde güya anti-emperyalist tavır sergilemek adına Maocu Perinçek şebekesinin gençlik teşkilatına alkış tutan kadın-erkek amigoların tribünleri isteği gibi coşturabileceğine, her dönem taraftarların nabzına uygun şerbetler verebileceğine güvenmesin. CHP’nin gittikçe dini-muhafazakâr kesimlere açılma yönünde adımlar atmaya yöneldiği bir vasatta AK Parti’nin Kemalist söylem, sembol, tören ve kadrolara yönelmesi temsil ettiği kesimlerden ve iktidardan feragat etmesi gibi bir anlamı muhtevidir ne yazık ki.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT