Hedefimiz zenginlik ve konfor değil “Allah rızası” olmalıdır!
Mustafa Kutlu, Müslümanların her şeyden önce ciddi bir perspektif değişimine ihtiyacı olduğunu belirtiyor.
Mustafa Kutlu / Yeni Şafak
Paradigmayı değiştirelim
Hakim paradigma nedir?
Şudur: İlerleme-Gelişme-Büyüme-Kalkınma-Zenginlik-Refah ve Konfor.
İnsanlar, devletler, şirketler dünyanın her yerinde bu modeli benimseyerek düşünmekte, hareket etmektedir.
Bu model kapitalisttir, materyalisttir, tek bir hedefe yönelmiştir.
Nedir o?
Zenginlik.
Yani her türlü kaynağı (para-bilim-teknoloji-doğal kaynaklar-sanayi vb. vb.) elinde tutarak güçlü olmak. Öteki devletlere, şirketlere, insanlara karşı bağımsız olmak; icabında hakim olmak.
Zenginliğin getirdiği imkânlar ile dünya hayatının tüm zevklerini tadabilmek.
Bu paradigma Allah-Peygamber-Âhiret-Ahlâk (İslâm ahlâkı) tanımıyor. Kıyamet-Mahşer-Mahkeme-i Kübra-Suç ve Ceza-Cennet ve Cehennem nedir bilmiyor; bunlara inanmıyor. Bu sebeple kendine mahsus bir hukuk anlayışı, bir adalet sistemi geliştirmiştir. Burada esas olan “gücün hukukudur”.
Biz bu paradigmanın karşısına “önce ahlâk ve maneviyat” düsturunu koymalıyız.
Hedefimiz zenginlik, refah ve konfor değil “Allah rızası” olmalıdır.
Bu ilke esas alınınca ötekiler teferruat olur.
Peki gücü ne yapacağız gücü? Zenginliğin sağlayacağı gücü.
Gelir tepemize biner bizi köle yaparlar.
Öyle mi?
Ben de diyorum ki, aşağıdaki sıfatları haiz bir ahlâkı benimseyen insanları kimse teslim alamaz.
Şudur:
El emeği-göz nuru-alın terine dayanan, tabiata dost, aza kanaat eden, komşusu aç iken kendisi tok yatmayan, 72 millete bir göz ile bakan, bu sebeple “öteki” kavramını barındırmayan, dünya hayatını “gölgelikte bir lahza dinlenme” kabul eden, ebedî olan öte dünya inancını esas alan, yaradandan ötürü yaradılmış her şeyi seven, dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim diyebilen, insaf, merhamet, af, bereket, feraset, basiret, mürüvvet, hürmet, hizmet, sadakat, ehliyet, liyakat, fazilet, feragat, hürriyet, sabır, şükür, teşekkür, tefekkür, tevazu, cesaret, şecaat, hamaset, cömertlik, infak, ikram, izzet, iffet, letafet, nezaket, zerafet, ahde vefa, uhuvvet, sükunet, hamiyet, nihayet “adalet”te dayanan bir ahlâk.
Bu ahlâka sahip olan insanlar elbette akl-ı selim, zevk-i selim, zihn-i selim sahibidirler.
Parayı, bilimi, teknolojiyi, sanayii (onların esiri olmadan) nasıl kullanacaklarını bilirler.
Bir ilerleme olacaksa ancak “ahlâk” yolunda olmalıdır. Bu yolda elbette bilenlerle bilmeyen-ler bir olmaz. Dolayısıyla ilmin, marifetin, hakikatin hakkı verilir.
Refah ve konfor günümüz insanının nefs-i emmare yolunda düştüğü sonsuz uçurumdur. (Kardeşim Mustafa Özel’in tabiri ile “Ne sermayenin gözü doyar, ne de halkın”)
Müslüman, hayatın hedefine sadece zenginliği koyamaz.
Buradan “Müslüman zengin olamaz” neticesini çıkarmak insafsızlıktır.
Müslüman elbette zengin olabilir ve servetini hak yolunda harcayabilir.
Bütün bunların pratikte nasıl olabileceği bizim bir “nizam” anlayışına sahip olabilmemizle ilgilidir.
“Nizam” devlet, siyaset, iktisat, hukuk, eğitim vb. konularında bir sarahate kavuşmakla gerçekleşir.
Demek ki paradigmayı değiştirmek için bir “zihnî hicret” gerekiyor.
Zihnimizin zincirlerini kırdığımız zaman “hür düşünce”ye ulaşacağız.
“Zincirleri kırmak”, güzel, şairane bir şey. Dolayısıyla buna “boş laf” olarak da bakılabilir.
Lakin “zincir”in ne olduğunu kavrayınca bu söz poetik-retorik olmaktan çıkar.
Zincir, bir şu kadar zamandan beri “tek yol, tek hakikat” olarak tahsil ettiğimiz; Batı düşünce tarihi, felsefe tarihi, sanat tarihi, bilim tarihi, teknoloji tarihi vb. vb.den oluşan bir entelektüel ağdır.
Çok güçlüdür ve gücü nisbetinde bir put olmuştur. Karşı çıkanı çarpar. (Batı’dan alacağımız çok şey vardır. Bunları inkâr etmek, körü körüne karşı çıkmak saçmalıktır. Benim belirtmek istediğim “hayatın anlamı” hakkındaki temel tercihtir.)
Bu “tek yol, tek hakikat” yukarıda tarif ettiğimiz paradigmaya uygun bir “hayat tarzı” yaratmıştır.
Takım elbisemizi giyer, otomobilimize biner, işimize gideriz.
Zengin olmak için çalışırız.
Anladınız değil mi, mesele “parayı bulmak”ta. Yazının kalitesi düştü, üslup sokak diline dönüştü.
Farkındayım.
Ancak “parayı bulmak”tan öte bir sözünüz varsa söyleyin, ben de kendimi paralamaktan vazgeçeyim.
Ne de olsa.
Üç günlük dünya.
HABERE YORUM KAT