Hedef, diğer mahkemeler de Ankara gibi olsun!
Türkiye'nin gündemi çok hareketli. Ne yazalım?
YAŞ toplantısında, aleyhinde dava açılan subayların terfi edemeyeceklerini mi?
Toplumsal kışkırtmaları mı?
Ani gelişen toplumsal kışkırtmalar yetmiyormuş gibi, son anda geri dönmüş olsalar da, BDP'li üst düzey yöneticilerin yangına benzinle gitme provokasyonlarını mı?
Halkoylamasında “kendilerini inkâr noktasına gelen” siyasilerin sergilediği tavrı mı yazalım?
Düne kadar her açıklamasına alkış tutulan asker bürokratların, sırf siyasi çıkar gerektirdiği şimdi suç duyurusuna muhatap edilmesini mi?..
102 yakalamayı mı yazalım..
Yoksa; esas açısından savunma yapamayan koca koca subayların, “Yakalamaya itiraz ediyoruz. Hakimin reddini talep ediyoruz” türünden, usûli itirazlarla iddiaları geçiştirmeye çalışmalarını mı?..
Aleyhinde yakalama kararı olan bir generalin, dört polisin cenazesinde, İçişleri Bakanı ile birlikte katılmasındaki çelişkiyi mi yazalım?
“Dört tane Bakan var, bir tane Bakan yok” diye manşet atarak, yakalaması olan bir işadamının katıldığı cenazedeki dört Bakan’ın, yanlarındaki kaçak işadamını göremediklerini tiye alan gazetenin, bugün benzer olaya bakış açısındaki çarpıklığı mı yazalım?
Veya bu çelişkinin hangi yönünü yazalım?
CHP'li bir şahsın, yakalama kararı verilen generalin de katıldığı törende, “Generalleri içeri atıyorsunuz, terörle nasıl mücadele edilecek” diye bağırdığını mı?
Yoksa, o generalin, katıldığı cenaze törenine benzer “cenaze törenlerini planlamakla suçlandığını” mı yazalım?
Dolayısıyla esas çelişkinin; “yakalama” ile görevli kişi ile, “aranan kişi”nin yan yana olmasından ziyade, “terörü önlemek ile görevli bir general”in, “toplumda terörist eylemlerin yaşanmasını planlamak”la suçlanması olduğunu mu anlatalım?
Anlatalım da, bizim anlatmamız ile bir şey değişmiyor ki..
Önemli olan, bu çelişkileri, yargının tesbit etmesi.. Yargının, “Benim yakalama kararı verdiğim subay, görevine devam edemez” diye karar alması..
“Yürütme, yargının kararlarını yerine getirmiyor.. Yakalama kararı verilen subaylar korunuyor. Derhal yerine getirilmesi gereken yakalama kararı, günlerdir infaz edilmiyor” diye sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunması...
Ama nerdeee? Çok açık bir darbe hazırlığını tesbit edip, failleri için yakalama kararı veren hakimler bile, şu an HSYK’nın masasında kızak görevlere yollanmaya çalışılıyor.
Yerlerine de, Ankara'daki basın davalarına bakan mahkemeye atanan hakim gibi hakimler verilmeye çalışılıyor.
Bu operasyon başarılırsa ne olacak?
Ankara'daki HSYK'nın atadığı hakim ne yapıyorsa, o yapılacak..
Kanun ne yazıyorsa, tam tersi yapılacak..
Kanun “Yetki itirazı yapılırsa, sanığın sorgusu yapılamaz. Önce yetki itirazı çözümlenir. Sonra sorgu yapılır” diyor.. HSYK'nın atadığı hakim, “Yetki itirazı yapmış ama, önemli değil. Sanığın mahkûmiyetine, ...” diyor.
Bir dosyada der, “Dalgınlık olmuş” dersiniz. İki dosyada der, “Dalgınlık biraz uzamış” dersiniz. Ama üç dosyada birden aynı kasıtla, aynı kanuna aykırılık yapılırsa, “bir başka amaç var” dersiniz..
Dersiniz de, HSYK değişmedikçe, bir şey demiş olmazsınız.
İşte HSYK, bütün mahkemeleri, Ankara'daki Basın davalarına bakan mahkeme gibi yapmaya çalışıyor..
Sanık kim?
“...”
Haaa.. Yetki metki yok. Kanun yok.. Hak yok.. Mahkûmiyetine..
Sanık kim?
“...”
Haaa.. Beraatine..
Haydi bakalım, hayırlısı..
Referanduma, şunun şurasında ne kaldı ki?
Bakalım, 5 tane üyenin keyfine göre, hakim ataması yapılmaya devam mı edilecek?
Yoksa, “Burası ‘Dede’nin dükkanı değil. Dede talimatı ile iş yapan herkes, sıfatına bakılmadan derdest edilir” diyenler mi, tokmağı ellerine alacaklar!..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT