Hazreti Ömer’in Mübarekgillere nasihatı
Merhum Muhammed Mütevelli Şaravi, 1995 yılında Hüsnü Mübarek, Addis Ababa’da bir suikast teşebbüsü atlattıktan ve tabir caizse mutlak bir ölümden döndükten sonra Ezherlilerden oluşan bir topluluğun huzuruna çıkıyor.
En uçta Kıptı Ortodoks Kilisesinin Patriği Üçüncü Şennude duruyor. Hemen yanında merhum Muhammed Mütevelli Şaravi ve onun yanında da Ezher Şeyhi Cadu’l Hak var. Mübarek’in diğer yanında ise yine merhum Muhammed Gazali duruyor. Mikrofon Muhammed Mütevelli Şaravi’nin elinde. Şaravi, Mısır’da sistematik olarak vaazlar ve tefsir dersleri vermiş ve tefsir dersleriyle İsrail’i kızdırmış bir isim. İsrailliler, Mısırlıları ekrana bağlayan bu tefsir derslerinin kaldırılması için Mübarek nezdinde girişimde bulunmuş ve baskı yapmışlardı. Mısırlılar, Şaravi’yi çok sevmişti. Kendisinin sistematik eserleri yok. Daha ziyade konuşuyor ve konuşmaları kitaba uyarlanıyor ve basılıyordu. Yani şifahi kültür atmosferini yaşatıyordu. Konuşmaları hikmetten hali değildi. Mikrofonda fasih bir üslupla Mübarek’e hitap ediyor. Rai ve raiyye yani yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkinin adalete dayanması gerektiğini hatırlatıyor. Hem geçmiş olsun diyor teselli de bulunuyor hem de yeni döneminde kalıcı değerlere bağlı kalması gerektiğini ince bir üslupla hatırlatıyor. Maalesef Mübarek bu suikast teşebbüsünden 16 yıl sonra devriliyor. Zira, Şaravi gibi alimlerin sözlerini kös dinliyor ve hemen anında unutuyor. Ülkeyi havasına ve hevesine ve keyfine göre yönetiyor. Geçen asırda sevdiklerimin arasında Muhammed Mütevelli Şaravi ve Annamaria Schimmel gibi isimler bulunuyordu. Onların yokluğu dünyayı daha yaşanılmaz kılmıştır.
¥
Şaravi’nin 1995 yılında Mübarek’e nasihati bana tarih ötesinden Hazreti Ömer’in Amr İbnü’l As’a ve onun aynasında Mübarek ve benzerlerine nasihatini hatırlatmıştır. Bilindiği gibi, Mısır İslam’ın ilk yıllarında Amr İbnü’l As tarafından fethediliyor ve Amr İbnü’l As, Hazreti Ömer tarafından buraya vali olarak atanıyor. Lakin Amr İbnü’l As’ın Mısır’daki valiliği biraz aristokrat eğilimler gösteriyor. Amr İbnü’l As’ın oğlu ile Mısırlı bir Kıpti çocuğu yarış yaparken veya oyun oynarken İbnü’l As’ın çocuğu yeniliyor ve bunu hazmedemeyen çocuk Kıpti çocuğuna bir şamar vuruyor. Kıpti çocuğu bunu babasına aktarıyor ve babası da mazlumiyetini arz etmek üzere Medine yoluna düşüyor. Hazreti Ömer’in huzuruna varıyor ve durumu olduğu gibi hikaye ediyor. Bunun üzerine Hazreti Ömer, Amr İbnü’l As’a bir mektup yazıyor ve derhal oğluyla birlikte huzuruna çağırıyor. Amr İbnü’l As oğluyla birlikte Medine’ye geliyor ve huzura alınıyor. Durumu onlardan da soruyor ve ‘eclah’ yani kabak olan Amr İbnü’l As’ın başına bir şaplak vuruyor ve oğluna da şöyle sesleniyor: “İbnü seyyidi’n nas’ yani seni aristokratın oğlu seni! Orada Amr İbnü’l As’ın şahsında daha sonra bu makama gelecek bütün isimlere hitap ediyor. Yani Mübarekgilleri uyarıyor: “Annelerinin hür doğurduğu insanları ne zamandan beri köle yaptınız?”
¥
Böylece ihkak-ı hak ettikten ve mazlumun ahını aldıktan sonra Amr İbnü’l As’ı yeniden Mısır’a gönderiyor. Mısır tarihinde benzeri şeyler oluyor lakin son döneme kadar İslam tarihi içinde Mısır’ı yöneten hiç kimse Firavun olarak anılmıyor. Nasır, Sedat ve Mübarek’ten başka. Mısır asıllı olan yöneticiler esasen Mısır kökenli olmayan idarecileri bile aratıyorlar. Bu bağlamda, Cihan Sedat’a atfen bir söz dillerdedir. ‘Kocam Sedat ve Nasır, Mısır’ın son iki Firavunu idi’. Mübarek ile birlikte bunlar üçlenmiştir. Daha önce Mısır yöneticileri Firavun olarak anılmazken bu üçünün Firavun olarak anılmasındaki sır nedir? Mısır asıllı olmaları hasebiyle kendilerini Firavunlar ile özdeşleştirmeleridir. Son yüzyıllarda Turancılık ile Türkler nasıl ki İslam haziresinden çıkarılmak ve atılmak istenmişse Mısır’da İslam’dan başka kimlik arayanlar da kendilerine Firavun kimliği edinmişlerdir. Firavunluğa özenmiş ve sığınmışlardır. Hazreti Ömer tarih ötesinden Mübarek ve ona benzeyenlere yol göstermiştir. Yerine oğlunu bırakmak istemesini talep edenleri terslemiştir. Onun ötesinde aristokrasiye özenen Amr İbnü’l As veya oğlunu paylamış ve onlara insanların adalet önünde eşit olduklarını hatırlatmıştır. Muhammed Mütevelli Şaravi de Hazreti Ömer’in nasihatlerini bir kez daha varisi olarak Mübarek’e aktarmıştır. Ama ölü ses vermeyeceği için ruhu ölen Mübarek de bu nasihatlere yüreğini vermemiş ve kulak kabartmamıştır. Bunun üzerine Mübarek adalet kapanına yakalanmıştır. Allah’ın Rahman, Gafur isimlerini geçerek nihayet Adl isminde karar kılmış, onun eleğine takılmış ve Muntakim isminin sillesini yemiştir.
Mehmet Akif Ersoy, Ömerce şunları söylemiştir:
“Hak sillesinin sedası yoktur,
Bir de vurdu mu devası yoktur.”
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT