Hayret, düş kırıklığı yaşamadım!
Editörlerimiz rahat olsunlar.. Taraf'ta yayımlanan "irticayla mücadele eylem planı" başlıklı andıçtan söz etmeyeceğim..
Çünkü yakın tarihimiz andıçlarla dolu.
"28 Şubat" süreci bile yeterli malzemeyi veriyor bize..
Her ülkenin tarihinde var bu tür andıçlar.
Mesela Fransa'daki "Yüzbaşı Dreyfus davası" gibi.
Düzmece belgelerle insanların başına ne işler açıldığını görün.
1785'de Bavyera'da 20 yıl kadar kamuoyunu meşgul eden "Freidrich von Hillesheim Davası"na da bakabilirsiniz isterseniz.
Siyasi, dini, ideolojik, vs. gibi nedenlerle muarızlara karşı yalan, hile ve desiseyle mücadele her devirde söz konusu olmuş.
Yani, "Amaca ulaşmak için her yol mübahtır.."
Elinizde yeterli imkanlar varsa, hele de medya organları gibi "dost kuvvetler" de emre amade iseler her türlü "kara propaganda" yapabilirsiniz.
Meleği şeytan, şeytanı melek gibi göstermek işten bile değildir.
Bu sıradanlaştırılmış bir "Makyavelizm"den başka bir şey değildir.
İsterseniz geçen yüzyıl başlarında gündeme sokulan ve hâlâ tartışılan "Siyon Protokolleri"ni de irdeleyebilirsiniz.
Rus Çarı'nın gizli polis şeflerinden Peter Raçovski'nin Elie de Cyon'un Makyavel'e ait görüşleri siyasi hasmı Kont Sergei Witte'ye atfettiği bir metni ele geçirip tahrif ederek Siyon Protokolleri'nin ilham kaynağı haline dönüştürmüştü.
"Bay Cyon" olmuştu "Siyon"..
Hasmı aleyhine kullanabileceği bir kıyak geçilmişti Kont Witte'ye böylece..
Birtakım ellerden geçtikten sonra "Siyon Protokolleri"ne dönüşmüştü o metin.
İsteyen bu protokollere "andıçların anası", isteyen "düzmecelerin babası" desin, her türden komploculara ilham verdiği aşikar..
İstediğiniz kişiye istediğiniz etiketi yapıştırabilirsiniz, çamur at, tutmazsa izi kalır.
Ergenekon sanıklarında ele geçen bazı belgelerde türlüsünü gördük bu düzmecelerin.
Ahlak, vicdan ve mertlikten uzak bu kara propagandalar, bu komplolar, bu rezillikler neden?
Hukukla bağlı olmayan bir derin iktidarı devam ettirmek için mi?
Çok şükür artık "dost kuvvetler" de işin vahametini anlamış görünüyorlar.
Ertuğrul Özkök'ün "Eğer bu belge gerçekse" başlıklı dünkü yazısı bu bakımdan çok önemli.
"Eğer gerçekse" kaydını koyarak bu belgeyi "feci bir andıç olayı" olarak karşılamış Özkök..
"Ama itiraf edeyim, son yıllarda tanık olduğum bu olaylar, bende derin düş kırıklığı yarattı ve yaratmaya devam ediyor" demiş.
Oysa ben hiç de derin bir düş kırıklığı yaşamadım.
Yakın tarihimizde o kadar çok örnek var ki, benim için neredeyse vakayı adiye'den sayılır.
Neden şaşırayım ki?
Obama ve Napolyon
Amerikan Başkanı Obama'nın Kahire'de yaptığı tarihi konuşma, Napolyon'un Mısır seferiyle ilişkilendiriliyor.
Napolyon da Mısır seferinde Müslümanların gönlünü hoş edecek açıklamalar yapmış, bildiriler yayımlamıştı.
Hatta Napolyon'un İslam dinine girdiği palavrası bile üretilmişti.
Oysa Yafa ve Gazze'de binlerce savaş esirinin katledilmesi için emir veren de oydu.
Okurlarımdan gelen mesajlar üzerine, bir yanlış bilgiyi düzeltmem gerekiyor..
1798'de Mısır seferine komuta eden Napolyon'un o tarihlerde Fransa İmparatoru olduğu sanılıyor.
Oysa Napolyon 29 yaşında muhteris bir generaldir daha.
Fransa'da Jakobenler'in "terör rejimi" son bulmuş, yerini "Direktuvar rejimi" almıştı.
Fransa'nın Mısır seferinin amacı Hindistan yolunu kesmek suretiyle İngiltere'yi yıkmaktı.
Bu sefer için en uygun general adayı da Napolyon idi.
"Piramitlerin Fatihi" olarak anılan Napolyon Mısır seferinden yorulmuştu, üstelik Paris'te işler karışmıştı.
Daha fazla yıpranmadan Fransa'ya dönerek siyasi gelişmelerden kendine bir pay çıkarmak peşindeydi.
1799'da Paris'e dönen Napolyon, "Brümer darbesi" olarak anılan bir operasyonla siyasi karışıklıklara son verdi.
Bu darbeyle Direktuvar rejimi son buldu.
Yeni bir anayasa hazırlanana kadar, üç kişiden oluşan "Konsüllük" yönetimine geçildi.
Napolyon da bu konsülün en tepedeki bir üyesidir.
1804'de Senato tarafından imparator ilan edildi Napolyon.
Sonrasını biliyorsunuz..
Her baştan çıkmış fatihin bir Waterloo'su vardır.
İşe dönme vakti!
Türk Metal Sendikası'nın yeni yönetimi "Ergenekon" sanığı eski başkan Mustafa Özbek'in 67 danışmanının görevine son vermiş.
Sendikanın Genel Mali Sekreteri Mehmet Soyupek'in "Zaman" gazetesine yaptığı açıklamaya göre sendika bütçesinden bu danışmanlara yılda "1.6 milyon lira" ödeniyormuş.
Kallavi maaşlar alan bu kıymetli danışmanların kimler olduğunu ve kendilerine ne danışıldığını da bilmek isterim doğrusu.
Herneyse, artık bu para sendikanın kasasında kalacak..
Benim küçük bir önerim var madem bu 1.6 milyon lira sendikanın kasasında kalacak, o halde bir kısmını işçi çocuklarının yurt dışında doktora yapmaları için kullanabilirler.
Bu paranın bir kısmını da yetim kalmış işçi çocuklarının yine eğitimleri ve bakımları için harcayabilirler.
Mali Sekreter Soyupek "Esas işimize, yani sendikacılığa döneceğiz" demiş ayrıca.
Hem de bir an önce dönmeliler..
Çünkü gereğinden fazla politize edilmiş sendikacılık emekçi kesimlere zarar veriyor.
Asıl işlevinden uzaklaştırılan bir sendika "sarı sendikacılığa" doğru evrilirken, diğer taraftan da bireysel güç savaşımının bir aleti durumuna indirgeniyor..
Bu tür sendikalarda yönetim postu altın yumurtlayan tavuğa dönüşüyor.
Dürüst sendikacılar istisna, hiç kimse bu tavuğu kesmek istemiyor.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT