‘Hayır’ İçin İkna Kampanyası Kimi Hedef Almalı, Kimi Alıyor?
Pazartesi günü, ’Evet’e çalışan ‘hayır’cılık başlığı altında, ağırlıklı bölümünü Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) yürüttüğü “hayır”cı propagandanın, amacının tam tersine hizmet eden sorunlu yönleri üzerinde düşüncelerimi yazmaya başlamıştım.
“Hayır”cı propagandanın o yazıda ele aldığım yönü, gürültücülüğü ve içeriksizliği idi:
“Bir yanlışa karşı çıkmanın en etkisiz yolu, onun yanlış olduğunu bağıra çağıra biteviye tekrarlamak ve bu arada neden yanlış olduğunu anlatmaya pek az mesai harcamaktır.
Bu, izleyenlerde, propaganda sahibinin kendi savunduğu teze ya da tezlere aslında çok da inanmadığına ve bu zaafını, çıkardığı gürültü içinde perdelemeye çalıştığına dair güçlü bir sezgi uyandırır. Başta CHP’ninki olmak üzere, ‘hayır’ cephesindeki toplam propagandanın kahir ekseriyetinin bu neviden olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.”
Hatırlayacaksınız, yazı, “hayır”cı propagandanın yegâne probleminin gürültücülük ve içeriksizlik olmadığını belirten bir cümleyle bitiyordu. Şimdi de sıra onların neler olduğuna geldi.
Her seçimin yanlışı yine devrede
CHP sözcülerinin ve çoğu muhalif yazarın bugüne kadarki performansları, “hayır” için ikna çalışmalarında, seçim kampanyalarındaki temel yanlışın bir kez daha tekrarlanacağına dair güçlü işaretler içeriyor... O da şu: Türkiye’de yaygın siyasi tercihlerin kolay kolay tutum değiştirmeyen kitleleri (“çekirdek seçmenler”) var ve bunlar, partileri ne yaparsa yapsın tercihlerini değiştirmiyorlar... CHP, “çekirdek seçmen”lerin neredeyse toplam CHP’li seçmen sayısına denk düştüğü bir parti ve CHP, seçimlerde propagandayı her defasında bu kesimin hassasiyetleri üzerine kurarak çok büyük bir yanlış yapıyor. Yanlış, çünkü bu kesim zaten “çantada keklik”; CHP ne yapsa, ne etse oyunu yine oraya verecek. Fakat olmuyor, olmuyor, olmuyor... İşte yine olmadı: CHP, tıpkı seçimlerde olduğu gibi propagandasını “laikliğin ve rejimin elden gidiyor oluşu”, “Atatürk devrimlerine karşı son ve büyük kalkışma” gibi temalar üzerine kuruyor.
Bu propagandayla yüzde 25’lik CHP oylarının “hayır” suretinde tecelli etmesi tabii ki sağlanacak. Fakat problem (ve ironi) şurada ki, CHP enerjisini oraya harcamasaydı da o kitle zaten “hayır” diyecekti!
O beş milyonluk “ideolojisiz” kitle
Referandumun muhtemel sonucu üzerinde anlaşamasalar da istisnasız bütün anket ve araştırma şirketlerinin buluştuğu bir nokta var: Referandumu, partilerin “çekirdek seçmen”leri dışında kalan kitleyi ikna eden taraf kazanacak.
Bu gerçeği en son, araştırma kuruluşu A&G’nin sahibi Adil Gür, 12 Şubat tarihli Milliyet’teki yazısında dile getirdi:
“Türkiye sınırları içerisinde yaklaşık 55 milyon seçmen olduğunu varsayarsak, azami yüzde 90’ının sandığa gideceğini düşündüğümüzde, yüzde 10 demenin yaklaşık 5 milyon seçmen olduğunu görürüz.
“İşte referandumun kaderini etkileyecek seçmen, tam da bu 5 milyon seçmen. Bu 5 milyon seçmen, parti aidiyeti ile karar vermeyen, kampanyalardan etkilenen bir seçmen kitlesi. Bu seçmenlere doğru yöntemlerle ulaşan, kararlarının belirginleşmesine katkı sunan, bu referandumu kazanacak!
“Evet ve Hayır kampanyalarını yürütenlere tavsiyem, kararsız seçmenin kafasındaki soru işaretlerini gidermeleri... Onlara basit cümlelerle, bu değişikliğin ne getirdiğini veya ne götürdüğünü iyi anlatabilen, bu yarışı önde tamamlayacak.”
CHP bu tavsiyeye uyabilir mi?
Peki CHP bu sağduyulu tavsiyeye uyacak mı ya da uyabilir mi?
CHP’nin “hayır”a ikna kampanyasının şu andaki görünümü, bu soruya olumlu bir cevap vermemizi mümkün kılmıyor. CHP yönetimi referandumu kazanmanın yegâne yolunun buradan geçtiğini görüp, bu kesime yönelik pragmatik bir kampanya yürütmek istese bile bunu yapması zor. Çünkü bu defa da, partilerinden sadece yüreklerini soğutan “atarlı” rejim ve laiklik nutukları dinlemek isteyen CHP’nin tabanı kazan kaldırıyor. Yıllar önce kaleme aldığım Kemal Kılıçdaroğlu portresinde, CHP liderliklerinin “kalubela”dan beri sürüp gelen bu “çaresizliğini” anlatmıştım:
“Partinin asıl sahibi olan laik-elit seçmenler tıpkı Baykal’a yaptıklarını yapacaklar; Kemal Kılıçdaroğlu’ndan aynı anda hem tutucu devlet ideolojisinin sözcülüğünü yapmasını, hem de iktidar olmasını isteyecekler. Bu ideolojiden her sapışında, yani halkın tercihlerine ve taleplerine her yaklaşışında ise parmak sallayıp ona geri adım attıracaklar ve fakat sandıkta yenilince de ‘niye o insanların oyunu alamadın’ diye ortalığı birbirine katacaklar.”
Seçimlerde olan, belli ki şimdi de referandum kampanyasında olacak: CHP sözcüleri yine işin kolayına kaçıp zaten “hayır” diyecek kendi tabanının yüreğini soğutacak cümleler peşinde koşacak, referandumun kaderini belirleyecek “beş milyon”a değecek pek az cümleleri olacak.
Oysa CHP’nin yapması gereken şey açık: “Hayır” propagandasını kararsızlar ve AK Parti’ye bir uyarıda bulunmak isteyebilecek AK Parti’liler (“ikircikli evet”çiler) üzerine kurmak... Bunun yolu ve yöntemi de önerilen Anayasa değişikliklerinin yaratacağı sorunları basitçe fakat sabırla anlatmaktan geçiyor. “Rejim değişiyor, o nedenle hayır” derseniz, doğru, çantadaki zaten sizin olan kekliğiniz yine sizin olur ama bu yolla kararsızları ve “ikircikli evet”çileri kazanamazsınız, tam tersine onları itersiniz ve dolayısıyla referandumu da kaybedersiniz... Fakat önceki yazıda anlattığım gibi Gürbüz Özaltınlı gibi yaparsanız, onlar da size kulak vermeye başlarlar ve zamanla onları etkileme şansınız olur.
Üstüne bir de tahkir ederseniz...
Referandumu kaybetmenin, “hayır” derken “evet”e çalışmanın yollarından ikisini böylece ele almış olduk: Birinci olarak muhtevayı önemsemeyen gürültülü bir hamaset dili kullanılacak... İkinci olarak da propaganda, “evet”le “hayır” arasında sallananlara değil, zaten “hayır” diyeceği kesin olanlara seslenecek!
Fakat referandumda “evet” çıkmasını iyice garantilemek için bir şey daha yapmak lazım: “Evet” diyecek toplumsal kesimler ve bireyleri istiskal eden bir dil tutturmak, mesela Bekir Coşkun gibi yapmak lazım:
“Evet‐Hayır; ‘g.tünün kılı olurum’ ile cumhuriyetin aydınlık bireyleri arasındadır...”
Bakalım muhalefet, hiçbir seçimde gösteremediği basireti şu önümüzdeki iki ayda gösterebilecek mi?
Ben iyimser değilim, inşallah yanılıyorumdur.
Serbestiyet
YAZIYA YORUM KAT